Muhammed bin Selman’ın Güvenlik Mücadelesi

Aramco saldırıları ile birlikte Suudi Arabistan’ın savunma kabiliyetlerinde zaaflarının ortaya çıkmasının ardından önemli bir gelişme daha meydana geldi. Kral Selman’ın 17 yıldır yakın korumalığını üstlenmiş olan Tümgeneral Abdülaziz el-Fağım, 28 Eylül’de Cidde’de arkadaşı Memduh bin Meş’al tarafından vurularak öldürüldü. Memduh bin Meş’al ise saldırıdan sonra çıkan çatışmada çok kısa bir sürede Suudi güvenlik güçleri tarafından etkisiz hale getirildi.

Abdülaziz el-Fağım’ın Kral Selman’ın bu denli yakınında çok uzun bir süre görev yapması hasebiyle, birçok kritik konuda da bilgi sahibi olabileceği tahmin edilmektedir. Suudi Arabistan’da kritik kararların çok dar bir yönetim çevresi tarafından alındığı hesaba katıldığında, el-Fağım’ın vakıf olduğu düşünülen bilgilerin önemi anlaşılmaktadır. El-Fağım’ın daha öncesinden bir Suudi siyasetçisi Muhammed el-Masari tarafından tehdit edilmesinin akabinde, Muhammed bin Selman’ın da kendisinden hoşnut olmadığının kendisine iletildiği iddia edilmektedir. Söz konusu bulgular ve olayın Kaşıkçı cinayetinin yıl dönümünün haftasına rastlaması, el-Fağım’ın gizli bir operasyon sonucu öldürüldüğüne dair spekalüsyonların yapılmasına zemin hazırlamaktadır.

Krallık içerisindeki mücadele
Bir süredir, Kaşıkçı cinayeti, bazı üst düzey pozisyonlara atamalar ve dış politika konusunda Kral Selman ile MbS’nin görüş ayrılıkları yaşadıkları bilinmektedir. Zira bu olayın da, geçtiğimiz haftalarda Kaşıkçı cinayetinin “kendisinin görevi sırasında fakat bilgisi dışında” meydana geldiğini kabullenen Muhammed bin Selman (MbS)’ın, krallık içerisindeki pozisyonunu güçlendirme amacına matuf operasyonlarından bir yenisini teşkil ettiği fikri de olasılık dahilindedir.

2015 yılında Kral Abdullah bin Abdülaziz el-Suud’un (91) vefatı sonucunda krallık koltuğuna oturan Kral Selman bin Abdülaziz el-Suud (83), dört yıllık görevinde en yakın pozisyonlara kraliyet ailesinden isimleri getirdi. Bu kararlardan en önemlisi, 2017 yılında henüz 32 yaşında olan oğlu MbS’nin, Savunma Bakanlığından Veliaht Prenslik görevine terfi ettirilmesiydi. Eylül ayında da MbS, milli petrol şirketi ARAMCO’nun yönetim kurulu başkanlığına eski danışmanı Yaser al-Rumayyan’ın getirilmesini sağlamış ve yönetim çevrelerinde nüfuzunu artırmıştı.

MbS’nin ilk önce 2015 yılında Savunma Bakanı ve daha sonrasında Veliaht Prens olarak atanması, Suudi Arabistan içerisinde ve Körfez bölgesi genelinde birtakım sonuçlar doğurmaya devam etmektedir. Suudi Arabistan’ın batılı ülkeler ile ilişkilerini sürdürebilmesi amacıyla sosyal reform paketleri üzerinde çalışan MbS, kadınlar üzerindeki erkek himayeciliği kurumunun kaldırılması ve gevşetilmesini, kadınların erkek himayecisinin izni olmadan seyahat iznini ifa edebilmesini ve araba kullanabilmesinin önünü açan reform paketlerini hayata geçirdi. Sosyal reformların hayata geçirilmesi “ılımlı İslam” çabaları çerçevesinde değerlendirildi.

Sosyal reformların yanında ülkenin büyük oranda petrole bağımlı ekonomisinin kaynaklarını çeşitlendirme yolunda ekonomik girişimlerde bulunan MbS, milli petrol şirketi ARAMCO’nun hisselerinin halka arz edilmesini tasarlayarak, ilk etapta %5’lik bir hisseden 100 milyar dolar kar elde etmeyi amaçladı. Buradan elde edilecek gelirler ile birlikte bir varlık fonu kurarak ülkeyi “doğal kaynak laneti”nden kurtarmayı amaçladı. Bunun yanında, doğal kaynaklar açısından son derece şanslı olan ülkesinin en az şanslı olduğu konu olan coğrafyasını bir fırsata dönüştürmek istedi ve 500 milyar dolar üzerinde bir maliyeti olan NEOM ismine bir megakent kurulmasını planladı.

