Mısır’daki Karşı Devrimin Ortadoğu’daki Stratejik Dengeler Üzerine Olası Etkileri

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üni. Uluslar. İliş.
Bugün adına ister darbe ister devrim isterse karşı devrim densin Hüsnü Mübarek sonrası Mısır’da bir kırılma yaşanmaktadır. Mübarek’i deviren geniş kitle kısa bir süre için ortak bir tavır sergilese de Mübarek karşıtı koalisyonun içindeki ideolojik, siyasi ve örgütsel farklılıklar devrim sonrası yeni dönemin inşasında büyük bir stratejik mücadele yaratmıştır. Daha önce pek çok analizde veya haberde ayrıntılarıyla ele alınan devrim sonrası süreç bu yazıda tekrarlanmayacaktır. Fakat devrimden sonra önemli bir çoğunlukla iktidara gelen Müslüman Kardeşler ve destekçilerinin unuttuğu önemli bir nokta vardır. Devrimler sıradan dönemler değildir. Olağan şartlarda geniş bir halk desteğiyle demokratik olarak seçilen bir hükümetin karşısında silahlı bir gücün çıkması ya da çıksa da başarılı olması pek sık rastlanılan bir olgu değildir. Ancak unutulmaması gereken nokta, Müslüman Kardeşleri Mısır’da iktidara taşıyan sürecin olağan olmadığı bir devrim sonucu ortaya çıkan atmosferin ürünü olduğudur. Dolayısıyla devrimci güçler arasındaki koalisyonun sona ermesinin ardından birbirlerine karşı her türlü aracı kullanarak (meşru olsun ya da olmasın) iktidar savaşına girmesi etik olmasa bile şaşırtıcı değildir. Bu noktadan sonra Ortadoğu’daki demokratikleşme serüveninde 3 Temmuz 2013 tarihinin özel bir yeri olacaktır. Ancak birkaç gün ya da birkaç hafta sonra Mısır’da gerçekleşen karşı devrim amaçlı darbe girişiminin meşruluğu ya da yasallığı değil Ortadoğu’daki dengeler üzerine etkileri daha fazla tartışılmaya başlayacaktır. Bu nedenle tartışmalara katkı sunabilmek için bazı notlar aşağıya çıkarılmıştır:
 
· Mısır’da karşı devrim amaçlı yapılan darbe şimdilik kendi çapında “başarılı” görünmektedir. Ancak bu noktada başarının ne olduğunun iyi tanımlanması gerekmektedir. Eğer başarı Mursi’yi devirmekse bu hedef halihazırda gerçekleşmiş görünmektedir. MK taraftarlarının direndiği noktalar olabilir. Ancak ordu bunu bastırabilecek güçtedir. Fakat “başarı” Mısır’ı en az sorunla geçiş dönemini tamamlayıp, istikrarlı bir hükümet kurmaksa o zaman hala çok büyük soru işaretleri vardır. Bu nedenle darbenin “başarılı” sayılabilmesi için başta ekonomik düzelme ve anayasal kurumların işlemesi gibi faktörlerin dikkatle izlenmesi gerekmektedir.
 
· Mısır’daki darbe, Ortadoğu siyasetinde ordunun unutulan rolünü tekrar gündeme getirmiştir. Arap Baharı’yla birlikte ordunun siyasetteki rolü kısmen tartışılsa da genellikle tarafsızlık çerçevesinde ele alınmıştır. Oysa ordu Arap Baharı’nın etkilediği ülkelerde mutlaka bir taraf almıştır. Ancak her ülke kendi tarihsel koşulları içinde olaylardan etkilendiğinden ordunun etkisi de buna paralel olmuştur. Aslında Irak’ın işgalinden bu yana Ortadoğu’da bir değişim/dönüşüm süreciyle karşılaşan ülkelerde ordu mutlaka denklemin bir tarafı olarak görülmüştür. Fakat ordunun pozisyonu genellikle süreci yumuşatan bir aktör olarak ele alınmıştır. Oysa Mısır’daki son gelişme göstermiştir ki; Ortadoğu’da hala ordunun siyaset üzerinde büyük bir etki yapabileceği yerler vardır. Mısır’ın burada yalnız olmadığı gelecekte özellikle Lübnan ve Suriye’de yaşanabilecek olayları etkileyebileceği görülmüştür. Özetle, ülkedeki karışıklığı sona erdirmek için ordunun gücüne ya da kabiliyetine sığınma durumu bir model olarak belirebilir. Bu durum ordu geleneğinin göreli olarak güçlü olduğu Cezayir, Lübnan, Ürdün ve hatta Suriye’de dahi yakın gelecekte tekrarlanabilir.
 
