Körfez İşbirliği Konseyi Yeni Bir Birlik Kurabilir mi?

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Danışmanı, Ortadoğu - Ahi Evran Ü. Uluslararası İliş.
14 Mayıs 2012’de Riyad’da gerçekleşen Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) toplantısının Basra Körfezi’ndeki güç dengesinde bir yenilik yaratması bekleniyordu. Bu yenilik, 1981 yılında kurulan teşkilatın bir işbirliği örgütünden bir birliğe dönüşmesini sağlayacak ilk adımın atılması olacaktı. Bu doğrultuda Suudi Arabistan ve Bahreyn arasında içeriği net olarak belirtilmese de bir birlik oluşumunun önünün açılması ve bu birliğin KİK’in diğer ülkelerinin de katılabileceği bir yapıya dönüşeceği son günlerde Arap Basını’nın önde gelen konularından birisi olmuştu.(1) Fakat Riyad’daki toplantıdan sonra yapılan açıklamada KİK liderlerinin üzerinde tartışılan birlik konusunda nihai sonuçlara ulaşmak için çalışmaları sürdürmek üzere bir komisyon kurulması çağrısında bulunulduğu, konunun zaman alacağı ve amacın iki ya da üç ülkenin değil tüm ülkelerin katılacağı bir birlik kurmak olduğu belirtildi.(2) Suudi Arabistan ve Bahreyn arasında atılması beklenen adımların ise hayata geçirilmediği açıklandı. Böylece geçtiğimiz yıl Aralık ayında yapılan toplantıdan beri tartışılan KİK’in kapsamlı ve derin bir birliğe dönüşmesi şimdilik ertelendi. Bununla birlikte, KİK toplantısı Ortadoğu’daki dönüşümün sadece Mısır, Suriye ve Libya gibi ülkeleri değil Basra Körfezi’ndeki güç dengesini de yakından etkilediğini hatırlattı.
 
KİK kurulduğu dönemden bu yana mevcut halinin ötesinde bir işbirliğine dönüşmesi tartışmalarına sahne olmuş bir örgüttür. Ancak, örgütün küçük devletlerinin önde gelen düşünür ve aydınları, Suudi Arabistan’ın askeri, ekonomik ve “ideolojik” üstünlüğü KİK’in bir birliğe dönüşmesinin nedeniyle yeni bir egemenlik ilişkisi yaratacağı endişesine sahiplerdi.(3) Fakat Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi KİK ülkeleri için askeri riskin kaynağı konusunda yeni bir algılama yarattı. 1990lar boyunca KİK ülkelerinde kurulan ABD üsleri bugün hala pek çok KİK üyesi için çok yönlü bir güvenlik atmosferi sunmaktadır. Ayrıca, 1979’dan sonra İran’ın askeri, ekonomik ve siyasi açılardan güçlenmesi KİK devletlerinin tehdit değerlendirmesini önemli ölçüde değiştirmiştir. Şii Arap nüfusunun en büyük olduğu yer olan Irak’ta ABD’nin işgalinden sonra Şii Arapların iktidara gelmesi ise 90’li yıllardaki tehdit algılamasını kökten değiştirmiştir. Şii Arapların yönettiği Irak’ta İran’ın sağladığı etkinlik KİK ülkeleri tarafından endişeyle karşılanmıştır. Ortadoğu’daki dönüşüm rüzgarının 2011’de Basra Körfezi’ne zayıf da olsa sıçraması ise örgüte üye ülkelerdeki İran tehdidi algısını daha da tırmandırmıştır. Bahreyn’de geçen yıl yaşanan ve Suudi Arabistan’ın müdahalesiyle bastırılan muhalif hareket, KİK ülkelerinin Ortadoğu’nun geri kalanındaki değişim sürecinden yalıtılmış olmadığını göstermiştir. Şii Arapların Suudi Arabistan’daki son derece zayıf hak arayışları bile Kral Abdullah tarafından çok sert bir biçimde karşılanmıştır. KİK ülkelerinde şu ana kadar öne çıkan muhalefetin Şii Arap ağırlıklı olması bölge ülkelerinde İran tehdidi algılamasını da artırmıştır.
 
