Maliki’nin Türkiye Ziyareti ve Irak’ta Hükümet Kurma Çabaları

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi U.İ.B.
7 Mart 2010 tarihinde seçimden bu yana hala hükümet kurulamayan Irak’ta siyasi kriz bir türlü çözülemiyor. Seçimden 91 milletvekili ile birinci parti olarak çıkan El Irakiye ile 89 milletvekili ile ikinci parti olarak çıkan Hukuk Devleti Koalisyonu arasındaki çekişme artık Bağdat sınırlarını çoktan aştı. Washington’dan Tahran’a, Şam’dan Riyad’a kadar pek çok başkenti de içine alan bir güç mücadelesinin ortasında kalan Iraklı siyasiler her gün yeni bir formülle ortaya çıkıyorlar. Irak’ta hükümet kurma çalışmalarının bu kadar uzamasının kabaca iki nedeni olabilir (bu nedenler konunun teknik boyutu dikkate aldığında birbirleriyle ilişkili pek çok altbaşlıkta da incelenebilir): Birinci neden seçim sonuçlarının ürettiği dengenin Irak’ın içinde ve bölge ülkelerinde herkesi memnun edecek bir hükümet beklentisini ortaya çıkarması ve hatta zorunlu kılmasıdır. İkinci neden ise bölge ülkeleri arasında Irak’ın geleceğine ilişkin stratejik vizyon farklılıklarının farklı siyasi partilere yönelik açık ya da kapalı bir desteğe dönüşmesi nedeniyle Bağdat’ta kendi aralarında anlaşma imkanı bulamamalarıdır. Irak’taki hükümet kurma ya da hükümetsizlik süreci bu iki ana başlık çerçevesinde ele alındığında karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır:
Seçimin galibi El Irakiye, başlangıçta en çabuk parçalanması beklenen gruptu. Bunun en önemli nedeni, Şii Araplar ile Kürtlerin iktidarı paylaşmasından duydukları memnuniyetsizlikten başka bir ortak noktası olmayan çok sayıda siyasi akım, aşiret, parti ve liderin bir araya gelmesiyle oluşan El Irakiye’nin hükümet kurma görevini üstlenmesi halinde ne diğer grupları ne de kendi bileşenlerini ikna edemeyeceğinin düşünülmesiydi. Ancak, Irakiye’nin tüm ısrarlarına rağmen hükümet kurma görevini bir türlü alamaması aslında bir anlamda onu ayakta tutan olgu oldu. Çünkü, Irakiye’nin oluşumunun temelindeki dışlanmışlık duygusu daha da güçlenerek devam etti. Öte yandan, seçime iki büyük grup olarak ayrı ayrı giren Şii listelerin seçimden sonra İran’ın da etkisiyle bir araya gelmesi başbakanlığın büyük bir olasılıkla Şii Araplarda kalması olasılığını doğurdu. Fakat, uzun bir süre boyunca Irak Ulusal İttifakı ile Hukuk Devleti Koalisyonu’na mensup partilerin bir araya gelerek oluşturduğu Ulusal İttifak adlı yeni siyasi birliktelik kendi içinde fikir birliği sağlayamadı. Ulusal İttifak’ın en büyük bileşenini Nuri Maliki’nin liderliğini yaptığı HDK oluşturmasına rağmen özellikle diğer grubun en çok milletvekili sahibi olan akımı Sadrcıların Maliki’nin başbakanlığına ciddi bir karşı çıkış sergilemesi Şii Arapların da güçlü bir başbakan adayı etrafında birleşememelerine neden olmaktaydı. Bu durum, İran’ın çok net bir şekilde hissedilen baskıları sonucunda Sadrcıların Maliki ile pazarlık yaparak istediklerini büyük ölçüde alması ve Maliki’yi başbakan adayı olarak kabul etmesiyle değişti. Çünkü, Maliki’nin adaylığına karşı çık diğer önemli Şii Arap Partisi Irak İslami Yüksek Konseyi, Ulusal İttifak’tan ayrıldı. Tüm baskılara rağmen Maliki’nin başbakan adaylığını tanımadı. Bunun en önemli nedeni, seçim sonuçlarına göre Şiiler arasındaki güç dengesinde Maliki ve Sadr lehine dönen ibreyi tersine çevirmek isteğidir. İşgalden sonra kurulan yönetimlerin ve hükümetlerin içinde en güçlü Şii parti konumunda yer alan IİYK, 2009 yerel ve 2010 genel seçimlerinde aldığı ağır yenilgilerden sonra bugün Şii partiler arasında üçüncü konuma düştü. Mevcut gidişatın sürmesi halinde IİYK’nin aynı Basra bölgesindeki etkinliğini bile yitiren Fazilet Partisi’yle aynı kaderi paylaşması ihtimali çok yüksektir. Öyle ki, parti için uzlaşmazlıklar ve lider değişimlerinin de etkisiyle bir zamanlar IİYK’nin silahlı kanadı olarak kabul edilen Bedr Örgütü bile Ulusal Konsey toplantısındaki tavrıyla Maliki’ye destek verdi. (En azından Bedr Örgütü lideri Hadi El Amiri Maliki’nin başbakan adaylığının açıklandığı toplantıda geldi ve destekler bir görüntü çizdi.)