· Mısır’daki son gelişmeden etkilenen aktörlerin başında Filistin gelmektedir. Filistin Sorunu’ndaki özel konumu ve tarihsel rolü nedeniyle Mısır’daki her kritik gelişme Filistinlileri etkilemektedir. Yeni Mısır Yönetimi’nin iktidara geldikten sonra ilk işinin İsrail’le ilişkileri geliştirmek ya da askıya almak olacağı söylenemez. Fakat yeni yönetimin Hamas’a karşı hiç de sempatiyle bakmayacağı iddia edilebilir. Üstelik bu seferki Hamas karşıtlığı, İsrail’in Mısır’dan talebiyle ortaya çıkan yapay bir tavır olmayacaktır. Mısır Yönetimi’nin sadece kendi ülkesinin sınırları içinde değil aynı zamanda yanı başındaki Müslüman Kardeşlerin müttefikleriyle sorunlu bir döneme gireceğini öngörmek yanlış olmayacaktır. Elbette, yeni Mısır Yönetimi’nin asli odağı iç politikadaki dönüşüm süreci, siyasi istikrar ve ekonomik iyileşme olacaktır. Fakat darbeyi yapanların ve bunun sonunda ortaya çıkacak yeni yönetimlerin AB ve ABD’den aldığı desteği sürdürmesinin ve hatta artırmasının en önemli yollarından birisi Hamas’a yönelik baskının artması olabilir. Bu olasılık hemen yarın Hamas’ın köşeye sıkıştırılacağı anlamına gelmez. Ancak Gazze’de yavaş yavaş ağırlaşan bir ekonomik durum ortaya çıkacağı ve şartlar uygun olursa İsrail’in en azından doğrudan yer almadığı bir Gazze’de iktidar değişimi çabasının başlatılabileceği söylenebilir. Bu durumda Hamas liderliğinin işi de zor görünmektedir. Suriye’deki karargahını kaybettikten sonra muhtemelen Mısır’dakini de kaybedecek olmak Hamas’ın dış ilişkilerinin koordinasyonunu etkileyecektir. Körfez ülkelerinin MKÖ’ye olan soğuklukları ve Türkiye’nin Hamas konusundaki hassasiyeti nedeniyle Hamas’ın yeni dış karargahını (ya da siyasi bürosunu) Türkiye’ye taşıması şaşırtıcı olmayacaktır. Hamas’ın son dönemde İsrail’den yediği darbelere ek olarak, uluslararası alanda da sıkıntıya girmesi Fetih’in en azıından Batı Şeria’yı kaybetme korkusunu erteleyecektir. Fakat tüm bu gelişmelerin kısa vadede Ortadoğu Barış Süreci’nde büyük bir ilerleme sağlaması beklenmemelidir.
 
· Mısır’daki gelişmelerden yakından etkilenen ülkelerden birisi Ürdün olacaktır. Arap Baharı’nın başlamasından sonra hareketlenen Ürdün iç siyasetinde en büyük muhalif gücü oluşturan MK hareketi diğer ülkelerdeki benzerleriyle aynı ölçüde başarılı olamamıştır. Ürdün’ün karmaşık iç dengeleri MK yanlılarını Kral’ın devrilebileceği ve ülkedeki monarşinin yıkılabileceği bir süreci başlatmaktan alıkoymuştur. Ancak yine de Ürdün’deki MK, Suriye’deki gelişmeleri de izleyerek hedefine ulaşmaktan caymamıştır. Fakat Mısır’daki son gelişmeler, Ürdün’deki MK hareketini etkileyecektir. Bu gelişmeden sonra Suriye’de ani bir çözülme süreci olmaz ya da Irak parçalanmaya varacak ölçüde bir kanlı iç savaşa sürüklenmezse Ürdün’de MK’nın iktidar olma şansı çok ileri bir tarihe ertelenmiş görünmektedir.
 