Ortadoğu’daki dönüşüm ve değişim talepleri KİK ülkelerini sadece iç politikaları açısından değil dış politikaları ve bölgedeki güvenlik sistematiği açısından da etkilemiştir. İran ile ABD arasında son yıllarda hep varolan restleşmeler son bir yıl içinde yerini Basra Körfezi ve civarında karşılıklı askeri manevralara ve çeşitli tacizlere bırakmıştır. İsrail ile İran arasındaki çatışma ise bu ülkelerin uykularını kaçıracak ölçüdedir. Pek çok raporda belirtildiği gibi, İsrail’in İran’a yapacağı bir operasyonla nükleer gücüne darbe vurması bazı KİK ülkeleri tarafından da desteklenir bir durumdur. Fakat, bu olayın kontrolden çıkması gelirlerinin büyük bir kısmını Basra Körfezi üzerinden yaptıkları petrol ve doğal gaz ticaretine borçlu olan KİK devletleri için tam bir kabustur. Ayrıca, Suriye’de yaşanan son gelişmeler Ortadoğu’da tam bir tıkanıklığın yaşandığını göstermektedir. Suriye’deki şiddet olaylarına rağmen BM Güvenlik Konseyi’nden bir karar çıkartılamamış olması ve Şam’a karşı Batı’nın askeri operasyona girişmemesi bu devletleri düşündürmektedir. KİK devletleri her ne kadar (başta Suudi Arabistan olmak üzere) milyarlarca dolarlık silah alımlarıyla kolay yutulur bir lokma olmadığını göstermeye çalışsalar da İran’ın askeri gücü karşısında hiçbir şansı olmadıklarını bilmektedirler. Bu nedenle, batı ülkelerinin Suriye’deki gelişmelere göz yumar ve çatışma bataklığına çekilmekten kaçınır tavrı KİK devletlerinde bir işgal karşısında tekrar 1991 örneğinin yaşanabileceği konusunda şüphe yaratmaktadır.(4) İşte tüm bu faktörler, KİK’in bir dönüşüm geçirmesi konusundaki fikirlerin tekrar ele alınmasına neden olmuştur.
 
Yukarıdaki gelişmelere ve KİK’in de Ortadoğu’daki dönüşüme paralele olarak yeni bir politika geliştireceği yönündeki beklentilere rağmen toplantıdan beklenen kararın çıkmaması ise ülkelerin özgün yapılarında ve nasıl bir birlik kurulacağına ilişkin üzerinde anlaşılabilen bir görüş olmamasında aranabilir. Halihazırda KİK’in köklü bir değişim geçirmesini engelleyen faktörler şöyle özetlenebilir:
 
1- Yukarıda belirtilen nedenlere rağmen KİK ülkelerinin büyük bir kısmının Suudi Arabistan’dan gelen bu teklife sıcak bakmadıklarını ve egemenliklerini korumak istedikleri görülmektedir. Muhalefetin yükselen gücü karşısında iktidarını yitireceğini düşünün Bahreyn dışarıda tutulursa diğer KİK devletleri İran’dan egemenliklerini devredecek ya da yönetim güçlerini paylaşmak isteyecek kadar yakın ve acil bir tehdit algılamıyorlar. Ayrıca, ülkelerin siyasi yapıları da buna hazır değil. Bu tehdidi en yakından algılayan ülke olan Bahreyn’de Başbakan Prens Halife bin Salman birliğin daha acil bir duruma geldiğini ve Enformasyon Bakanı Samira Rajab ise KİK’in dönüşmesiyle oluşacak yeni birliğin Avrupa Birliği tarzı bir bütünleşme modelini takip edebileceğini ileri sürdü. Fakat, Bahreyn’deki en büyük Şii muhalefeti hareketi El Wifak’ın lideri Şeyh Ali Salman ise bu tür bir girişimin referanduma götürülmesi gerektiğini savunuyor.(5)
 
