Suriye’de Arap Kürt Çatışması Kapıda mı?

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üni. Uluslar. İliş
Suriye’de iç savaş hız kesmeden devam ediyor. Son bir buçuk yıl içinde kademeli olarak artan çatışmalar şu ana kadar büyük ölçüde hükümete bağlı güçler ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) çatısında toplanan farklı gruplar arasında cereyan etmektedir. Bu haliyle Suriye’deki iç savaş genel olarak bir “devlet içi savaş” kategorisi altında “merkezi kontrol” savaşı olarak değerlendirilebilir. Savaşan tarafları güdüleyen faktörler arasında mezhep ve ekonomik çıkarlar da önemli birer faktör olmasına rağmen asıl neden ülkede siyasi iktidarı değiştirmeyi amaçlayan bir grup muhalifin siyasal taleplerinin hükümet güçleri tarafından şiddet kullanılarak bastırılması karşılığında devrimci bir savaş başlatmış olmasıdır. Fakat etnik ve mezhepsel kompozisyon açısından karmaşık ve her türlü etkiye açık bir topluma sahip olan Suriye’de savaşın uzamasının çeşitli istenmeyen etkileri olabileceği tahmin edilebilmektedir. Nitekim Suriye’de devam eden iç savaşın sonunda yaşanabilecek en kötü senaryoların rejimin devrilmesinden sonrası “intikam operasyonları” ve “topluluklar arası” savaşlar olması buna örnek olarak verilebilir. Rejimin devrilmeden önce halka yönelik şiddeti artırması ve bu şiddet kullanımında sivil-savaşan ayrımı gözetmeksizin büyük katliamlar gerçekleştirmesi Esad sonrası Suriye’de “intikam olayları” olasılığını güçlendirmektedir. Buna benzer bir biçimde şu anda rejimin yanında olan etnik ya da dinsel grupların da rejimin devrilmesinden sonra akibeti tartışma konusudur. Fakat geçtiğimiz günlerde Halep’te ÖSO’ya bağlı gruplar ile bazı Suriyeli Kürtler arasında yaşanan çatışmalar Suriye’deki çatışmaların sadece dinsel ya da mezhepsel eksenli olmadığını göstermektedir.
 
Bilindiği gibi Suriye’de Kürtler muhalefete baştan itibaren katılmış ancak yekpare bir görüntü çizmemiştir. Bazı Kürt partiler Suriye Ulusal Konseyi’ne (SUK) katılıp, daha sonra bu grubun Kürtlerin taleplerini karşılamadığı gerekçesiyle ayrılmış ve kendi oluşumunu kurmuşlardır. Suriyeli Kürtler arasındaki en güçlü parti olan PYD ise uzun bir süre ikircikli bir politika izlemiştir. Söylemsel olarak rejimin uygulamalarına karşı çıkmasına karşın Esad Yönetimi’yle “özel bir ilişki” yürütmüştür. Temmuz 2012’de ülkenin kuzeyinde bazı bölgeleri ele geçirdikten sonra Esad karşıtı söylemini sertleştiren PYD, diğer Suriyeli muhalif örgütler ile diyalog ve işbirliği arayışına girmiştir. Bu süreç zarfında ne farklı Kürt partileri, ne Esad Yönetimi ne de SUK ve ÖSO’ya bağlı gruplar arasında açık bir çatışma durumu yaşanmamıştır. Kürtler çatışmanın içine sürüklenmekten uzak durarak kendilerine ait istikrarlı ve çatışmadan uzak bir bölge yaratma fikrine odaklanmışlardır. Rejim ile muhalifler arasındaki silahlı çatışmadan uzak durma arayışları büyük ölçüde başarılı olmuştur. Nitekim temmuz ayında bazı şehirlerin Kürtlerin kontrolüne geçtiği dönemde hükümet güçleri ile Kürtler arasında yaşanan küçük olaylar ve ÖSO’nun Kürtlere yönelik tehditleri ve birkaç küçük çatışma dışarıda tutulursa Kürtler çatışmalardan uzak kalmayı başarabilmişlerdir. Bu durum biraz da “merkezi kontrol” etmek isteyen çatışan tarafların Kürtleri karşısına almak istememelerinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Esad Yönetimi, kuzeyde bazı bölgelerin ÖSO’nun eline geçmesindense PYD’nin kontrolüne girmesini tercih etmiştir. Böylece başta Haseke olmak üzere bazı bölgeleri ÖSO’nun denetiminden uzak tutarken diğer yandan Türkiye’yi de yumuşak karnından vurmayı hedeflemiştir. ÖSO ise uğraşması gereken daha önemli bir güç varken Kürtleri net bir biçimde karşısına almaktan uzak durmuştur. Suriye’de Kürt bölgesine karşı olduklarını her fırsatta belirtmesine karşı ÖSO, Suriyeli Kürtler ile ya da hükümetin yanında yer aldığı PYD ile açık çatışmaya girişmekten uzak durmuştur. Fakat Suriye’de iç savaşın geldiği nokta bu üçlü dengeyi sarsmaya başlamıştır.
 
