Su ve Devlet Otoritesi Arasındaki Kritik İlişki: Suriye Örneği

Son yıllarda Ortadoğu düzenli devlet otoritesinineriyerek yerini pek çok devlet dışı aktöre bıraktığı çok sayıda duruma tanık olmuştur. Bu sürecin üzerinde az çalışılan sonuçlarından biri de bölgedeki su kaynaklarının mevcut durumda kısıtlı olması ile ilişkilidir. Su, dünyanın diğer çoğu bölgesinde olduğundan belki de daha fazla Ortadoğu’da,  güçle ilişki içindedir.

Esasen su genellikle işbirliğini teşvik eden bir unsur olmuştur. Bu durum, ülke içi mücadeleler ve şiddetle çalkalanan Ortadoğu’da dahi geçerlidir. Böyle bir işbirliğinin yakın zamandaki örneklerinden biri Kızıldeniz-Ölüdeniz Projesi olarak da bilinen Kızıldeniz ve Ölüdeniz arasında bir kanal inşa etmeye yönelik iddialı proje üzerinde anlaşan İsrail ve Ürdün arasında gerçekleşmiştir. Ancak geniş ölçüde bölgedeki gergin sosyo-politik ortamdan dolayı Ortadoğu koşullarında su hala çatışmalara neden olmaktadır. Su meselesi, sadece iyi bir su yönetimi için değil aynı zamanda –ve belki de daha önemlisi- devlet yapısını sürdürmek için de ciddiye alınmalıdır. 

Devletlerin başarısızlığı ve su arasında iki yönlü bir etkileşim mevcuttur. Bir yandan su kısıtlılığı devlet otoritesinin azalmasına neden olabilecek bir dizi olayı tetikleyebilir. Bu da genel olarak topluluklar ve bölgeler arası çatışmaların körüklenmesiyle meydana gelir. Diğer yandan, etkisiz devlet yapıları süregelen su kısıtlılığı ile mücadele edemeyebilir ve böylece durum daha da kötüleşebilir. Her iki gidişatta da bölgedeki su güvenliği olumsuz etkilenecektir. Suriye örneği düşünüldüğünde, iki faktör ülkede var olan su riskleriniartırmıştır: hızlı nüfus artışı ve iklim değişiklikleri. 

Suriye’nin nüfusu son 60 yılda (1950-2010) 3,5 milyondan 22,5 milyona yükselmiştir. Aymen Jawad Al-Tamimi ve Oskar Svadkovsky Suriye’nin son 60 yıldaki resmi nüfus politikasını şu şekilde özetlemektedir: “Var olan felaketin tohumları 1956 yılında, Suriye Planlama Bölümü ekonomi analiz başkanı Yusuf Helbavi’nin ‘bir ülkede doğum kontrolü politikasının olması için hiçbir neden olmadığını ve Malthus’un aralarında destekçi bulamayacağını’ duyurduğunda ekilmiştir. O zamandan beri Suriye’de bitmek bilmeyen bir demografik felaket yaşanmaktadır. 1970’lerin başında rejim, öylesine doğun yanlısıdır ki Suriye’de doğum kontrolü ürünlerinin ticareti ve kullanımı yasaklanmıştır. 1975 yılında Hafız Esad’ın ‘yüksek nüfus artış oranı ve iç göçün’ kalkınma çerçevesinde ‘düzgün sosyoekonomik gelişmeleri’ teşvik edeceği iddiasında bulunması ile doğum oranı 1000 kişide 50 canlı doğuma ulaşmıştır. Bölgede demografik çöküş kâbusu baş gösterdiğinde ve Ortadoğu’daki diğer devletler nüfus artışını önlemek için tedbirler almaya başladığında bile Suriye’deki rejim bu hususta karar verme aşamasındaydı. Kısacası, bölge genelinde en büyük değişikliklerden biri olarak görülen Suriye’nin kontrolsüz nüfus değişiklikleri ülkedeki su krizinin artmasında rol oynayan önemli faktörlerden biri haline gelmiştir.

Suriye’de iklim değişikliğinin de yıkıcı etkileri olmuştur. Al-Tamimi ve Svadkovsky’nin (2012) belirttiği gibi, ‘tarım ekonominin büyük kısmını oluşturmaktadır ve nüfusun çoğunluğunun geçim kaynağıdır. Suriye’nin GSYH’sinin yaklaşık ’si bu sektörden gelmektedir.’ ‘2007-2008 döneminde su kıtlığının artması ile Kuzey Suriye’de 160 kadar köyün terk edildiği’ bildirilmiştir. ‘Doğu Suriye’de İnezi aşiretinde bulunan hayvanlardan neredeyse