Oslo+21 ve Filistin’deki Su Sorunları: Bir Başarısızlık Öyküsü

İsrail ve Filistin arasında yapılan dönüm noktasıniteliğindeki Oslo Antlaşmaları’nın üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçti. İki ülke arasındaki ilişkilerde su önemli odak noktalarından biri olmuştur. Dünya Bankası yakın zamanda Gazze Şeridi’ndeki su kıtlığının tehlikeli derecede arttığını duyurdu. Batı Şeria’da da benzer bir durum söz konusudur. Günümüzde Filistin’de suyun durumu, Oslo Antlaşmaları’nın Filistin’deki su sorunlarına çözüm getirme konusunda neden başarısız olduğu sorusunu akıllara getirmektedir.

Oslo Antlaşmalarında (1993), su ile ilgili önemli şartlar III. Ek’teki Ekonomik ve Kalkınma Programlarında İsrail ve Filistin İşbirliği Üzerine Protokol’de belirtilmiştir. Bu maddeye göre, “Taraflar, başka konuların yanında aşağıda belirtilecek olan konulara odaklanmak üzere İsrail ve Filistin arasında daimîbir Ekonomik İşbirliği Komitesi kurulması konusunda anlaşmıştır: Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki su kaynaklarının idaresinde işbirliği biçimini belirtecek ve tarafların her birinin su hakları ile ara dönemde ve sonrasında uygulanmak üzere ortak su kaynaklarının hakkaniyetli kullanımı hakkındaki çalışma ve plan önerilerini içerecek olan; her iki taraftan uzmanların hazırladığı bir Su Geliştirme Programı’nı da içeren su alanında işbirliği”. Oslo Antlaşmaları muhtemelen o yıl yaşanan en çarpıcı, siyasi olaydı. Ayrıca antlaşmanın öncüleri olan Yaser Arafat, İzak Rabin ve Şimon Peres’e Nobel Barış Ödülü’nükazandırmıştı.

Yukarıdaki çerçeve temel alınarak, İsrail ve Filistin arasındaki su rejimi 1995 yılında, Oslo II Antlaşmaları olarak da bilinen süreçte ve sonrasında gerçek haline büründü. Oslo II Antlaşması Mısır’ın Taba şehrinde İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü arasında 24 Eylül 1995’te imzalandı. Bundan 4 gün sonra, 28 Eylül 1995’te, ABD Başkanı Bill Clinton ile Washington, D.C.’deki Rusya, Mısır, Ürdün, Norveç ve Avrupa Birliği temsilcilerinin de katıldığı bir törenle İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Yaser Arafat antlaşmayı tekrar imzaladı.

Su konusu, Oslo II Antlaşmasının III. Ek’inin 40. Maddesi kapsamında ele alınmıştır. Bu maddeye göre, diğer maddelere ilaveten,: “1. İsrail Filistin’in Batı Şeria’daki su haklarını tanır. Bu haklar daimî statü müzakerelerinde görüşülecek ve çeşitli su kaynaklarına yönelik daimî Statü Antlaşması ile karara bağlanacaktır. 2. Taraflar çeşitli kullanımlar için ek su kaynakları geliştirmenin gerekli olduğunu kabul eder. 3. Kendilerine ait alanlarda su ve atık su çerçevesinde her iki tarafın güç ve sorumluluklarına saygı duyulurken, taraflar ara dönem boyunca Batı Şeria’daki su ve atık su kaynaklarının ve sistemlerinin idaresini aşağıdaki ilkelere uygun olarak yürütme konusunda mutabakata varmıştır: a. Bu Madde’de detaylı olarak belirtildiği şekliyle;Doğu Akiferi, ve üzerinde anlaşılan Batı Şeria’da  diğer su kaynaklarından Filistinliler’e sağlanacak ek su miktarlarını göz önünde bulundurarak kaynaklardaki mevcut kullanım miktarlarını sürdürme, b. Su kaynaklarındaki suyun kalitesinin düşmesini engelleme, c. Su kaynaklarını gelecekte sürdürülebilir kullanımı sağlayacak şekilde kullanma, d. Kaynakların kullanımını değişken iklimsel ve hidrolojik koşullara uygun olarak ayarlama, e. Diğer tarafın kullandıkları da dahil olmak üzere, su kaynaklarına gelebilecek her türlü zarar için gerekli tüm önlemleri alma, f. Tüm ülke içi, evsel, kentsel, endüstriyel ve tarımsal atık suları arıtma, yeniden kullanma veya uygun bir biçimde bertaraf etme, g. Mevcut su ve atık su sistemleri bu maddede belirtildiği gibi eşgüdüm içinde işletilecek, korunacak ve geliştirilecektir. h. Taraflardan her biri su ve atık sistemlerine, kendilerine ait alanlarda zarar gelmesini önlemek için gerekli tüm önlemleri alacaktır. i. Taraflardan her biri kendilerine ait alanlarda bu maddede belirtilen hükümlerin, özel mülkiyete ait olanlar veya özel olarak işletilenler de dahil olmak üzere tüm kaynaklar ve sistemlere yönelik uygulanmasını sağlayacaktır.”