2- Birbirinden farklı toplumsal ve siyasal karakterlere sahip devletlerin bir araya gelmesi halinde ortaya çıkacak yeni kurumların ve uygulamaların hangisinin düzenlemelerini esas alacağı belli değildir. Halihazırda, KİK üyelerinin kısa süre için bir entegrasyon sağlayacağı beklentisi ütopiktir. Bu tür bir entegrasyon çabasının başarıya ulaşması bir birliktelik için ortak kimliğe dayalı ilke ve kurumların oluşmadığı durumlarda ancak taraflardan birisi ya da birkaç tarafından uygulanan yolların diğerleri tarafından kabulüyle olanaklı hale gelebilecektir. O zaman KİK şu soruyla yüzleşecektir: Göreli olarak demokratik kurumlar geliştirebilmiş olan devletler (örneğin Kuveyt) siyasi açıdan daha tutucu ve katı olanlara mı uyacak yoksa tersi mi olacak? Benzer bir sorun sosyal alanda da ortaya çıkabilecektir. Yani, bu tür birliktelikte ortak ideal ve kurumlar göreli olarak daha açık toplumsal ilişkilere sahip olanların düzenlemelerini mi (basın, toplumsal yaşam, kadının statüsü gibi konularda kimin öngördüğü düzenleme geçerli olacak) yoksa katı olan ülkelerinkini mi esas alacak?(6)
 
3- KİK ekonomileri bugüne kadar başlatılmaya çalışılan çabalara rağmen birbiriyle çok sınırlı ilişkiler geliştirmişlerdir. Tek ürün ihracına dayalı politikaları nedeniyle küresel sisteme entegrasyonları birbirine olan ekonomik yakınlıklarının çok ötesinde olan bu devletlerin ekonomik olarak birbirlerine yakınlaşması nasıl sağlanabilecek?
 
4- Bu tür bir birlik girişiminin önündeki en büyük engel ise birliğin eşitler arasında bir ilişki mi yoksa hiyerarşik bir yapı mı olacağıdır. Daha açık bir ifadeyle, nüfus, ekonomik güç, siyasi ağırlık ve askeri kapasite olarak diğer devletlerden çok daha büyük ve güçlü olan Suudi Arabistan olası bir birliğin ortak mekanizmalarını işletecek eşitlikçi kurumlar oluşturmaya yanaşacak mı? Yoksa KİK’in dönüşmesiyle hedeflenen Suudi Arabistan’ın kontrolünde hiyerarşik bir birlik mi olacak?
 
Yukarıda sayılan sorulara KİK üyesi ülkelerin net bir cevabının olmaması birlik beklentisini şimdilik boşa çıkarmıştır. Fakat Ortadoğu’daki değişim rüzgarı bölgenin doğu yakasındaki ülkeleri de sosyal ve güvenlik boyutlarıyla daha yakından etkilediği sürece tekrar gündeme gelmesi olasılığı son derece güçlüdür. 
(1) Ghazanfar Ali Khan, “Gulf Union To Top Summit Agenda,”
Arab News, 13 Mayıs 2012
,http://arabnews.com/saudiarabia/article633504.ece
(2)  “Gulf Countries Agree To Continue Looking At Possible Union”,
Al Arabiya 14 Mayıs 2012
,http://english.alarabiya.net/articles/2012/05/14/214092.html
(3) Abdul Rahman Al-Rashed, “My Apprehensions about the Gulf Union,”
A Sharq Al Awsat, 13 Mayıs 2012,
 http://www.asharq-e.com/news.asp?section=2&id=29609
(4) Tariq Alhomayed, “The Gulf Union and Those Who Harbor Reservations,”
A Sharq Al Awsat, 14 Mayıs 2012
 http://www.asharq-e.com/news.asp?section=2&id=29613
(5)  “Bahrain PM for Gulf Union, Opposition Wants Referendum”
A Sharq Al Awsat, 14 Mayıs 2012,
http://www.asharq-e.com/news.asp?section=1&id=29618
(6) Abdul Rahman Al-Rashed, “My apprehensions about the Gulf Union,”
A Sharq Al Awsat, 13 Mayıs 2012,
http://www.asharq-e.com/news.asp?section=2&id=29609