Maliki’nin Şii Partilerin ( en azından çoğunun ) adayı olmasıyla hükümet kurma krizi çözülmesi beklenirken durumun çok daha karmaşıklaştığı görülmektedir. Bunun en önemli nedeni Maliki-Sadr ortaklığının ABD ve pek çok bölge ülkesi tarafından İran’ın Irak’taki gücünü artırma projesinin ürünü olarak algılanması ve Sünni Araplar’ın dahil olmadığı bir hükümete kesinlikle karşı çıkmalarıdır. ABD, seçimden hemen sonra Irakiye Listesi lideri Allavi’ye tekrar destek vermeye başlarken, defalarca Bağdat’a, Necef’e ve Erbil’e giden ABDli diplomatların önerdiği formül Allavi-Maliki ortaklığına dayanan bir hükümet kurulması olmuştur. ABD, bu ortaklığı önce 2+2 (2 yıl dönüşümlü başbakanlık) olarak önerirken, bunun kabul edilmeyeceğinin ortaya çıkması üzerine başbakanlığın Maliki’de olduğu Allavi’nin ise cumhurbaşkanı veya Milli Güvenlik Konseyi Başkanı olacağı bir hükümet formülü dile getirmeye başladı. Bu son formülün en önemli yanı, başbakanın yetkilerinin azaltıldığı, diğer ortakları olmadan önemli kararları alamayacağı bir denge sistemi yaratmaktı. Böylece tüm Irak’ta bir klişe haline gelmiş bir ulusal uzlaşı ya da birlik hükümeti kurulması, bunun tüm tarafları kapsaması ve iktidarın çeşitli gruplar arasında paylaşılacağı aslan payının ise ABD’nin rahatlıkla anlaşabileceği Allavi ve/veya Maliki gibi bir siyasetçide olması gerekliliği savunulmaya başladı. Sadr’ın desteklemediği Maliki’nin bu desteğe ihtiyaç duyacağı, böylece Maliki’nin Şiiler içindeki iç hesaplaşmada galip gelmek için Kürtler ve Sünni Araplara istediklerini vererek başbakanlığını korumak isteyeceği düşünülüyordu. Öte yandan Allavi’nin de Kürtler ve diğer Şii partilerle sıkı görüşmeler yürütmeye başlaması süreci önceden tıkayan unsurlardı. Ancak, Sadrcıların hesapları alt üst eden pratik tavırları ve ülkenin güneyinde en güçlü iki partinin önderi konumundaki Maliki ve Sadr’ın aralarında düşmanlığa varan sorunları bir yana koyarak ortak hareket etmeye başlaması yeni bir hükümet krizi doğurdu. Bu krizin en açık göstergeleri, ABD’nin hükümet konusundaki tavır değişikliği, durumdan fırsat sağlayarak siyasi hedeflerine ulaşmayı hedefleyen Kürt grupların talepleri konusundaki çıtayı yükseltmeleri ve iki önde gelen siyasi liderin sürekli bölge dışına çıkarak destek arayışında olmalarıdır.
