Petrol Irak’ı Parçalar mı? Türkiye’nin IKBY ile Petrol İlişkisine Dair Kısa Notlar

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üni. Uluslar. İliş.
Irak’ın işgal edilmesinin 10. yılına girdiğimiz şu günlerde geride bırakılan dönemin muhasebesi pek çok açıdan yapılıyor. ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ne denli haksız olduğu konusunda artık hiçbir bireyin ya da devletin şüphesi kalmadı. Fakat son birkaç yıldır tartışılan olgu sadece işgalin kendisi değil işgal sonrası oluşan düzenin kırılganlığı ve istikrarsızlığıdır. İşgalin ilk birkaç yılında, özellikle ülkenin çok yoğun bir iç savaşın pençesinde kıvrandığı 2005-2008 yılları arasında sıklıkla sorulan “Irak’ın toprak bütünlüğü korunabilecek mi?” sorusu bugünlerde fazla sorulmuyor. Fakat ülkede siyasi istikrarın pamuk ipliğine bağlı olduğu ülkeyi yakından izleyen tüm analizcilerin ortak kanısı gibi görünmektedir. Irak’ta 2010 seçimi sonucunda ortaya çıkan ulusal birlik hükümetinin işlevsizliği ve hükümet içi mücadelenin ülkede siyasi sistemi işlemez hale getirdiği kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Son iki yıldır Başbakan Nuri Maliki’nin merkezi hükümeti güçlendirme çabası devam ediyor. Ancak bu çaba bazen Iraklı Kürtlerin 2005 Anayasası’yla elde ettikleri kazanılmış haklarını koruma çabalarına bazen de Sünni Arapların geçmişte karşı çıktıkları federalizmi kendi bölgelerine yerleştirme çabalarına takılıyor. Son dönemde Türkiye’nin gündemine Irakla ilgili meseleler geldiğinde ise genellikle Erbil-Bağdat çatışması, Maliki-Barzani Anlaşmazlığı, Sünni-Şii uzlaşmazlığı, Türkiye-Irak ilişkileri gibi başlıklar öne çıkmaktadır. Dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip olduğu iddia edilen Irak’taki petrol gelişmeleri nedense sadece ticari değeri çerçevesinde gündeme gelmektedir. Oysa birkaç sene öncesine kadar Irak’taki petrol ülkenin bütünlüğü açısından anahtar değerlendirilmekteydi. İşte bu nedenle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY) petrol sektörünü, bu sektörün ulusal ve uluslararası boyutunu, iç ve dış aktörlerin bu çerçevedeki değerlendirmelerini ve Türkiye’nin rolünü içeren bir raporu hazırlamak için bir seneden fazla bir süredir çalışmalar yürütüyoruz. Çalışmalarımızın sonucunda ortaya çıkan raporu kısa bir süre sonra yayınlayacağız. Fakat bu rapor öncesinde son dönemde Irak’taki petrol anlaşmazlığına ilişkin gelişmeler ile Türkiye’nin Irak petrollerine yaklaşımına ilişkin birkaç hatırlatma notunun hafızalarımızı dinç tutmak adına yararlı olabileceğini düşündük. Bu notları 4 ana başlıkta toplayabiliriz:
 
1- Petrol, Irak’ın bir arada kalmasının da parçalanmasının da anahtarıdır.
 
