Maliki'nin Zaferi Sonrası Irak Manzarası*

Bilgay Duman, Araştırmacı, ORSAM
Irak’ta 30 Nisan 2014’te yapılan genel seçimlerden, 2005 ve 2010 seçimlerinin ardından iki dönemdir hükümeti kurmayı başaran Nuri Maliki önderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu birinci olarak çıktı. 92 milletvekili kazanarak en yakın rakibine 60 milletvekilinden fazla fark atan Kanun Devleti Koalisyonu, hükümet kurma konusunda büyük avantaj yakaladı.
 
Kanun Devleti Koalisyonu ayrıca kendi adıyla katılmadığı ve ittifak yaparak seçimlere girdiği Musul, Selahattin ve Diyala gibi illerde de milletvekili çıkararak önemli bir başarı sağladı. Bu başarıdaki en büyük faktörün, yaklaşık son 2 yıldır hükümet içerisindeki muhalefete rağmen, Maliki’nin hükümetini bir şekilde ayakta tutması olduğu söylenebilir.
 
Anbar Vilayeti’nde Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne karşı verdiği mücadele de Maliki’yi, ana seçmen kitlesi olan Şiilerin gözünde bir kahraman statüsüne yükselterek seçim öncesi pozisyonunu kuvvetlendirdi. Maliki’nin özellikle hükümetin askeri gücünü tekel bir biçimde kullanması da kendisini güçlü kıldı.
 
Irak'ın Şii Başbakanı'nın 2010 sonrasındaki tutumu, aralarında bazı Şii partilerin de olduğu üzere pek çok kesimde rahatsızlık uyandırdı. Bu anlamıyla 2014’te yeniden hükümeti kurma ve başbakan olma ihtimali çok yüksek olan Nuri Maliki’nin hem hükümet kurma sürecinde hem de hükümet kurulduktan sonra uygulayacağı politika, Irak’ın istikrar ve güvenliğini fazlasıyla etkileyecektir.
 
Maliki, mevcut durum itibariyle kendini çok güçlü hissediyor. Bu etkiyle 2010 seçimlerinin ardından kurduğu hükümetteki sert tavrının başarı getirdiğine inanarak önümüzdeki dönemde aynı politikayı sürdürebilir. Zira Maliki’nin 2005 ve 2010 hükümetlerinin aksine bu dönemde Irak parlamentosunda temsil edilen bütün grupların içerisinde yer aldığı bir ulusal birlik hükümeti yerine bir çoğunluk hükümeti kurması bekleniyor.
 
Neredeyse bütün Şii partiler, yeni hükümete katılmak niyetindeler. Nitekim farklı Şii partilerden oluşan bir heyet, seçimden hemen sonra İran’a giderek görüşmeler yapmışlar. Keza seçimlerden yaklaşık bir hafta sonra, 2010 seçimlerinin ardından Şii partiler tarafından oluşturulan Ulusal İttifak, yeni bir toplantı yaparak hükümet konusunda Şiilerin ortak hareket etmesine ilişkin bir karar aldı. Bu durum Maliki’nin manevra alanını daha da genişletti. Nitekim Irak İslam Yüksek Konseyi, hem Irak genelinde hem de Şiiler arasında ikinci parti olma konumunu iyi değerlendirmek ve hükümet içerisinde etkin yer almayı planlıyor.
 
6’şar milletvekili çıkaran Fazilet Partisi ve eski Başbakan İbrahim Caferi’nin liderliğindeki Irak Ulusal Reform Hareketi de Maliki’nin kuracağı hükümete olumlu yaklaşıyor. Maliki’nin, kendi lehine olan böylesi bir ortamda, hükümet kurma konusunda daha sıkı pazarlık yapacağı ve siyasi tavrını koruyacağı öngörülüyor. Hükümeti kısa sürede kuramasa bile, bir önceki hükümetin başı olarak devam edeceğinden Maliki’nin rahat davranacağı söylenebilir.
 