Maliki ile Sadr arasındaki anlaşma sağlanana kadar her fırsatta hükümet kurma sürecinin hızlanması gerekliliğini vurgulayan ve bunun için sürekli aracı gönderen ABD’nin yeni anlaşma çerçevesinde Maliki’nin adaylığına ( en azından bu biçimdeki adaylığına) sıcak bakmadığı söylenebilir. Bunun en açık örneği, Maliki-Sadr anlaşması olduktan sonra bu anlaşmaya verebileceği destekle hükümetin kurulmasını sağlayabilecek olan ve bu nedenle Irak’ta yeniden kingmaker konumuna yükselen Kürtlere ABD’nin telkinleri ve hatta baskısıdır. Bazı Kürt politikacılar ABD’nin Kürtleri hükümete girme konusunda acele etmemesini istediklerini açıkça söylemektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamalar da bunu doğrulamaktadır. Kürtler ise ikili bir baskı altındadır. Bir yandan uzun süreli ve stratejik ilişkileri olan gelecekte belki bu ilişkiyi çok daha üst düzeye taşıyabileceği ABD, diğer yanda ise sıkıştığı için Kerkük’ün statüsünü de ilgilendiren 140.madde de dahil olmak üzere Kürtlere istedikleri her şeyi vermeye hazır olan Maliki bulunmaktadır. ABD’nin Sünni Arapları devreye soktuktan sonra Kürtlere eski ihtiyacı kalmaması ve başta tartışmalı bölgeler ve petrol olmak üzere Kürtlerin tezlerine eski desteği vermemesi Kürtlerin Maliki’ye yönelmesine neden olabilir. Çünkü, ABD’nin nedeyse 2006 sonundan itibaren Kürtler lehine olan bakışını yitirdiği meselelerde Irak’ta anayasal hak kullanarak Kürtler Maliki’ye istediklerini yaptırabileceklerdir. Bu iyi bir fırsat olarak görülebilir. Ancak Maliki’nin geçmişte de benzer konularda söz vermesine rağmen tutmaması onu Kürtler açısından güvenilmez hale getirmektedir. Bu nedenle Iraklı Kürtler hem Maliki, hem ABD hem de Irakiye ve onun müttefiklerinin istediği doğrultuda gitmesi ihtimali çok yüksektir. Mevcut sürecin son boyutu ise tüm liderlerin ülke dışında da destek arayışına girmesidir.
  Hükümet kurma çalışmaları başladığından bu yana başbakanlık için adı geçen Iyad Allavi, Adil Abdülmehdi ve Nuri Maliki gibi isimler sıklıkla bölge ülkelerine ziyaretler gerçekleştirerek ya gelişmeler karşısında bölgedeki önemli devletlerin tutumlarını öğrenmek ya da adaylıklarına ve kuracakları hükümete açık destek istediler. Bu çerçevede, Washington, Tahran, Ankara, Şam, Riyad, Amman ve Kahire sıklıkla Iraklı siyasetçileri konuk etti. Maliki ise Sadr’ın desteğini aldıktan sonra bölgedeki tüm önemli durakları kapsayacak geniş bir geziye çıktı. Maliki ziyaretlerinde, Suriye, Ürdün, Tahran ve Mısır’ı ziyaret etti. Şimdiki durağı ise Türkiye’dir. Maliki’nin önceki duraklarında birbirinden farklı mesajlar aldığı görülmektedir. Maliki’nin Ürdün ziyaretinde daha çok ekonomik alanlara yoğunlaştığı belirtilirken hükümet kurma sürecine ilişkin net bir açıklama yapılmamıştır. Ancak, Ürdün’ün El Irakiye ile geçmişte sahip olduğu desteğe bakıldığında Maliki’nin istediği desteği çok açık vermediği görülmektedir. Maliki’nin bölge turunun en ilginç duraklarından birisi olan Suriye’deki tutum da net değildir. Her ne kadar, Suriye ile yaşadığı büyük sorunlardan sonra bu ülkeyle arasını düzeltmek için İran’ın da desteğini alan Maliki önemli bir aşama kaydetmiş gibi görünse de Suriye’nin nihai olarak Maliki’ye kesin bir destek verdiği söylenemez. Yine de en azından şimdilik Mahmut Ahmedinecad’ın Lübnan ziyaretinden Maliki’nin İran’ın Kum şehrinde Sadr’ı ziyaret etmesine kadar geniş bir yelpazede