Bu dengenin sarsılmaya başladığı tarih olarak 30 Eylül 2012 gösterilebilir. Bu tarihte halen Suriye hükümetinin denetiminde olan, fakat fiilen hükümet ile bölgedeki Kürtler arasındaki bir anlaşma doğrultusunda yönetilen Haseke Vilayeti’ndeki Kamışlı kentinde bir intihar saldırısı gerçekleşmiş, saldırıyı ÖSO’ya bağlı bir grup üstlenmiştir. Bomba yüklü bir araçla gerçekleştirilen saldırıda 4 kişi ölmüş ve 15 kişi yaralanmıştır. Bu saldırıyı önemli kılan temel faktör, o döneme kadar istikrarlı ve güvenli olduğu düşünülen Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerin hükümet güçleri ile muhalifler arasında bir çatışma sahasına dönüşebileceğinin ilk önemli göstergesi olmasıdır. Yaklaşık bir ay kadar önce başlayan bu sürecin geçtiğimiz günlerde ise yeni bir aşamaya girdiği görülmektedir.
 
Suriye’de son dönemde çatışmaların yoğunlaştığı ana merkez Halep olmuştur. Muhaliflerin hükümetin direncini maddi ve manevi olarak kırmak için Halep’i stratejik hedef olarak belirlemesinden sonra artan çatışmalar şehrin farklı kesimlerini savaş alanına çevirmiştir. Bu süreçte Kürtler kuzeyde yapmak istediklerine benzer bir politika izlemişler ve Halep’te nüfusun önemli bir kesimini Kürtlerin oluşturduğu Eşrefiye ve Şeyh Maksut Mahallelerini çatışmadan uzak tutmaya çalışmışlardır. Elbette, bu her zaman mümkün olmamıştır. Hükümet güçlerinin muhalifleri hedef aldığını ileri sürdüğü operasyonlarda diğer yerleşim yerleri olduğu gibi zaman zaman bu yerleşimler de zarar görmüştür. 26 Ekim 2012’de ise gelecekte Suriye’deki iç savaşın dönüm noktası olabilecek bir olay gerçekleşmiştir.
 
