Maliki Neden Türkiye Hakkında Olumsuz Beyanatlar Veriyor?

Yrd.Doç.Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İliş. Bölümü
Irak Başbakanı Nuri El Maliki, 1 ay içinde ikinci kez Türkiye’yi hedef alan açıklamalarda bulundu. Maliki ve yakın çevresinin bir süredir Türkiye hakkında olumsuz görüşler taşıdığı bilinmesine rağmen bu görüşlerini kamuoyu önünde açıkça dile getirmekten kaçındıkları görülüyordu. Ancak son dönemde bu tablo iyice değişti. Irak Başbakanı Nuri Maliki önce 2011 yılının Aralık ayının ortalarında ABD’yi ziyareti sırasında sonrasında da geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin Irak’ın içişlerine karıştığını ileri sürerek ilişkileri gerginleştirdi. Bu durum akla Maliki’nin neden bu tür beyanatlarda bulunduğu ve Türkiye’nin Irak’taki hükümet ile ilişkilerinin arka planında neler olduğu sorusunu getiriyor. Bu kısa yazıda, bu iki temel soruya yanıt verilmeye çalışılacaktır.
 
Bilindiği gibi Irak’ta hükümet, 7 Mart 2010’da gerçekleşen seçimlerden 9 ay sonra 21 Aralık 2010’da kurulabilmiştir. Ancak kurulan hükümet, bu hükümetin başbakanı olan Maliki’yi dahi tatmin etmemiştir. Baştan itibaren işlevsiz olacağı öngörülen, ancak ABD’nin çekilmesi öncesinde büyük bir siyasi krizin patlamaması için son derece kurgusal bir işbirliği zeminine oturtulan Maliki hükümeti hem içindeki partiler hem de hükümetin yapısı itibarıyla kendi başına bir problemdir. Irak’ın yeni seçim sistemi ve seçime partilerin ittifaklar yaparak girmesi parçalı bir parlamento ve hükümet yapısı ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle 2009 yılındaki Vilayet Meclisi seçiminin etkisiyle parlamentoda çok güçlü olacağını planlayan Nuri Maliki beklemediği kendisini beklemediği bir hükümetin ve güç denkleminin içinde bulmuştur. Maliki’nin Türkiye’ye yönelik olumsuz tavrını bu noktadan itibaren aramak mümkün olabilir.
 
Maliki’nin son dönemdeki çıkışlarıyla netleşen Türkiye karşısındaki söyleminin arkasında şu nedenler olduğu söylenebilir:
 
1.Maliki’nin yakın çevresindeki danışmanları arasında Türkiye’nin Irak’taki rolüne tepki duyan isimler bulunmaktadır. Bu tepkinin nedeni tarihsel bir algıdır. Irak’taki bazı Şii çevrelerde zaman zaman seslendirilen bu yoruma göre Osmanlı ile Safevi arasındaki tarihsel rekabet, bugün İran ve Türkiye arasında da sürmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin Irak’a yönelik yaklaşımı Osmanlı İmparatorluğu’nun olduğu gibi Sünnilerin yanındadır. Aslında bu algı, siyaseti mezhepçilik üzerinden algılayan bir düşünce biçimi için çok da sıra dışı değildir. Her ne kadar inkar edilse ve bu ayrımı yapmanın Batı merkezli düşüncenin tuzağına düşmek olduğu söylense de bugün Irak siyasi yaşamının büyük bir kısmı mezhepçi çizgilerle belirlenmiş durumdadır. Bu nedenle, Maliki ve yakın çevresindeki bu algılama, Irak’ta pek çok Şii (hepsi değil) siyasi analizci tarafından paylaşılmaktadır.
 
2.Maliki ve çevresindekilerin yukarıda aktarılan görüşüne rağmen gerginliğin tek nedeninin bu tarihsel algılama olduğunu söylemek yeterli ve tek başına açıklayıcı değildir. Maliki ve yakın çevresi seçim sırasında beklediği başarıyı bulamamasını başta Türkiye ve Suudi Arabistan olmak üzere Irak’ın komşu ülkelerine bağlamaktadır. Bu kişilere göre Türkiye, El Irakiye Listesi’nin oluşturulmasında hayati bir rol oynamıştır. El Irakiye’yi oluşturan farklı grupların normal şartlarda bir araya gelmesi pek olanaklı değilken Türkiye, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün desteğiyle bir araya gelen bu koalisyon Maliki’nin beklentilerini alt üst etmiştir. Nitekim 2010 seçiminde El Irakiye’nin güney ve orta Irak’ta Şii Arapların çoğunlukta olduğu bölgelerden 12 sandalye kazanması Maliki açısından dengeleri olumsuz etkilemiştir. Sünni Arapların seçime dağınık girmesi halinde Maliki’nin en az 100 milletvekiline ulaşması mümkün olabilecekti. Eğer bu beklenti gerçekleşmiş olsaydı parlamento ve hükümette çok daha güçlü olacaktı. Dikkat edilirse hükümet pazarlıkları ve bakanlıkların dağıtımı sürecinde Maliki’nin temel yaklaşımı El Irakiye içindeki ayrılıkları körüklemeye çalışmak üzerine kurulmuştur. Bunun için Allavi’ye verilmesi planlanan görevi sürekli ertelemiş ve güvenlik bakanlıklarının dağıtımı konusunu Irakiye içi bir pazarlık unsuru haline getirmiştir. Özetle, Bağdat’ta kendisine en büyük rakip olarak gördüğü El Irakiye’nin gerek seçimden önce gerekse hükümetin kurulması sürecinde Türkiye’den destek görmüş olması nedeniyle Maliki Türkiye’ye karşı ciddi bir tepki geliştirmiştir. Tarık Haşimi’nin tutuklanmak istenmesiyle başlayan son krizde ise Maliki’nin bu tepkisi daha da artmıştır. Türkiye’nin istikrar çağrısı yapan söylemi Maliki tarafından içişlerine müdahale olarak nitelenirken muhtemelen Maliki ve çevresinin asıl düşüncesi Türkiye’nin El Irakiye’nin parçalanmasını engelleyen aktörlerden birisi olduğu ve Haşimi nezdinde “Sünni Araplar”a sahip çıktığıdır.
 