Bu ilkeler, Tarafların taahhütleri ve yeni ve daimi bir “Ortak Su Komitesi” (JWC) ile desteklenmişti. JWC esasen, su kaynakları ile su ve atık su sistemlerinin ortak idaresi ve korunmasından, (ancaksadece Batı Şeria’daki kaynak ve sistemlerden) sorumlu olacaktı. Ayrıca su ve atık su yasa ve tüzükleri ile ilgili bilgi alışverişi, ortak denetim ve uygulama mekanizmasının çalışmalarını denetleme, su ve atık su ile ilgili anlaşmazlıkların çözümü, su ve atık su alanlarında işbirliği, bir taraftan diğer tarafa su teminive izleme sistemleri ile ilgili düzenlemeler gibi görevlerle, her iki taraftan eşit üyelerden oluşacak ve oybirliği ile karar alacak olan JWC ilgilenecekti.

Oslo sürecinin aldığı büyük övgüye ve Antlaşma metninde oldukça detaylı belirtilmiş miktarsal paylaşım ve kurumsallaşmaya rağmen, Anlaşma’daki üç önemli sorun Filistin’de su ile ilgili sorunların çözülmesini engelledi ve hatta zamanla sorunların büyümesine de yol açtı. Sorunlardan ilki anlaşmada Gazze Şeridi’nin dışarıda tutulması ve Batı Şeria’nın `’ına yakınında (Bölge C) İsrail hakimiyetinin devam etmesidir. Kısacası Gazze Batı Şeria’dan su kullanamadı ve ihtiyacı olan suyu da kendi küçük topraklarında araması ve bulması gerekti. Diğer bir deyişle, Antlaşma bir anlamda zaten “ölü doğmuştu.” İkincisi ise Anlaşma’nın doğa ve nüfusun dinamik özelliğini dikkate almamasıydı. Paylaşımdaki sabit miktarlar, nüfustaki, su talebinde hızlı değişimleri, ve kullanılabilir su miktarlarındaki doğal değişimleriyansıtmıyordu. Sorunlar daha belirgin olduktan sonra daha esnek bir antlaşma isteyen çağrılar artmaya başladı. Üçüncüsü ise Ortak Su Komitesi (JWC)’nin oluşturulmasıyla öngörülenin aksine, JWC’deki güçlü veto hakkı sebebiyle İsrail su projelerindeki hakimiyetine devam etti. JWC çerçevesinde ortak bir anlaşmaya varılması zorunluolmasına rağmen İsrail, uygulamada, Yahudi yerleşim alanlarında Filistinlilerin onayını, Filistinliler’in projelerinin onaylanmasının şartı olarak koştu. Bu yüzden Filistinliler, Filistin’de ihtiyaç duyulan yerlerdeki yeni su kaynaklarını güvence altına almak adına İsrail’in yerleşim alanları için teklif ettiği projeleri zorla kabul etmek zorunda kaldı.

Sonuç olarak, Oslo Anlaşmaları İsrail ve Filistin arasındaki su sorunları için atılmış büyük bir adım olarak görülemez. Gazze’de hala devam eden yıkıcı su krizi ve Batı Şeria’da biteviye yaşanan zorluklar, Filistin topraklarında adaletsiz su rejimini devam ettirmenin ötesine geçmeyen Oslo Süreci’nin, su alanındaaslında çözdüğünden daha fazla sorun yarattığını göstermiştir.