MbS’nin özellikle sosyal reformları ve ekonomik planları, batılı gözlemciler tarafından takdir edildi ve bu da MbS’nin Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan, ABD Başkanı Donald Trump’a ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e kadar varan önemli isimler ile “dostane” ve “yakın” ilişkiler kurmasını beraberinde getirdi.

Bütün bunlar, MbS’nin içeride güçlenmesine, muhaliflerin yolsuzluk operasyonları adı altında baskı altına alınmasına ve otorite karşıtı görüşlere sahip olanların etkisiz hale getirilmesine kadar ilerledi. Yönetim çevrelerinde pozisyonunu güçlendirme adımları atan Muhammed bin Selman, dış politikada daha müdahaleci ve daha yıkıcı araçları kullanmaya başladı. Bu anlamda ABD ile güvenlik ilişkilerini geliştirdi, ülkedeki Amerikan askeri varlığının artmasını sağladı.

El-Fağım’ın öldürülmesi olayı
Bütün bu gelişmelerin üzerine, Kral Selman’ın uzun süredir yakın korumalığını yapan el-Fağım’ın “arkadaşı tarafından” ve “kişisel kavgalar” sebebiyle öldürülmesi de Suudi Arabistan içerisinde tekrar Kral Selman ile MbS arasındaki görüş ayrılıklarının gün yüzüne çıkması olarak yorumlanabilecektir. 17 yıllık görevi süresince Kral Selman ile bütün mecraalarda bir arada bulunan el-Fağım’ın cenazesine Kral Selman’ın katılmaması da dikkat çekici bir detay olarak görülmektedir. Kral Selman’ın cenazeye katılmaması, el-Fağım’ın sadakatinden yakın zamanda şüphe duymaya başlaması ya da Kaşıkçı cinayeti ile ilgili bilgi sahibi olduğu düşünülmesinden ötürü olabilir. Fakat bir diğer nokta da, Kral Selman’ın ülke içindeki pozisyonu düşünüldüğünde bir korumanın cenazesinde görülmesi de, Kral’ın prestijine halel getireceği düşüncesiyle böyle bir önlem alınmış olabilecektir.

Tıpkı Kaşıkçı cinayeti ve Aramco saldırıları gibi, el-Fağım’ın öldürülmesi olayının da henüz aydınlatılamamış boyutları bulunmaktadır. El-Fağım’ın öldürülmesi haberinin Mekke Emniyeti’nden önce Krallığın sosyal medya hesapları tarafından duyurulması da, olayın henüz açıklığa kavuşturulamayan detayları arasında yer almaktadır. El-Fağım’ı öldüren Memduh bin Meş’al’in ise, olay yerinde “hazır bulunan” güvenlik güçleri tarafından etkisiz hale getirilmesi de henüz aydınlatılamamıştır.

Suudi Arabistan’da bazı muhalif kaynaklar, El-Fağım’ın öldürülmesinden sonra Kral Selman’ı koruma görevinin MbS tarafından atanan görevliler sayesinde gerçekleştirileceğini aktarmaktadır. Mujtahid kaynağına göre, General Saad al-Qahtani, el-Fağım’ın öldürülmesi ile birlikte aynı gün içerisinde Kral Selman’ın güvenliğinden sorumlu oldu. Bu atama sonrası, Kral Selman’ın güvenliğinden MbS’nin atadığı kişilerin sorumlu olacağı gerçeği, MbS hakkında söz konusu olay ile ilişkilendirilmesine de zımnen zemin hazırlamaktadır. Nitekim daha önce de, Mısır’a ziyaret gerçekleştiren Kral Selman’ın güvenlik timi, şüpheler sonrasında bazı üyelerini Mısır ziyareti esnasında değiştirmişti.

Petrol zenginliğini karşılığının alamadığı askeri operasyonlara harcayan MbS’nin, Kraliyet ailesi içerisinde de huzursuzlukları tetiklediği bilinmektedir. Kaşıkçı cinayeti ile krallığın prestjini ve batı ülkeleri ile ilişkisini sarsan, Aramco saldırıları sebebiyle petrol arz güvenliğini sağlayamayacak bir konuma düşen ve Yemen’de Husiler tarafından zor durumda bırakılan MbS, ülke içinde- en azından aile içinde- de sorgulanmaya başlanabilecektir. Dolayısıyla, nüfuz mücadelesi içerisinde bulunduğu kesimleri daha da huzursuz etmeye başlayan MbS’nin, krallık içerisinde daha fazla otoriterleşmesi, dışarıda askeri operasyonlarda daha müdahaleci ve diyaloğa kapalı yollar izlemesi de kuvvetle muhtemel görünmektedir.