3.Maliki’nin Türkiye’ye seçim ve hükümet kurma sürecindeki tek kızgınlığı El Irakiye’den kaynaklanmamaktadır. Türkiye’nin Irak’ta önde gelen diğer Şii gruplar ile arası Maliki’nin Dava Partisi’nden daha iyidir. Irak İslami Yüksek Konseyi Ammar El Hakim’in ve hatta Sadr Hareketi’nin Türkiye ile ilişkilerinde son yıllarda önemli bir iyileşme görülmüştür. Son aylarda yaşanan bazı gelişmelerle bu iyileşmede yavaşlama olmuştur. Ancak yine de bu durum, Türkiye ile sorunlu olanın tüm Iraklı Şiiler değil Maliki ve çevresi olduğunu göstermektedir. Hatta, Maliki ve çevresinde Türkiye’nin diğer Şii gruplarla ilişkisinin Maliki’nin aleyhine yapılan bir düşünce olduğu izlenimi de bulunmaktadır.
 
Yukarıdaki üç madde Türkiye ile Maliki arasındaki ilişkinin gerginliğine ilişkin birçok konuya değinmektedir. Fakat, bu resmin tamamlayıcı parçası konjonktürdür. Bir kere yukarıda da belirtilmeye çalışıldığı gibi, Türkiye ve Irak hükümetleri arasında bir sorun yoktur. Ancak, Irak hükümetinin bu parçalı ve işlevsiz hali içinde Maliki ve ona yakın kişi ve grupların diğer bazı bölge ülkelerine olduğu gibi Türkiye’ye tepkili olduğu görülmektedir. Her ne kadar Nuri Maliki Irak’ın mevcut hükümetinin başbakanı olması sıfatıyla yaptığı çıkışlar iki ülke hükümetleri arasında bir kriz gibi gösterilmeye çalışılsa da hükümeti oluşturan grupların büyük bir çoğunluğuyla Türkiye arasında bir sorun yoktur. Buna Irakiye dahil olduğu kadar KDP, KYB, IİYK ve Sadr Hareketi dahildir. Ancak şurası da bir gerçek ki; Irak’ta Sünni Şii kutuplaşması arttıkça diğer Şii gruplar arasında Türkiye’ye yönelik benzer tepkiler gelişebilir. Çünkü, ABD’nin çekilmesi sonrası süreçte yaşanan gerginlikler, İran’ın diğer tüm ülkelerin Irak’taki etkinliğini törpüleme çabasına girdiğini göstermektedir. Elbette, bir ülkenin içişlerine karışmak ve egemenliğine müdahale etmek uluslar arası teamüller açısından kabul edilebilecek bir olgu değildir. Ancak, Irak’ın içinde bulunduğu durumun önemi tüm bölge ülkelerini Irak konusunda daha dikkatli olmaya ve yeni bir iç çatışma ortamının oluşmasının engellenmesi konusunda hassasiyete itmektedir. Bu nedenle, tüm ülkeler Irak’taki siyasi atmosferin iç savaşa neden olabilecek bir yöne gitmesinin engellenmesi çağrısını yapmaktadır. Özellikle, ABD, İran ve Arap ülkeleri arasındaki rekabetin Suriye, Lübnan ve Basra Körfezi üzerinde yoğunlaştığı bugünlerde Maliki’nin çıkışları Irak’ın da bu denklemin bir parçası olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, Maliki’nin son dönemdeki Türkiye karşıtı açıklamalarını ABD’nin çekilmesi sonrasında Irak’ta karşısında en önemli güç olarak gördüğü ve bölge ülkeleri tarafından desteklendiğini düşündüğü El Irakiye’ye karşı yürüttüğü operasyonu tamamlaması ve Ortadoğu’daki güç oyunlarının Irak’taki yansıması çerçevesinde açıklamak daha doğru görünmektedir.