Irak’tan Seçim Öncesi Değerlendirmeler 2: Başbakan Maliki’ye Yöneltilen Eleştiriler

Yrd.Doç.Dr. Veysel Ayhan, Ogün Duru
2010 seçimlerine hazırlanan Irak’ta son günlere dek seçimlerin en favori ismi hiç şüphesiz 2009 vilayet seçimlerinde beklenin çok üzerinde bir başarı elde eden Başbakan Maliki olarak görülmekteydi. 2005 seçimlerinden farklı olarak tek başına seçime girmeyi ve güçlü Şii partileriyle koalisyon kurmayı kabul etmeyen Başbakan Maliki, 2009 seçimlerindekine benzer bir başarı elde etmeyi hedeflemektedir. Buna karşılık, Irak’ta görüştüğümüz birçok kesimin Maliki’nin Mart 2010 seçimlerinde aynı başarıyı göstermeyeceğini ileri sürmesi ve Başbakan’a ciddi eleştiriler yöneltmesi dikkat çekicidir. Seçim sürecinde Maliki karşıtı grupların ortak diyebileceğimiz temel eleştirilerinin başında Başbakan’ın devletin gücünü arkasına alarak rakipleri üzerinde sistematik bir baskı uyguladığı gelmektedir. Başbakan Maliki seçim sürecinde devletin kurumlarını, ekonomik gücünü ve askeri yapısını kendi otoritesini güçlendirmek ve rakiplerini sindirmek için kullandığı suçlamasıyla karşı karşıyadır. Bunların yanı sıra seçim sürecinde baskı ve ödüllendirme taktiklerine başvuran Başbakan’a diğer partilerden adam satın alma, seçime hile karıştırma ve Yüksek Seçim Kurulu’nu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme suçlaması da yöneltilmektedir.
  Maliki karşıtı Şii partilere göre Başbakan Maliki iktidar gücünü hükümette yer alan diğer ortaklarıyla paylaşmak yerine kendi elinde toplama çalışmıştır. Aynı eleştiriler Kürt ve Sünni partiler tarafından da dile getirilmektedir. Gücün merkezileşmesini ve tek elde toplanmasını oldukça tehlikeli bir adım olarak değerlendiren partilere göre bu durum zamanla yönetimde yeni bir Baasçılık anlayışının doğmasına yol açabilir. Tek adam olmaya çalışmakla suçlanan Başbakan Maliki’nin özellikle güvenlik güçleri üzerindeki etkisini genişletmeye çalışmakla suçlanması önemlidir. Hali hazırda bünyesinde yaklaşık 600 bin asker bulunduran Irak Ordusu’nun yanı sıra 300-400 bin arası polis gücü ile doğrudan kendisine bağlı ve özel eğitim almış yaklaşık 5 bin kişiden oluşan Özel Kuvvetler, Başbakan’ın emri altındadır. Ayrıca Sünni aşiretlerden oluşan Sahva güçlerinin de güvenlik güçleri bünyesine alınması da Maliki’nin elini güçlendirmektedir. Dolayısıyla 2010 seçimlerine hazırlanan Maliki’nin emrinde 1 milyon asker olduğuna özel olarak dikkat çekilmektedir. Başbakan Maliki’nin, ordunun “sadakat”ini sağlamak veya kendisine karşı bir darbe girişimi engelleyebilmek amacıyla polis gücüne ayrı bir önem verdiği bilinmektedir. Ağır ve yüksek teknoloji silahlarla donatılan Irak polisi, ülke sınırlarının korunmasından tartışmalı bölgelerdeki askeri faaliyetlere kadar geniş bir alanda faaliyet yürütmektedir. Başbakan Maliki karşıtı gruplara göre Maliki söz konusu askeri birimleri kendi çıkarları doğrultusunda iç siyasette de kullanmaktan çekinmemektedir. Örneğin, 2009 Vilayet seçimlerinde Sadr hareketinin en güçlü olduğu Sadr City’de polis ve ordu birlikte hareket ederek şehri tam bir abluka altına almış ve bölge halkının sandıklara gitmesini engellemiştir.  Sadr’ın sözcülerine göre söz konusu engellemelerden dolayı Sadr City’deki seçmenlerin ancak ’si sandık başına gitmiş ve bunların da ’u Maliki’nin adaylarına oy vermiştir. Sadr City’nin tek başına 2-2,5 milyon kişiye ev sahipliği yaptığı gözden kaçırılmamalıdır. Ayrıca Bağdat’ta Sadr’ın kuvvetli olduğu diğer yerleşim yerlerinde de güvenlik güçlerinin benzer engellemeler yaptığı ileri sürülmektedir.
