Irak’tan Seçim Öncesi Değerlendirmeler 3: Necef'teki Şii Dini Merciilerin Seçime Bakışı

Yrd.Doç.Dr. Veysel Ayhan, Ogün Duru
7 Mart 2010 Irak seçimlerine katılan partiler ve koalisyonlar arasında söylemde doğrudan din veya mezhep vurgusunu öne çıkartan partiler bulunmamasına karşın seçime katılan her partinin ağırlıklı olarak belli bir mezhepten ya da etnik topluluktan oy alacağı açıktır. Diğer bir deyimle Sünniler Sünni kökenli partilere, Kürtler Kürt kökenli partileri ve Şiiler de Şii kökenli partilere ağırlıklı olarak oy vereceklerdir. Dolayısıyla Irak seçimlerinde belirleyici olan tarafın da ülkenin yaklaşık yüzde 60-65’ini oluşturan Şiiler olduğunu belirtmek gerekir.

2005 seçimlerinden farklı olarak büyük Şii partileri arasında ortak bir listenin veya koalisyonun kurulamayışı seçim sonrasında kurulacak yeni hükümetin kimler arasında ve nasıl kurulacağını daha da belirsiz hale getirmiştir. Irak seçimlerine farklı ittifaklarla hazırlanan Şii partilerin bir kısmı ağırlıklı olarak kendi aralarında koalisyon kurarken diğerleri de güçlü Sünni Partilerle seçim işbirliğine gitmişlerdir. Şii oylarına talip olan partiler şunlardır: Maliki’nin Kanun Devleti Listesi ile içerisinde eski Dava Partisi lideri İbrahim Caferi’nin liderlik yaptığı Ulusal Reform Hareketi, Sadr Hareketi, Fazilet Partisi ve Ahmet Celebi’nin liderlik ettiği Irak Ulusal Kongresi ve ISCI’nin yeraldığı Irak Ulusal İttifakı. Şii olmasına karşın güçlü Sünni partilerle ittifak yapan Ayad Allavi’nin ve Irak Anayasal Partisi Başkanı Cevat Bolani’nin Şii bölgelerinde alacağı oyun oranının diğer Şii partileriyle karşılaştırıldığında düşük kalacağı ileri sürülmektedir. Bu çerçevede Şii oylarının Kanun Devleti ile Irak Ulusal İttifakı arasında dağılacağı gözlemlenmektedir.

Şii bölgelerinde yürütmüş olduğumuz araştırmaların sonucunda Şii oylarının dağılımında tartışmasız en önemli rolü oynayacak seçkinlerin başında siyasetçilerin değil Şii dini merciilerin geldiği anlaşılmıştır. Erbain törenleri Şii toplumu içerisinde dini motivasyonların ne kadar kuvvetli olduğu ve dini merciilerin duruşunun da ne denli belirleyici olabileceğine dair işaretler vermiştir. Bu yılki Erbain’de yaklaşık 10 milyon Şii Bağdat’tan Kerbela’ya zorlu bir yürüyüş yapmıştır. Ardından yine milyonlarca kişi Kerbela’dan Hz. Ali’nin mezarının bulunduğu Necef’e benzer bir yürüyüş yapmıştır. Barınma ve konaklama ihtiyaçlarının hayır kurumları tarafından kurulan yardım çadırlarında ücretsiz olarak karşılandığı yürüyüşe, Şii toplumunun çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek tüm kesimleri katılmıştır. 

Şii inancına göre günümüzde dini, gündelik, manevi veya siyasal konularda onlara yol gösterecek ve rehberlik edecek otorite Mercii konumuna yükselmiş din alimleridir. Ayetullah (Marja/Fetva Mercii) mevkisine yükselmiş din alimleri Şiilerin toplumsal ve siyasal yaşamının en belirleyici kişileridir. Tarih boyunca Ayetullahlar arasında ilmi ve bilgisiyle kendisine daha çok danışılanlar ve takip edilenler Ayetullah el-Uzma veya Büyük Ayetullah olarak da bilinmektedir. Necef’te Büyük Ayetullah Seyid Sistani’nin dışında bu konuma yükselmiş 3 Büyük Ayetullah daha olduğunu belirtmekte fayda vardır.

Necef’teki Şii din adamlarının tüm Irak siyaseti üzerindeki belirleyici rolleri Şeyh Tusi’nin 1059 yılında bu kentte gelerek ilk Şii eğitim medresesini kurmasıyla başlamıştır.  Şeyh Tusi ile başlayan din eğitimi günümüzde Necef’in Şii mezhebinin eğitim öğretim merkezi olmasında birincil derecede rol oynamıştır. Günümüzde Necef’te çeşitli okullarda 40 binin üzerinde öğrenci Şiilik mezhebi başta olmak üzere din eğitimi almaktadır.