· Mısır’daki gelişmelerden en çok etkilenecek ülkelerden birisi Suriye olacaktır. Bunun nedenleri şöyle sıralanabilir: Devrim sonrası Mısır, Suriye’deki muhalefete maddi, ideolojik, lojistik ve örgütsel katkı sağlamıştır. Ancak yeni Mısır Yönetimi’nin benzer bir tavır içinde olması ihtimali düşüktür. Bu durum Suriye rejiminin bir süreliğine bile olsa nefes almasını sağlayacaktır. Bunun yanı sıra Suriye’deki muhalefet hareketlerinin başını çeken Suriye MK’sı, Mısır’da eskisi gibi hareket edemeyecektir. Suriyeli muhaliflerin Mısır’da yapılan toplantılarındaki ağırlık İslamcı gruplardan laik gruplara kayabilir. Yeni Mısır Yönetimi’nin Esat Yönetimi’ni desteklemesini beklemek gerçekçi değildir. Fakat Suriyeli muhalefete ve özellikle Suriye muhalefeti içindeki İslamcı kanada daha mesafeli yaklaşacağı söylenebilir. Bu durum Suriye muhalefeti içindeki çelişkiyi artırabileceği gibi iç çekişmeyi de artırabilir. Nitekim Esat Yönetimi de Mısır’daki değişimin Ortadoğu genelinde İslamcı hareketleri olumsuz etkileyeceğini varsaymaktadır. Mısır’daki yönetim değişikliğinin hemen ardından Suriye’nin sevinç nidaları yüklü açıklamaları bu varsayımın bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bunun ötesinde bazı çevreler, batılı devletlerin ve Suudi Arabistan gibi bazı Ortadoğulu güçlerin farklı hesapları olduğunu ileri sürmektedir. Bu hesaplar, Mısır’ın göreli olarak istikrara kavuşmasıyla Suriye’ye daha güçlü yüklenilebileceği üzerine kurulmuştur. İsrail’in aynı anda iki cephede birden sorun yaşaması ihtimali ortadan kalkmıştır. Fakat Mısır gibi önemli bir oyuncunun devre dışı kalması Suriye rejimini kısmen rahatlatmıştır.
 