Irak siyasetinde Şii-Sünni-Kürt dengesi
 
Irak’ta hükümet kurabilmek için 165 milletvekilinin onayı gerekiyor. Şii partilerin tümünün çıkardığı milletvekilleri toplandığında, bu rakamın üstüne çıkıyor. Ancak Maliki’nin böyle bir hükümet kurma konusunda fazla hevesli olmayacağını söylemek mümkün. Maliki, mecbur kalmadıkça 165-170 milletvekiliyle sınırda bir hükümet kurmaya yanaşmayacak, en azından hükümet içerisinde istifalar yaşansa bile çoğunluğu elinde tutacağı bir sayıya ulaşmayı hedefleyecektir. Kaldı ki sadece Şiilerin oluşturacağı bir hükümet, gerek Irak içinde gerekse de diğer devletler açısından bakıldığında tepki toplayacaktır.
 
Önemli bir Şii aktör olan Mukteda Sadr’ın seçim öncesi siyasetten çekildiğini ilan etmesi ve Maliki’ye karşı olumsuz tavrının devam etmesi nedeniyle Sadr’ın liderliğini yaptığı Ahrar Grubu’nun hükümet dışı kalma olasılığı dikkate alınmalıdır. Ahrar Grubu’nun dışarıda kalması, hükümetin tamamen bir Şii iktidarı olarak değerlendirilmesinin önüne geçecektir. Bu noktada Maliki’nin Kürtleri nasıl ikna edeceği, hükümetin geleceği ve pozisyonunu doğrudan etkileyecektir. Kürtlerin, Bağdat merkezi hükümeti konusunda ortak hareket edip etmeyeceği, anahtar konumdadır.
 
Bilindiği gibi Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) içinde de hükümet kurma çalışmaları konusunda ciddi sıkıntı yaşanıyor. Aynı zamanda Irak Cumhurbaşkanı olan ve uzun süredir sağlık sorunlarıyla boğuşan Celal Talabani’nin liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), IKBY yönetimindeki yeri konusunda tatmin olmadığı için Mesut Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi (KPD) ile anlaşmaya yanaşmıyor. KDP de Goran, Kürdistan İslami Birliği (Yekgirtu) ve Kürdistan İslami Cemaati (Komal İslami) ile hükümet kurmaya çalışıyor.
 
Dolayısıyla Maliki ile iyi ilişkiler içerisinde bulunan KYB’nin Bağdat hükümetine katılım konusunda diğer Kürt partilerden farklı hareket edebilme ihtimali söz konusu. Her ne kadar bütün Kürt partiler, ulusal konularda Bağdat’a karşı ortak tutum sergileyecekleri yönünde görüş bildirse de KYB’nin tutumu değişiklik gösterebilir. Ayrıca Goran ve İslamcı partilerin de Irak merkezi hükümetinde yer almak istedikleri de biliniyor.
 
Özellikle Goran (Değişim) Partisi, genel bir politika değişikliğine giderek aktif muhalefet tavrını etkin katılıma dönüştürmeye çalışıyor. Maliki’nin 2010 hükümetinin parlamentodaki tek muhalif partisi olan Goran, Erbil hükümeti yanında Bağdat hükümetine de katılmaya çalışıyor. KDP dışındaki bütün Kürt partilerin Maliki ile iyi geçindiği, en azından KDP gibi gerginlik yaşamadığı göz önüne alındığında, KDP dışındaki Kürt partilerin hükümete katılmak için KDP’ye baskı yapabileceği düşünülebilir.
 
Barzani, Maliki’nin kuracağı bir hükümette yer almayacaklarını açıklasa da “Kürt birlikteliğini bozmamak” adına KDP de Bağdat hükümetine girme konusunda ılımlı bir noktaya gelebilir. ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesinin hemen sonrasında Kürtler ile Şiiler arasında yapılan işbirliği unutulmamalıdır. Bu durum, Erbil-Bağdat ilişkilerinin de yumuşamasına yol açabilir.
 
Erbil yönetimi, mevcut durumda mali açıdan kendine yeter durumda değildir. Bilindiği gibi bütçe konusu çözülemediği için IKBY’de maaşlar verilemiyor, ödemeler yapılamıyor. Açıkça Erbil de Bağdat ile ilişkileri düzeltmeye ve Irak merkezi yönetiminde etkinlik sağlamaya ihtiyaç duyuyor.
 
