KYB, PKK ve ABD Arasında Kazan-Kazan Denklemi mi?

2022 yılının son iki ayında Suriye-Irak hattında yaşanan gelişmelerin muhtemel etkileri, 2023 yılında da bölgesel siyasi gündemi işgal edecek gibi görünmektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin Suriye’de KCK/YPG, Irak’ta ise KCK/PKK terör örgütlerine karşı yürüttüğü faaliyetleri, ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki fiilî yapıya ve KCK/YPG’nin geleceğine ilişkin girişimlerini ve IKBY (Irak Kürt Bölgesel Yönetimi) içerisindeki dinamik siyasi durumu önümüzdeki yılın muhtemel bölgesel gündem maddeleri olarak belirlemek mümkündür.  Söz konusu gelişmeler konusunda KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği), ABD ve PKK’nın ortaya koydukları farklı tutum ve hamleler bu doğrultuda yeni bir denklemin oluşumuna dair emareleri açığa çıkarmıştır.

Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde konuşlu KCK/YPG terör örgütüne yönelik yeni bir harekât hazırlığına ilişkin açıklamaları ve emareleri, 2022 Kasım ayından itibaren bölgesel gündemin en önemli maddesi hâline gelmiştir. Söz konusu harekât hazırlığına ilişkin olarak KCK/YPG, ABD ve Rusya başta olmak üzere farklı aktörlerden farklı biçim ve ölçülerde tepkiler gelmiştir. Bu noktada ön plana çıkan durum ise Türkiye’nin yeni bir terörle mücadele harekâtıyla KCK/YPG’yi azami düzeyde sınırlandırarak sınırlarını güvenli hâle getirme kararlılığına karşı, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan fiilî durumun ve KCK/YPG varlığının korunmasına yönelik arayışlar olmuştur. Bu noktada özellikle ABD’den gelen tepkiler ve hamleler bu arayışların yoğunluğunu ortaya koymuştur.

Irak’ta ise KYB ve lideri Bafel Talabani’nin son hamleleri dikkat çekmiştir. Bu noktada Talabani’nin, aralık ayı içerisinde Irak’ın Dukan bölgesinde farklı Kürt siyasi partilerin temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıya öncülük etmesi önemli bir adım olarak değerlendirilmiştir. Söz konusu toplantıya ve katılımcılara, KCK/PKK yöneticisi Cemil Bayık tarafından gönderilen ve “Kürtler arasında ulusal birlik” çağrısı içeren mektup ve KDP temsilcilerinin bu toplantıya davet edilmemiş olması ise toplantının niteliğini ve önemini farklılaştıran bir unsur olmuştur. Bununla birlikte, yine aralık ayının son günlerinde Bafel Talabani’nin Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirdiği ziyaret ve bu kapsamda KCK/YPG’li Mazlum Abdi, KCK/PYD yöneticilerinden Salih Müslim ve ABD’nin Suriye’de bulunan güçlerinin komutanı Matthew McFarlane ile görüşmesi bölgede yeni bir denklemin inşasına yönelik somut adımlar şeklinde değerlendirilmiştir.

ENKS-KCK/YPG Projesinin İflası ve Alternatif Arayışı
Söz konusu yeni denklem değerlendirmeleri, ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki mevcut durum ve KCK/YPG’nin geleceğine ilişkin projeksiyonu ve arayışları bağlamında ele alındığında bir “alternatif çözüm” yöneliminin kendisini gösterdiğini söylemek mümkündür. ABD’nin uzun bir süredir Suriye’nin kuzeyinde KCK/YPG ve KDP öncülüğündeki ENKS arasındaki birlik görüşmelerine ilişkin projeksiyonunun başarısızlıkla sonuçlanması söz konusu “alternatif” arayışını ortaya çıkaran sürece zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda, KDP’ye kategorik bir karşıtlık ve hatta düşmanlık tavrı içinde olan PKK’nın, YPG-ENKS görüşmelerine dair olumsuz tutumu ve bu görüşmelerin sonlandırılmasına yönelik girişimleri, diğer yandan İran ve Rusya’nın ABD’nin bu girişimlerine yönelik olumsuz tutumları, bu görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açan en önemli etkenler olmuştur. Kısa bir süre önce, KCK/PKK merkez komite üyesi Helin Ümit’in “PKK olmasaydı ABD, Rojava’daki durumdan çıkar sağlayarak, Kürdistan bölgesi gibi bir bölge oluşturacaktı. ABD, Rojava’yı KDP’nin uzantısı hâline getirmek istedi” açıklaması KCK/YPG-ENKS görüşmelerinin, PKK’nın KDP karşıtlığı sebebiyle sürüklendiği başarısızlığın arka planını açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum ABD’nin, KDP’nin içinde yer almadığı, KCK/PKK’nın ve kısmi olarak İran’ın karşıt tutumunu dengeleyebilecek bir aktör olarak KYB’nin ön plana çıkarıldığı bir alternatife yönelebileceğine işaret etmektedir.