25 Ekim’de ÖSO’ya bağlı bir grup (sayılarının 200 kadar olduğu kaynaklarda yer almasına rağmen tam rakam bilinememektedir) silahlı muhalif Eşrefiye’de üslenmek istemiş ve bölgedeki Kürt muhalefet tarafından çıkartılmaya çalışılmıştır. Ertesi gün 26 Ekim’de hükümet güçleri Eşrefiye’de üslenen muhaliflere yönelik bir bombardıman gerçekleştirmiş, bombalama sırasında muhaliflerin yanı sıra 9’u Kürt 15 kişi ölmüş, yaklaşık 20 kişi de yaralanmıştır. Suriye ordusunu protesto eden ve aynı zamanda muhaliflerin de mahalleden çıkartılması için gösteri düzenleyen gruba ÖSO olduğu iddia edilen kişiler tarafından ateş açılmış ve olaylarda 10 kişi ölmüş ve 20 civarında kişi yaralanmıştır. Fakat olay sırasında çekilen görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla (bazı Suriyeli Kürt muhalifler görüntüleri web ortamında paylaşmışlardır) göstericilerin ellerinde de hafif silahların bulunduğu ve ateş açılması anında PKK lehine sloganlar attığı görülmektedir. Bu olayların ertesi günü  (27 Ekim) PYD ile aynı çatı altında yer alan (PYD’nin silahlı kolu olarak da kaynaklarda geçiyor) Halkı Koruma Birlikleri (YPG) göstericilere ateş açan ÖSO’ya bağlı muhaliflere saldırmıştır. Çıkan çatışmada 22 kişi ölmüş, her iki taraftan çok sayıda kişi yaralanmıştır.
 
Halep’te yaşanan bu olayların arkasının gelip gelmeyeceği belli değildir. Fakat Halep’te yaşanan bu son çatışmalar üç önemli noktayı işaret etmektedir:
 
1- Suriye’de iç savaş sertleştikçe Kürtlerin doğrudan silahlı çatışmaya taraf olmama taktiğini uygulaması zorlaşmaktadır. Kamışlı ve Halep’teki olaylar henüz Kürtlerin savaşan tarafların arasında kaldığını ve çatışmanın doğrudan tarafı haline gelmediğini göstermektedir. Fakat her iki olayda da siyaseten ya da silahlı olarak PYD ile ÖSO’nun çatışır durumda olması, Suriye’deki Arap muhalefet ile Kürtlerin arasını daha da açacaktır. Bu durum özellikle SUK ve ÖSO’daki PYD’nin Esad yanlısı olduğu ya da kendi çıkarları doğrultusunda devrime destek vermediği düşüncesini güçlendirecektir. Bu düşüncenin hükümet ile muhalif güçler arasındaki çatışma Halep ve ülkenin kuzeyinde bulunan önemli bölgelerde gelecekte yeni çatışma alanları yaratması mümkün olabilir. Muhtemelen şu anda bunu engelleyen temel faktör ÖSO’nun kendisine Esad’ın dışında yeni bir cephe açmak istememesidir.
 
2- Suriye Kürtlerinin iç dinamikleri açısından bakıldığında bugüne kadar etkinlik sahası genellikle Afrin ve Kobani başta olmak üzere ülkenin kuzeyinde Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgeler ile sınırlı olan PYD’nin Halep’te de gücünü artırabileceği söylenebilir. Yaşanan çatışmalar karşısında örgütlü bir direnç gösterdiği ve ÖSO’ya baştan itibaren mesafeli bir tutum sergilediği için diğer Kürt partilerin (özellikle de SUK ile dirsek temasını sürdüren Kürt Ulusal Konseyi’ne bağlı partilerin son olaylar karşısında yetersiz kaldığı görüldüğünde) taban kaybedebileceği öngörülebilir.
 
3- Suriye’de şu ana kadar süren çatışmaların ekseni ve zemini son derece kaygandır. İç savaş uzadıkça tarafların tutumları karmaşıklaşmakta ve ittifaklar içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Bu eğilimin sonucunda, Suriye’de uzun vadede birden çok iç savaşın birarada yaşanması (örneğin merkezi kontrol savaşı, topluluklar arası savaş, bölgesel iç savaş gibi) olasılığının hafife alınmaması gerektiği ortaya çıkmaktadır. İç savaşın kısmen mezhepsel boyutlarının (iç savaşın tamamen Sünni-Şii ya da benzeri bir düzlemde olduğunu ileri sürmek doğru değildir. Ancak mezhep faktörünün tamamen değerlendirme dışı bırakılması da gerçekçi görünmemektedir.)  olduğu zaten kabul edilen bir gerçekliktir. Bu gerçekliğe Kürtler ve Araplar yaşanan çatışmalar eklenirse Suriye’deki durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.