Bu yaklaşım sadece tarihsel bir vizyonu tanımlamamakta değil, aynı zamanda Türkiye’nin de uzun bir süre boyunca Irak’ın yeniden yapılanmasına ilişkin temel çözümlemelerinden birisini ifade etmektedir. Petrolün tüm Iraklıların zenginliği olduğu, ülkenin hem siyasi birliğinin hem de toprak bütünlüğünün garantisi olduğu uzun süredir savunulmaktadır. Bilindiği gibi petrol Irak’ın tamamına eşit olarak dağılmamıştır. Bazı bölgelerde daha fazla bulunurken bazı bölgelerde ise hiç bulunmamakta ya da çok az bulunmaktadır. Bugün Irak’ın petrol zengini olan vilayetlerinin kendilerini birer federal bölge ilan etmeleri ya da bir araya gelerek bir federal bölge kurmaları durumunda onlar da IKBY’deki gibi kendi petrollerini bağımsız anlaşmalarla çıkartıp, uluslararası piyasalara satarlarsa o zaman Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak nasıl mümkün olacaktır? İşte bu soruya verilecek yanıt, tüm Irak için anahtar niteliğindedir. Irak kurulduğundan beri doğrusuyla yanlışıyla petrol tek elden ve merkezi hükümet tarafından yönetilmiş stratejik bir zenginliktir. Bu zenginliğin ülkeyi oluşturan idari ya da siyasi bölge ya da gruplar tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılması ülkenin hem bağımsızlığını hem de bütünlüğünü tehlikeye sokabilecektir.
 
2- Bazı uluslararası dev petrol şirketlerinin faaliyetleri Irak’ın bütünlüğünü zedelemektedir. Küçük şirketler ise büyük şirketlerin faaliyetlerine zemin hazırlamaktadır.
 
Irak’ın işgalinden kısa bir süre önce bazıları Türk özel şirketleri (Genel Enerji ve Petoil gibi) olmak üzere yabancı şirketlerin bir kısmı Kuzey Irak’ta petrol arama faaliyetleri başlatmıştır. Uzun bir süre boyunca sadece küçük ve orta çaptaki şirketlerin faaliyet gösterdiği Kuzey Irak’ta ABD’nin Irak’taki askerlerinin çekmesinden sadece 1 ay önce dünyanın en büyük petrol şirketi Exxon Mobil’in Irak hükümetinden bağımsız olarak, üstelik tartışmalı bölgelerde bulunan petrol alanlarında IKBY ile anlaşma imzalaması tesadüf gibi görünmemektedir. Nitekim ABD’nin Irak’tan çekilmesi sonrasında hemen olmasa da bir süre sonra ülkenin kaosa sürüklenebileceği ve parçalanmanın eşiğine geleceği öteden beri yapılan değerlendirmeler arasında öne çıkmaktadır. Bu nedenle ABD’nin çekilmesinin tamamlanmasından 1 ay önce Exxon-Mobil’in daha sonra onu takiben dünyanın pek çok büyük şirketinin KBY ile anlaşmalar imzalamaya başlaması, bölgenin parçalanmasına bu şirketlerin de inanmaya başladığının işareti olarak kabul edilebilir. O zamana kadar Irak’ın güneyindeki büyük petrol yataklarında elde ettikleri kazanımlar nedeniyle IKBY ile anlaşma yapmaya yanaşmayan şirketlerin bir anda nasıl karar değiştirdikleri sorgulanmalıdır. Üstelik bu hamleyi sadece ABD değil aynı zamanda Rus, Fransız ve Çin şirketleri de yapmıştır. Bütün bu şirketler için gerekli altyapıyı yıllarca küçük şirketler hazırlamış, büyükler gelince de yavaş yavaş hisselerini bunlara satmaya başlamışlardır. Tüm bunlar Kuzey Irak’taki petrol paylaşımının yakında çok daha sertleşeceğini ve siyasal boyut kazanacağını göstermektedir.
 
3- Türkiye’nin Irak’taki enerji gelişmelerinden uzak durması ayrı bir şeydir, buna dahil olurken dikkatli olması ayrı bir şeydir.
 