Uzun yıllar boyunca, KCK/PKK ve İran ile yakın bir ilişki içinde olan KYB’nin bir alternatif olarak ön plana çıkması bu anlamda bir kazan-kazan tablosunu da ortaya çıkarmaktadır. Bu bakımdan, KYB’nin söz konusu konumu elde etmesi, KDP ile rekabette ciddi bir kazanımı temsil ederken aynı zamanda Bafel Talabani’nin “Mam Celal ve Ulusal Birlik Çizgisi”nin potansiyel lideri imajını elde edebilmesi ve KYB içindeki liderlik rekabeti adına ciddi bir avantaj olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte KCK/PKK ise KDP’ye alternatif bir yapı olarak KYB’nin ön plana çıkmasını, ABD etkisiyle örgütsel otonomi arayışına giren KCK/YPG’nin daha fazla kontrol ve denetim altında tutulabileceği düşüncesiyle olumlu karşılamaktadır. Buna ek olarak KCK/PKK, Türkiye’nin Irak’taki terörle mücadele harekâtlarına karşı korunaklı ortam oluşturma bağlamında da KYB’nin IKBY’de daha etkin bir hâle gelmesine önem atfetmektedir. Zira bugün itibarıyla KYB, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği Pençe Harekâtlarına karşıt bir tutum ortaya koyarken KCK/PKK ise bu harekâtları, “PKK’yı tasfiye çabası” söylemine karşı son zamanlarda “Güney Kürdistan’ın işgali” söylemini daha fazla ön plana çıkararak sunmakta ve kendisini Kürt bölgesinin savunma gücü olarak konumlandırmaya çalışmaktadır. Diğer yandan KCK/PKK, ABD ve KYB ile oluşturulabilecek olan bir kazan-kazan denklemini, Irak’taki varlığını sürdürme ve Türkiye’ye karşı korunma bağlamında ABD desteğini KYB aracılığıyla tesis etme fırsatı olarak da değerlendirebilecektir. Buna karşın, IKBY ve Suriye’nin kuzeyi bağlamında KDP’nin özgül ağırlığını büyük ölçüde göz ardı eden söz konusu alternatif arayışının zemin bulabilmesine ilişkin ciddi kuşkular mevcuttur. ABD, İsrail ve Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olan KDP’nin Suriye’nin kuzeyindeki denklemden dışlanması, IKBY’de ise KYB’ye karşı geri planda kalması siyasi ve sosyopolitik bakımdan son derece düşük bir olasılıktır.

Rusya ve İran’ın Belirleyici Rolü
ABD öncülüğünde, KCK/PKK ve KYB ile birlikte oluşturulabilecek olan söz konusu denklem çerçevesinde belirleyici aktörler olarak Rusya ve İran bir kez daha öne çıkmaktadır. Bu açıdan, İran’ın, ABD ve İsrail ile iyi ilişkilere sahip olan KDP yerine kendisiyle daha iyi ilişkilere sahip olan KYB’nin öncülük edeceği bir girişime nispi bir olumlu bakış geliştirebileceğini öngörmek mümkündür. Bununla birlikte İran’ın, nihai noktada ABD’nin kuzey Suriye projeksiyonu olarak şekillenecek olan bu denkleme karşı bütünsel açıdan olumlu ve destekleyici bir tutum alacağını beklemek ise gerçekçi olmayacaktır. Özellikle olası bir KYB-KCK/YPG iş birliğinin Suriye’nin siyasi geleceği bağlamında İran tarafından öngörülen yapıyla ne ölçüde uyum sağlayabileceği merak konusudur. Zira hâlihazırda, Türkiye’nin Suriye’deki terörle mücadele harekâtlarına kategorik karşıtlık, Deyrizor ve Haseke-Sincar hattı bölgelerinde ve İran destekli milisler bağlamında yoğun biçimde kendisini gösteren İran-YPG temaslarının, yeni bir denklemde süreklilik göstereceğine dair alınacak teminat İran açısından kritik bir konudur.

Benzer biçimde, özellikle Suriye’nin geleceği bağlamında ABD tarafından geliştirilmekte olan projeksiyona karşı Rusya’nın ortaya koyacağı tutum, yine Rusya’nın kuzey Suriye’nin ve KCK/YPG’nin geleceğine ilişkin tasavvuru ve son olarak KYB’ye yönelik tavrı belirleyici olacaktır. Rusya, KCK/YPG’nin ABD etkisinden çıkarılmasını hedeflemektedir ve Suriye’nin siyasi bütünlüğünü koruyan bir çözüm arayışındadır. Bu açıdan ABD destekli KYB-KCK/YPG yakınlaşmasının Rusya tarafından olumsuz karşılanacağını öngörmek mümkündür. Buna karşın Rusya’nın, aralık ayının son günlerinde Suriye ve Türkiye savunma bakanlarının görüşmesine ev sahipliği yapması önemli bir gelişme olarak okunabilmektedir. Söz konusu görüşmede Rusya, Türkiye ve Suriye’nin; Suriye’nin siyasi birliği ve egemenliğiyle KCK/YPG’nin Suriye ve Türkiye’ye yönelik ortak tehdit olduğu görüşü üzerinde mutabakata vardıkları yönündeki iddialar dikkat çekmiştir. Bu durumda Rusya, Türkiye ve Suriye arasında gelişebilecek ortak tutum ve iş birliği yanında Türkiye’nin münferiden veya Suriye Ordusuyla birlikte KCK/YPG’ye karşı ortak operasyon gerçekleştirme olasılığının artması, KYB ve KCK/YPG’nin ABD öncülüğünde gelişen yakınlaşma sürecini askıya almaları olasılığını güçlendirmektedir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi bölgede Rusya’nın elini güçlendirebilir ve bu durumda KYB ve KCK/YPG’nin Rusya ve Suriye yönetimiyle ilişki geliştirmeye daha fazla yönelmeleri de şaşırtıcı olmayacaktır.