· Suudi Arabistan krizin en kazançlı çıkan ülkelerinden birisi olmuştur. Bunun için beş temel neden sayılabilir: 1. Ortadoğu’da her daim rakibi olarak gördüğü Mısır bir kez daha siyasi çalkantılara sürüklenmiştir. Mısır en azından bir süre daha iç sorunlarına saplanacağından dış politika ve bölgesel gelişmelere ilgisi sınırlı kalacaktır. 2. Mısır’daki MK Suudi Arabistan’ın hem ideolojik hem de siyasi rakiplerinden birisidir. MK’nın aldığı bu darbe sadece Mısır’daki gücünü kaybetmesiyle sınırlı değildir. Aynı zamanda Ortadoğu’daki İslami hareketlerin güçlü olduğu diğer yerlerde de MK’nın en azından duraklaması olasılığının güçlü olması Suudi Arabistan destekli çeşitli selefi hareketlerin oyun alanını genişletecektir. 3. Suudi Arabistan’da MK liderliğindeki Mısır’ın İran ile ortak noktalar bulabileceği fikri ağırlık kazanmaya başlamıştı. Mursi’nin İran ile kurduğu temaslar bu korkuyu daha da tetikliyordu. Bu nedenle Mısır’da temel düşmanı olarak gördüğü İran’a yakınlaşma eğilimi olan siyasi bir aktörün devre dışı kalması Suudi Arabistan açısından artı hanesine yazılabilir. 4. Bu noktadan sonra Mısır’da olası bir siyasal istikrarsızlık sonucunda sandıktan MK değil büyük bir olasılıkla Selefi hareketler çıkacaktır. Darbenin kendi açısından beklediği sonucu üretememesi ve ülkedeki ekonomik sorunların çözülememesi, ordu destekli yeni siyasi hareketin çökmesi toplumdaki kutuplaşmayı artıracaktır. Bu durum Mısır’daki İslamcı partileri yeniden ve daha güçlü bir şekilde iktidara taşıyabilir. Her ne kadar tabanda MK’dan çok daha zayıf olsa da, MK’ye yönelik ağır baskılara maruz kalmayan Selefiler yeni bir çekim merkezi olabilir. MK’nın son süreçte kaybettiği prestij ile Suudi Arabistan’dan gelen parayla örgüt yapısını kuvvetlendirebilecek olan Selefiler (bugün pek çok Selefi hareket barındıran Mısır’da nihayetinde tek çatı altında toplanması olasılığı ya da zayıfların marjinalleşme olasılığı yabana atılmamalıdır), yakın gelecekte Mısır’ın en önemli siyasal gücüne dönüşebilir. Bu olasılığın gerçekleşmesi halinde Katar’ın MK üzerindeki etkisinden çok daha fazla Selefi hareketlerin üzerinde etkisi olacak Suudi Arabistan günün birinde Mısır’ı perde arkasından yönetecek güç haline gelebilir. Bu senaryo gerçekleşmese bile, yeni yönetimin hem maddi açıdan hem de dış destek açısından Suudi Arabistan’a duyacağı ihtiyaç iki ülke ilişkilerini farklı bir boyuta taşıyabilir.
 
· İsrail de kazançlı çıkan ülkelerden birisidir. Bunun nedenleri şöyle sıralanabilir: 1. Mısır’daki yeni yönetimin açık bir dış desteğe ihtiyacı vardır. İsrail karşıtı söylem ve uygulamalarla yeni yönetimin batı’dan destek alabilmesi mümkün değildir. 2. İsrail’i çevreleyebilecek MK tehdidi uzun bir süre İsrail için öncelikli olmaktan çıkmıştır. İsrail’i çevreleyen Mısır, Suriye ve Ürdün gibi devletlerde seçim, iç savaş ya da diğer yollarla MK ve ona yakın örgütlerin iktidarı elde etmesi olasılığı önemli ölçüde azalmıştır. 3. Hamas’a olan destek büyük bir darbe almıştır. Mısır’daki yeni yönetimin muhtemel Hamas karşıtı (en azından desteklemeyen politikaları) İsrail’i rahatlatacaktır. Bu noktada Hamas ya uluslararası meşruiyet kazanabilmek için Fetih ile Arap devletlerinin gözetiminde bir anlaşma sürecine girecek ya da izole olacaktır. Bu durum İsrail’in özel bir kaynak sarf etmeden Hamas’ın yalnızlaşmasını sağlamasına yarayabilir.4. Sina Yarımadası’nda İsrail’e karşı örgütlenen bazı grupların hareket alanı sınırlanacaktır. Özellikle darbe sonrasında Sina’da yeni yönetime karşı yöneltilen silahlı eylemler ordunun burada tam bir kontrol sağlama çabasına neden olabilir. Mısır ordusunun bunu ne denli gerçekleştireceği bilinmese de bu çabayı göstermesi bile İsrail’i güney sınırlarında koruyabilir. 5. İran ile MK arasındaki göreli yakınlaşma tehlikesi ortadan kalkmıştır. Mısır’ın yeniden İran karşıtı cephede açık bir pozisyon olacağı söylenebilir. 6. İslamcı hareketlerin yönettiği Arap ülkelerinin İsrail’e stratejik bir tehdit yaratabileceği miti yara almış hatta çökmüştür. MK yönetiminde dahi İsrail’e söylemsel olmanın ötesinde bir tehdit oluşmamıştır. Arap Baharı’nın Arap devletlerinde iktidarı değiştirmesinin İsrail’in ittifaklarını olumsuz etkileyeceği ve güvenlik sorununa dönüştüreceği iddiası en azından bir süreliğine zayıflamıştır. 7. İsrail, Mısır’daki değişim sonrası Hizbullah’a daha fazla odaklanabilir. 8. En azından bir süre daha Türkiye’nin Gazze konusundaki girişimi ertelenmiştir. Türkiye’nin Filistinliler ve özellikle Gazze konusunda yeni inisiyatif başlatması olasılığının azalması İsrail açısından bir kazanım gibi görünmektedir.
 