Türkiye gibi büyüyen bir ekonomiye sahip ve her geçen gün enerji ihtiyacı artan bir ülkenin Irak’taki enerji gelişmelerinden uzak durması beklenemez. Hatta bu nedenle Türkiye’yi Irak’taki enerji gelişmelerinden uzak tutmaya çalışan Iraklı makamlar ciddi bir yanılgıya düşmüşlerdir. Türkiye’nin gerek Irak’tan ithal ettiği petrol ve doğal gazı, gerekse Türk enerji şirketlerinin bu ülkedeki faaliyetlerini artırmak yoluyla Irak’ta daha aktif enerji politikaları izlemesi doğaldır. Hatta bu çerçevede IKBY’deki enerji gelişmelerinin de dışında kalması beklenemez. Bununla birlikte, Irak merkezi hükümetinin illegal olarak ilan ettiği girişimlerde yer almak Türkiye’nin Irak’ın genelindeki enerji çıkarlarına zarar vermektedir.
 
4- Türkiye’nin Kuzey Irak’taki bazı şirketlerin oyununa gelmesi uzun vadede Türkiye’nin stratejik çıkarlarına zarar verecektir.
 
Irak’ta merkezi hükümet ile IKBY arasında yetki paylaşımı; federalizmin kapsamı, anlamı ve uygulaması; bazı bölgelerin idari statüsü ve demokrasiye bağlılık gibi önemli sorunlar bulunmaktadır. Bir bölge ülkesi olarak Türkiye için Erbil ve Bağdat arasındaki uzlaşmazlıkların krize dönüşmeden çözülmesini sağlamak önemli bir misyondur. Fakat son dönemde gerçekleşen bazı olaylar Türkiye’nin Irak’taki çıkarlarına zarar vermektedir. Eğer Türkiye Irak’taki önceliklerini hala Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması ve siyasi birliğinin sağlanması olarak tanımlıyorsa merkezi hükümetin tamamen karşı çıktığı enerji ilişkilerine girmek bu önceliklere ters düşmektedir. Bu varsayımın dört boyutu vardır:
 
a. Birincisi Irak’ta maalesef hala bir petrol yasası çıkarılamamıştır. Bu petrol yasasının çıkarılamamış olması ülkedeki siyasi sorunların ve taraflar arasındaki anlaşmazlığın sonucudur. Bu anlaşmazlık Irak’ta istikrarın sağlanmasına engel olmaktadır. Ancak nedeni ne olursa olsun Iraklılar arasındaki sorunların Iraklılar tarafından çözülmesi gerekmektedir. Türkiye’nin, Irak’ın bir petrol yasası yokken, IKBY’nin petrol yasasına uygun bir biçimde davranması Irak’taki siyasi mücadele ve güç dengesi içinde açıkça taraflardan birisinin lehinde hareket etmek anlamına gelir. Bu durum merkezi hükümeti kontrol eden kim olursa olsun uzun vadede Türkiye ile merkeziyetçi Iraklı siyasal partiler arasında bir çelişki doğurur.
 
b. İkincisi Irak’taki petrol meselesi sadece ekonomik bağlamda değerlendirilmemelidir. Özellikle IKBY’nin başta Exxon Mobil ile petrol anlaşması imzaladığı sahaların Irak’ta anayasal bir tartışmanın parçası olduğu unutulmamalıdır. Irak’ta çözülemeyen en önemli sorunlardan birisi olan ve Kerkük’ü de kapsayan “tartışmalı bölgeler”in bir kısmında IKBY fiili olarak hakimiyet kurmuştur. Bu bölgelerin nihai statüsünün belirlenmesi ancak Irak Anayasası’nın 140. Maddesindeki tartışmanın sonuçlanmasıyla mümkün olacaktır. Oysa bugün IKBY, bu bölgelerin bir kısmındaki enerji sahalarını kendi yetki alanında varsayarak uluslararası petrol şirketleriyle anlaşma imzalamaktadır. Bu Irak’taki siyasi sorunları işin içine enerji aktörlerini çekerek çözmek anlamına gelmektedir. Türkiye’nin bu gibi anlaşmaların sonucuna bağlı (henüz bu sahalardan üretim yapılıp uluslararası piyasalara satış başlamış değildir) olarak üretilen petrolü Irak merkezi hükümetinin izninden bağımsız olarak uluslararası piyasalara ulaşımına izin vermesi Musul ve Kerkük’ün de içinde bulunduğu bölgelerdeki durumun daha da karmaşıklaşmasına neden olabilecektir. Bu olasılık Irak’ın işgalinden bu yana Kerkük’ü Irak’ın en hassas bölgesi olarak gören ve bu şehrin statüsünün Irak’ın istikrarı için belirleyici olacağını ileri süren Türkiye’nin bugüne kadar izlediği politikayla çelişecektir.
 