İran, Hizbullah, Suriye ve Iraklı Şiiler arasındaki ilişkiler yeniden düşünüldüğünde Suriye’nin İran’ın desteği oldukça Maliki hükümetine çok büyük bir sorun çıkartmayacağı öngörülebilir. Maliki’nin Tahran ziyareti ise İran açısından neredeyse bir güç gösterisine dönüşmüştür. İran, ilk kez resmi ağızlardan Maliki’ye olan desteğini açıkça ilan ederken İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in ABD işgalinin sona ermesinden sonraki döneme yaptığı vurgu İran’ın Maliki-Sadr ittifakı yeni hükümeti kurmayı başarabilirse Irak’taki en etkin ülke haline gelmeyi hedeflediğini göstermektedir. Maliki’nin Mısır ziyareti ise hem Mısır devletinin hem de Arap Birliği’nin desteğini kazanmaya yöneliktir. Maliki’nin Mısır’da her iki makamdan aldığı yanıt da ulusal birlik hükümetinin kurulmasının önemli olduğudur. Bu Maliki’nin son zamanlarda bir yana ön plana çıkarmaya çalıştığı “birlik hükümeti kuramıyoruz bu nedenle çoğunluk hükümeti kurabiliriz” söyleminin (yani Şii partiler, Kürtler ve bazı küçük gruplardan oluşan bir hükümet kurulması, buna karşılık başta Irakiye olmak üzere Maliki’ye karşı olanların dışlanması) dışındadır. Bu nedenle Mısır ve Ürdün’deki tavrın Sünnilerin de hükümette yer alması yönünde olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.
  Tüm bu denklemler ışığında Maliki’nin Türkiye ziyareti değerlendirildiğinde karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır: Bilindiği gibi, seçimden sonra Iraklı siyasi liderlerin Maliki dışında hepsi Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Ancak bu önemli isimlerin yanı sıra Ankara neredeyse her hafta pek çoğu kamuoyunun dikkatini çekmeyen Iraklı siyasileri, milletvekillerini ya da önemli danışmanları ağırlamaktadır. Türkiye’nin Irak’taki tüm gruplara eşit mesafede olma politikası nedeniyle bu gruplarla fikir alışverişi içinde olduğu ve Irak’ta yükselen yıldızı sayesinde bir çeşit arabulucu rolü oynadığı da görülmektedir. Nuri Maliki’nin ziyaretiyle birlikte bu rol çok daha önemli bir noktaya ulaşacaktır. Nuri Maliki’nin Türkiye’de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşmesi beklenmektedir. Maliki’nin ziyaretinde bu kadar üst düzey bir kabul görmesi ziyaretin öneminin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Ancak, elbette görüşmelerin içeriğinin ve neler konuşulacağının şimdiden bilinmesi mümkün değildir. Yine de Maliki’nin diğer ülkelerdeki ziyaretlerine bakıldığında Türkiye’den kurmaya çalıştığı hükümet için destek isteyeceği ve bunu daha çok ekonomik alandaki işbirliğini gündeme getirerek yapacağı söylenebilir. Maliki’nin bu taleplerine Türkiye’nin vereceği yanıtları bilemeyiz. Fakat, bugüne kadar yapılan açıklamalardan ve Türkiye’nin izlediği Irak politikasından Irak’ta kurulacak yeni hükümet hakkındaki beklentilerinin neler olabileceği hakkında bazı fikirler edinmek mümkündür. Türkiye’nin Irak’taki hükümet kurma süreci ve kurulacak yeni hükümet hakkındaki yaklaşımı en genel hatlarıyla şöyle tanımlanabilir: Iraklılar tarafından yürütülen bir süreç sonucunda, seçimlerden çıkan dengeyi yansıtan, geniş kapsamlı, bölgeyle iyi ilişkiler tesis edebilecek nitelikte ve ülkeyi siyasi açıdan istikrara, güvenli bir atmosfere ve ekonomik refaha taşıyabilecek bir ulusal uzlaşı hükümeti kurulması. Bu çerçevede Maliki’nin Ortadoğu turunun Türkiye ayağının diğer duraklardan farklı geçmesini beklemek pek de yanlış olmayacaktır.