· İran, Mısır’daki yönetim değişikliğinden farklı açılardan etkilenmiştir. Bu noktada İran’ın kazanan ya da kaybeden taraf olduğunu söylemek kolay değildir. Ancak yine de şu açılardan İran etkilenebilecektir: 1. MK’nın devre dışı kalması İran’ın Arap dünyası içindeki ayrılıkları kullanma çabasını olumsuz etkilemiştir. Başta Suudi Arabistan ve Ürdün olmak üzere kuşkuyla karşılanan MK yönetimi ile İran arasındaki yakınlaşmanın temel amacı İran’ın mümkün olduğunca birleşik bir Arap cephesi yaratılmasını engellemek isteğiydi. Bu açıdan bakıldığında muhtemelen kendisiyle sorunlu olacak yeni Mısır Yönetimi’nin gelmesinden çok hoşnut olmadığı söylenebilir. Fakat Ortadoğu’daki oyunun kurallarını çok iyi bilen İran bu hoşnutsuzluğunu açık edecek bir ülke değildir. 2. MK’nın Mısır’da aldığı darbenin onu Ortadoğu genelinde etkilemesi İran’ı Suriye’de rahatlatacaktır. Dahası, Arap cephesinin (özellikle Suudi Arabistan-Katar) içinde beliren fikir ayrılıkları Suriye’de muhalefetin içinde ayrılıklara neden olabilir. En azından İran-Rusya-Hizbullah aksı netken, karşı tarafın içindeki sorunlar Suriye’de İran için olumlu gelişme olarak nitelenebilir. 3. Dikkatler, Mısır’a dönmüşken, Suriye’de rejimin uyguladığı şiddet perde arkasında kalmaktadır. Bu dönemde İran ve müttefikleri Suriye rejimine verdiği desteği sessiz sedasız yoğunlaştırmaktadır. 4. Mısır’da gelecek dönemde Suudi Arabistan etkinliğinin artması İran için kötü haber olarak nitelenebilir. Mısır-Suudi Arabistan-Ürdün-BAE yakınlaşması Doğu Akdeniz’den Basra Körfezi’ne kadar uzanan yeni bir güç oyunu yaratabilir. 5. Mısır’ın yakın geleceğinde Türkiye ile yaşayacağı olası sorunlar ya da Türkiye’nin Mısır’daki etkinliğinin azalması İran için iyi haber gibi okunabilir. Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak’ta birbiriyle rekabet içinde olan İran ve Türkiye arasındaki ilişkide Türkiye’nin mevzi kaybı İran için artı puan gibi görülebilir.
 
· Gelişmelerin Katar üzerindeki etkileri: 1. MK’nın devrilmesinin en büyük kaybedeni Katar gibi görünmektedir. Yüz milyonlarca dolarlık yardım ve yatırımdan sonra desteklediği müttefikini koruyamaması Katar’a Ortadoğu’da politikanın sadece mali yardımlarla yapılamayacağını göstermiştir. Ortadoğu’da geleneksel güç odaklarının etkisinin hafife alınmaması gerektiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. 2. Suudi Arabistan ile düştüğü fikir ayrılığı, iki ülke arasında büyük bir sorun yaratmayabilir. Fakat özellikle İran bağlamında iki ülkenin ilişkilerini gözden geçirmesi gerekebilir. 3. MK’yı koruyamaması, Katar ile iyi ilişkiler geliştiren diğer devlet veya devlet dışı aktörleri kendi gelecekleri açısından yeni bir durum değerlendirmesine sevk edecektir. 4. MK’nın devrilmesi Katar’ın aktif dış politikasından vazgeçmesine neden olmasa da bir süre durgunluğa itebilir.
 