Askeri ve ekonomik gücü arkasına alan Maliki’nin 2010 seçimlerine tek başına girmesi de, kendisine yönelik “diktatörlük” suçlamalarını güçlendirmiştir. Daha açık bir deyişle, Başbakan’ını devletin askeri ve ekonomik gücünü kendi amaçları için kullanmaya başlaması ve Irak’ı tek başına yönetme arzusu diğer gruplarda ciddi bir rahatsızlığın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Ekonomik olarak ise Maliki’nin özellikle Iraklı Sünni Arap aşiretlerinin sadakati sağlamak için onlara bazı ayrıcalıklar verdiği ileri sürülmektedir. Ayrıca, seçim öncesinde petrol gelirlerinin Başbakan Maliki tarafından seçim kampanyasında aktif olarak kullanıldığı da belirtilmektedir. Maliki muhalifleri, yolsuzlukların araştırılmasına yönelik girişimlerinin de doğrudan Maliki tarafından engellendiğini ifade etmektedir.
Esasında 2003 işgalinden hemen sonra Irak Anayasası hazırlanırken Baas benzeri yeni bir merkezi otoritenin veya gücün ortaya çıkışını engellemek amacıyla, devlet yetkilerinin kurulacak kabine üyeleri ve devlet kurumları arasında bölüştürülmesi ilkesinin dikkate alındığı ifade edilmektedir.  Özellikle Saddam Hüseyin sonrası dönemde tüm grupların devlet yönetiminde söz sahibi olması, kendi çıkarlarını korumaları ve ortaya çıkabilecek sorunları diplomatik yöntemlerle çözmeleri için devlet güçünün kurumlar arasında paylaştırıldığı belirtilmektedir. Nitekim, Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin yapısına ve icra ettiği göreve bakıldığında bir anlamda hükümet kararlarını onaylama veya reddetme konumunda oluşturulduğu görülmektedir. Cumhurbaşkanlığı Konseyinde Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcılarının Şii, Sünni ve Kürtler arasında paylaştırıldığını ve her üç otoritenin de yasaları kabul etme veya reddetme noktasında eşit yetkilere ve haklara sahip olduğu görülmektedir. Ancak, Maliki karşıtı gruplar Başbakanın birçok konuda var olan yasal kurumları pas geçtiğini ve farklı gruplar arasında var olan yasal dengeleri kendi iktidarı lehine bozduğunu ileri sürmektedir. Temel eleştiri noktalarından biri de Başbakan Maliki’nin Başbakanlığa seçilmesiyle birlikte tek adamlık, merkezileşme, devlet kurumları üzerinde kontrol kurma, diğer grupların eleştirilerini dikkate almama ve muhalif grupları sindirme gelmektedir. Doğal olarak Maliki’nin tek adam olma yönünde attığı adımlar kendisine yöneltilen eleştirilerin dozajının da artmasını beraberinde getirmiştir.
Maliki’ye yöneltilen bir diğer eleştiri ise seçim sürecinde kullandığı Irak vatanseverliği temasıdır. Eleştirilerin başında özellikle İran’ın Felli petrol bölgesinde kısa süreli de olsa askeri bir denetim kurmasına karşın Maliki yönetiminin bu olayı kınayacak bir açıklama yapma konusunda dahi aciz kaldığıdır. Maliki’nin İran’ın askeri girişimlerini kınamamasının ona olan güveni azalttığı ve kendisi hakkında şüphelere yol açtığı ifade edilmektedir. Özellikle Sünni Arapların Maliki’nin bu olaydaki sessizliğini eleştirmesi dikkat çekicidir. Ayrıca, Salih Mutlak gibi Sünni adayların eski Baas Partisi üyesi olma suçlamalarıyla seçimin dışına itilme girişimlerinin de Maliki’den bağımsız olmadığı ileri sürülmektedir.   2009 Vilayet seçimleri sırasında Maliki’nin öne çıkarttığı temel vurgulardan biri de güvenlik alanında yaşanan gelişmelerdi. Güvenlik alanında sağlanan başarının da etkisiyle 2009 Ağustosunda Bağdat’taki beton blokların kaldırılmasına dönük çalışmalar bile başlamıştı. Ancak Ağustos 2009’da Maliye Bakanlığı ile Yeşil Bölge’de Dışişleri Bakanlığı yakınında gerçekleştirilen saldırılar güvenlik alanındaki zafiyetlerin yanı sıra doğrudan Maliki’nin en güçlü olduğu konuda dahi kendisine olan güvenin azalmasına yol açtı. Ağustos saldırılarından sonra eylemlerin devam etmesi ve hükümetin güvenliği sağlamada başarısız olması eleştirilerin dozajının artmasını da beraberinde getirdi. Son olarak Ocak ve Şubat 2010’da Erbain törenleri sırasında Kerbala’da gerçekleşen saldırlar da Maliki’nin güvenlik alanında sağladığı başarıların iyice gölgelenmesine yol açtı.
Sonuç olarak Irak’ta genel seçimlere bir ay kala Başbakan Maliki’ye yöneltilen eleştirilerin daha etkili biçimde ifade edilmeye başlandığı görülmektedir. 7 Mart’a doğru eleştirilerin dozajının artması ve daha sert ifadelerin gündeme gelmesi olasıdır.