Irak’ta hükümet kurma sürecinde en dezavantajlı görünen taraf olan Sünniler, sıkıntılı bir konumdalar. 2014 seçimlerine bölünmüş bir yapıyla giren büyük Sünni gruplar, toplamda Kanun Devleti Koalisyonu’nun tek başına elde ettiği milletvekili sayısına dahi ulaşamadı. Usame Nuceyfi liderliğindeki Muttahidun Koalisyonu, potansiyelini harekete geçiremeyerek beklenen sandalye sayısının altında kaldı. Bu da Maliki’nin Sünni gruplara karşı elindeki kozları çoğalttı. Yine de Maliki’nin Sünni Araplara hükümete katılım için davet sunacağı, fakat ikna etmek için aşırı çaba sarf etmeyeceği öngörülebilir.
 
Önde gelen Sünni siyasi figürlerden Salih Mutlak’ın da Nuri Maliki ile iyi ilişkileri olduğu dikkate alındığında, Mutlak’ın liderliğinde 10 milletvekili çıkaran Arabiye Koalisyonu’nun hükümete dahil olması muhtemeldir. Arabiye’nin hükümete katılması, Maliki’nin kendisine yönelik “Sünnileri iktidardan dışlıyor.” eleştirisini ortadan kaldırmak için yapacağı bir hamle olarak değerlendirilebilir. Lakin Usame Nuceyfi ve İyad Allavi’nin hükümet dışında kalması, Sünnilerin hükümete karşı zaten var olan tepkisini daha da artırabilir. Bu da Şii ve Sünni gruplar arasındaki ayrımı derinleştirirken mezhepsel gerginlikleri yoğunlaştırabilir.
 
Muhtemel Maliki hükümetinde Türkiye-Irak ilişkileri
 
Maliki’nin seçimlerden birinci parti olarak çıkması ve hükümeti kuracak olması, Türkiye-Irak ilişkilerini de etkileyecektir. Türkiye, 2014 Irak seçimlerinde doğrudan bir grup ya da oluşuma açık destek vermedi. Ama Muttahidun Koalisyonu Lideri Usame Nuceyfi ile kurulan iyi ilişkiler ve Irak Türkmen Cephesi’nin (ITC) Kerkük dışında Muttahidun Koalisyonu ile beraber seçimlere katılması, Türkiye’nin 2010 seçimlerindeki doğrudan taraf olma tavrını zihinlere getirmiyor değil.
 
Ancak Ankara’nın 2014 seçimleri öncesi Bağdat ile ilişkileri yumuşatmaya çabalaması ve Erbil-Bağdat petrol krizinde Bağdat’ın inisiyatifini dikkate alması, Türkiye-Irak ilişkilerinde yumuşama sinyallerinin ortaya çıkmasını sağladı. Bu süreçte Bağdat’ın da Ankara’ya karşı tutumunu yumuşattığı söylenebilir. Her iki tarafın da gerginlik siyasetinden çıkar sağlamadığı, ortak tehdit ve ortak çıkar tanımlamalarının iki ülke ilişkilerine fayda sağlayacağının anlaşıldığı ortadadır.
 
Suriye’deki iç savaşın hem Irak hem de Türkiye’yi olumsuz etkilediği, IŞİD gibi örgütlerin ortak tehdit olarak ortaya çıktığı bir tabloda, içeride zorlu günler geçiren Maliki de dışarıya karşı yumuşama eğilimi sergilemek zorunda kaldı. Erbil ile restleşirken Ankara’yı tam olarak karşısına almaktan kaçındı.
 
Yine de seçimlerden zaferle ayrılan Maliki’nin, içeride güçlü bir destekle hükümeti kurması ve Türkiye’nin de IKBY ile ilişkilerde Bağdat-Erbil dengesini Erbil lehine bozması halinde Ankara-Bağdat hattı yeniden gerginleşebilir. Mevcut durum itibarıyla hem Türkiye’nin hem de Irak’ın ilişkilerdeki yumuşama eğilimini sürdürmek istedikleri açıktır. Maliki’nin yeni döneminde de dengeli bir politika izlemesi halinde ilişkilerin en azından aynı düzeyde kalacağı ifade edilebilir.
 
* Yazının orjinali Al Jazeera Turk'te yayınlanmıştır.