Şii din adamları bir anlamda Şii toplumu üzerinde en önemli ruhani lider olmaktan öteye siyasal konularda da belirleyici bir konuma sahiptirler. I. Dünya Savaşı sırasında Mercii Uzma konumunda olan Seyyid Muhammed Kâzım Yezdi’nin tüm Şiileri İngilizlere karşı Osmanlı safında cihata davet eden fetvası da oldukça önemlidir. Şii merciiler Baas iktidarına karşı da sessiz kalmamış, tüm baskılara rağmen rejimle mücadelelerine devam etmişleridir. 1970’de vefat eden Ayetullah el-Uzma Muhsin Al Hakim’in 10 oğlundan 7’si Baas karşıtı oldukları için rejim tarafından öldürülmüştür. Bunlardan Muhammed Rıza El Hakim’in de içerisinde yer aldığı 4’ünün mezarı bile bilinmemektedir. Hakim ailesinden 65 kişi de siyasal nedenlerle öldürülmüştür. Aynı şekilde Saddam karşıtı olduklarından dolayı Mukteda Sadr’ın dedesi Ayetullah Muhammed Bakır el-Sadr ve babası  Muhammed Sadık Sadr’ın da içerisinde yer aldığı Sadr ailesinden kişiler de siyasal nedenlerle Baas rejimi tarafından öldürülmüştür. Dolayısıyla Şii din adamlarının salt din işleriyle ilgilenmediğini ve doğrudan Şii toplumunu ilgilendiren tüm konularda fikir beyan ettiği ve gerektiğinde fetva yayınladıklarını bilmekte yarar vardır.

Bu bağlamda Şii din adamlarının 2010 Martındaki seçimlerine bakışına gelince ilk başta Necef’te görüştüğümüz bazı üst mevkideki mercilerin doğrudan siyasetçilerin millete hizmet etmek için var olduklarını ve kendilerinin milletin safında olduklarını dile getirdiklerini belirtmek gerekir. Kendilerinin hiçbir şekilde devletten yardım almadıklarını bu yüzden devlet adamı olmadıklarını, millete hizmet ve rehberlik etmek için var olduklarının altını çizmektedirler. 2003 sonrası dönemde Şiilerin haklarını barışçıl yöntemlerle elde etmeleri için seçim süreçlerini desteklediklerini belirtmektedirler. Şii din adamlarına göre Merciiler her zaman dine uygun olmak koşuluyla halkın yararına olacak politikaları desteklemektedirler. 2010 seçimlerinde Merciilerin parti tutmadıklarını ve tüm partileri de halka hizmet etmeye çağırdıklarını ifade etmektedirler. Ancak, bazı Merciiler ise tüm siyasetçileri yanlış gördüklerini ve siyasetçilerin halka hizmet noktasında eksik kaldıklarını ifade etmeleri dikkat çekidir. Söz konusu Merciiler açık bir şekilde “şimdi yapılan siyaset hepsi yalan ve aldatmacadır” diyerek siyasetçileri eleştirmişlerdir.
 
Şii din alimleri özellikle Irak’ın birlik olması gerektiğini, tüm mezhep ve etnik grupların Irak’ın birliği için çalışması gerektiğinin altını çizmektedirler. Şii mercilerin bazıları sözlerinde “Irak herkesindir. Kimsenin kimseye itiraz etme veya yok sayma hakkı yoktur” diyerek Sünni ve Kürtlerin de siyasal süreçlerde yer almasını açıkça desteklediklerini ifade etmişlerdir. Şii alimleri kendilerinin tüm Iraklıları eşit gördüklerini ve bir dönemler kendilerini yok sayan kesimlerin haklarının korunması için Şii halkı yönlendirdiklerini belirtmişlerdir. Ancak bu konuda tüm Şii alimlerinin aynı düşünmedikleri ve bazılarının Saddam’ın adamları olarak gördükleri kişilerin devlet kurumlarında tekrar yer almasından rahatsızlık duydukları ve bu rahatsızlıklarını ifade etmekten de çekinmedikleri gözlemlenmektedir.

Bununla birlikte Baas saldırılarına yönelik olarak bazı Şii alimleri, açık bir şekilde birlikten yana olduklarını ve yayınladıkları fetvalarda da kin ve intikam almayı yasakladıklarını ifade etmişleridir. Onların deyişiyle “Biz ‘Sünni kardeşlerimiz’ dahi demeyiz. Çünkü onlar zaten bizdir. Baasçıların eylemleri nedeniyle Şiiler için bir fetva yayınladık. Dedik ki, Baas (Sünniler) sizi vursa da siz onları vurmayın. Kin gütmeyin. Hukuka, kanuna, nizama sahip çıkın. İmam Rıza ve diğer İmamların camilerini bombaladılar. Halk galeyana geldi. Bunun üzerine Mercii tekrar devreye girdi. Bir kez daha kin gütmeyin nizama ve devletin kanunlarına uyun” dedik. Şiilerin hiçbir şekilde mezhepsel bir politikalarının olamayacağını ifade eden Merciler Irak’ın tarih boyunca farklı unsurlara ev sahipliği yapan bir ülke olduğunun altını çizmektir. Mercilere göre demokratik hakların kullanılmasında ne Şiilerin Sünnilere veya Kürtlere, ne de bu grupların Şiilere bir üstünlüğü olmalıdır. Her kesim Irak’ta birlikte yaşamalıdır.