· Türkiye’nin dış politikası üzerindeki etkisi: 1. Mısır’daki MK yönetimine baştan beri en samimi ve gerçekçi desteği veren Türkiye önemli bir müttefikini kaybetmiştir. Yeni Yönetim’in Türkiye ile açıkça ilişkilerini kötüleştirmek istemesi mantıklı değildir. Fakat gerçekçi olmak gerekirse son iki yıldır ilişkilerde yaşanan bahar havası muhtemelen yerini gergin bir havaya bırakacaktır. 2. Türkiye’nin Filistin konusundaki girişimleri en azından bir süre için askıya alınmak zorunda kalacaktır. Yeni Mısır Yönetimi’nin Türkiye’ye Gazze’ye geçiş fırsatı vermesi beklenmemelidir. Mevcut şartlar Başbakan Erdoğan’ın Filistin ziyaretini Ürdün ya da İsrail üzerinden gerçekleştirmesini de mümkün kılmadığından bu ziyaret bir süre daha ertelenecek gibi görünmektedir. Bununla birlikte, bu ziyaretin gerçekleşmemesi Türkiye’nin Filistin Davası’ndan vazgeçtiği anlamına gelmemektedir. Türkiye her fırsatta Filistin Davası’nın önemini savunmaya devam edecektir. 3. Türkiye Hamas ilişkileri yeni bir boyuta taşınabilir. Hamas’ın üzerinde etkin bir Türkiye Ortadoğu barış sürecinde bugüne kadar oynadığından daha etkin bir rol oynayabilir. 4. Türkiye önemli bir müttefikini kaybetse de Mısır’daki gelişmeler karşısında takındığı ilkeli duruş devlet dışı aktörler arasındaki saygınlığını artıracaktır. 5. Mısır’daki yönetim değişikliğinin Suriye üzerindeki olası etkileri Türkiye açısından olumsuz olabilir. Suriye muhalefeti üzerinde etkili Türkiye ve Katar gibi devletlerin Mısır’daki gelişmelerden olumsuz etkilenmesi Suriye muhalefeti üzerinde diğer devletleri aktif kılabilir. Hatta muhalefet içinde parçalanmalar bile olabilir. 6. Mısır’daki gelişmelerden sonra İsrail’in Türkiye’ye olan ihtiyacında kısmi bir azalma yaşanmıştır. Bu nedenle İsrail Türkiye ile ilişkileri geliştirme konusunda atması gereken adımları ağırdan alabilir.
 
· Arap Baharı’nın geleceği üzerindeki etkisi: 1. Arap Baharı, Tunus’ta başlamış olabilir ama onu tüm bölge için hayati bir süreç haline getiren Mısır’dır. Mısır’daki bu geri adım Ortadoğu’daki demokratikleşme talepleri olan halk hareketlerinin yayılmasını sona erdirecektir. Bu noktadan sonra Ortadoğu’da demokratikleşme talebinde bulunan insanların ilk etaptaki kazanımlarını koruması güç de olsa mümkündür. Ancak, Suriye’deki iç savaştan beri bir başka ülkeye geçmesi olasılığı zayıflayan otoriter rejimleri yıkmayı hedefleyen halk hareketleri, Mısır’daki darbeden sonra gerileme sürecine girmiştir. 2. Değişimin öncüsü olan devletler ortaya çıkan sonuçlara göre tavırlarında farklılık göstermeye başlamışlar, aralarında fikir ayrılıkları belirmiştir. 3. Batılı devletlerin takındığı tavır Arap Baharı’nın geri kalanını etkileyecektir. Gerek bölge ülkelerinin çoğu gerekse Batılı ülkelerin Mısır’daki gelişmeleri darbe olarak nitelememesi tamamen siyasi bir tavırdır. Bu tavır onların gelecekte benzer hareketler karşısındaki tutumları karşısında ipucu olabilir. 4. Ortadoğu’da rejimlerin kendi güvenliklerini sağlama konusunda geçmişte olduğundan daha tutucu ve sert olduğu bir döneme giriyor olabiliriz.