c. Üçüncü unsur ise Türkiye’nin IKBY ile bağımsız anlaşmalar imzalayarak petrol üretim ve satışına izin vermesi Kuzey Irak’taki bağımsızlığın önünü açabilecektir. Genel olarak basına yansıyanın aksine IKBY’de üretilen petrolün bir kısmı tamamen bağımsız bir gelir olarak IKBY’nin kasasına gitmektedir. Normal şartlarda bölgede üretilen petrolün de Irak’ın geri kalanındaki bölgelerde olduğu gibi Bağdat’ın kontrolündeki bir hesaba gitmesi ve buradan bütçeye dahil olması gerekmektedir. Bugüne kadar süregelen düzende Irak’ın bütçe gelirlerinin ’sinin IKBY’ye gitmesi gerekmektedir. Bağdat, bu uzlaşıyı çiğneyerek belirtilen orandan daha azını IKBY’ye göndermektedir. Fakat bunun çözümü Bağdat’ın Erbil’e göndermediğini Erbil’e Türkiye üzerinden kazandırmak değil Irak merkezi hükümetinin ülkedeki istikrarın korunabilmesi için verdiği sözlere uymasını sağlamaktır. Oysa bugün aralarında Genel Enerji’nin de bulunduğu bazı şirketlerin IKBY sınırları içinde ürettiği petrolü düşük fiyatlardan IKB’de iç piyasaya sattığı bilinmektedir. Kısa bir süre önce bu petrolün bir kısmının Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara satımına da başlanmıştır. Bu petrolün satışından elde edilen gelir Irak merkezi hükümetine değil doğrudan IKBY’ye gitmektedir. Böyle bir durumun, yani IKBY’nin bağımsız petrol gelirlerine sahip olmasının bölgenin bağımsızlığına giden yol olacağı öteden beri Türkiye’nin de savunduğu olgulardan birisidir. Özetle IKBY’nin kendi petrol gelirlerine sahip olması Irak’ta bağımsız bir Kürt devletine giden yolun en önemli dönemeçlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu noktada Türkiye’nin vereceği karar onun sadece enerji ihtiyaçlarını değil çok daha geniş ölçüde ülkesel ve bölgesel gereksinimlerini de içermelidir.
 
d. Dördüncü unsur ise Iraklı Kürtlerin kendi iç dinamiklerinin de dikkate alınması gerekliliğidir. Bugün IKBY’de pek çok siyasi parti ve önde gelen lider mevcut yönetimin petrol anlaşmalarının şeffaf olmadığını ve çeşitli yolsuzluklar içerdiğini savunmaktadır. Aralarında sadece Gorran, Kürdistan İslami Birliği ve diğer muhalefet partilerinin değil iktidarın ortağı olan KYB’nin üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu liderlerden bu eleştirilerin gelmesi Türkiye için önemli olmalıdır. Bu yıl içinde IKBY’de gerçekleşecek parlamento ve başkanlık seçiminin sonuçlarını şimdiden kestirmek zordur. Pek çok analizci büyük bir sürpriz beklenmediğini ileri sürse de bölgedeki siyasi dengelerin kaderini şu anda en zayıf aktör olarak görülen KYB elinde tutmaktadır. Yani Iraklı Kürtlerin çoğunluğunun hakkında güçlü şüpheler duyduğu enerji ilişkilerinin içinde olmak Türkiye için uzun vadede Iraklı Kürtlerle ilişkileri açısından da sorun yaratabilir.