Suriye İç Savaşı’nın Lübnan’a Yayılma Olasılığı Üzerine

Oytun Orhan, ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Suriye’deki ayaklanmanın mezhepçi karakterinin ön plana çıkmaya başlaması Ortadoğu’daki kutuplaşmaları derinleştirmiştir. Bu etki en fazla, siyasi yapısı hassas mezhepsel dengeler üzerine kurulu Lübnan’da hissedilmektedir. Lübnan; coğrafi, siyasi ve ekonomik açılardan Suriye ile yakın ilişki içindedir. Dolayısıyla Lübnan’ın, Suriye’deki iktidar değişiminden etkilenmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle Lübnanlı gruplar Suriye sorununu kendi toplumsal, siyasal ve ekonomik geleceklerini şekillendirecek bir olay olarak görmekte ve Suriye’deki süreci kendi lehlerine değiştirmeye çalışmaktadır. Bu durum Suriye’deki iç savaşın seyrini etkilediği gibi çatışmanın Lübnan’a yayılması sonucunu doğurmaktadır. Lübnanlı farklı dinsel kesimler Suriye’deki çatışmada mezhepsel yakınlık içinde olduğu gruplar yanında pozisyon almaktadır. Lübnanlı Şiiler ve en güçlü siyasal temsilcileri Hizbullah rejim ile birlikte hareket ederken, Lübnanlı Sünnilerin desteğini alan Hariri liderliğindeki Gelecek Hareketi Suriye muhalefetini desteklemektedir. Lübnanlı Selefi gruplar da Suriye muhalefeti ile birlikte hareket etmektedir.
 
Lübnanlı Sünnilere bakıldığında siyasal ve toplumsal düzeyde Suriyeli muhaliflere destek verildiği görülmektedir. Suriye ordusunun operasyonlarından kaçan on binlerce Suriyeli, Sünnilerin çoğunlukta olduğu Kuzey Lübnan ve özellikle Trablus şehrine yerleşmiştir. Trablus, Sünni Müslüman kimliği ağır basan muhafazakar bir şehirdir. Suriye’den gelenlerin büyük çoğunluğu da Humus’tan kaçan Sünni Müslümanlardır. Dolayısıyla şehir Suriye’deki olaylar ile doğrudan iç içe geçmiş durumdadır. Trablus halkı Suriye’den gelenlere yardım etmekte, evlerinde ağırlamaktadır. Ayrıca Trablus’ta, Selefiler ve Lübnan Müslüman Kardeşler Hareketi’nin belli bir tabanı vardır. Bu hareketler de Suriye muhalefetine ve iddialara göre Özgür Suriye Ordusu’na destek vermektedir. Desteğin en önemli boyutlarından birini silah temini oluşturmaktadır. Söz konusu ortam Trablus’ta Lübnanlı Selefilerin silahlanma sürecini de hızlandırmıştır.
 
Suriye’deki gerginliğin Lübnan’a ilk yansımaları da Trablus kentinde görülmüştü. Sünni çoğunluğun yaşadığı Trablus’un Cebel Muhsin semtinde Arap Aleviler yaşamaktadır. Suriye iç savaşı boyunca Cebel Muhsin’de yaşayan Esad yanlısı Arap Aleviler ile Esad muhalifleri (Sünniler, Selefiler) arasında dönem dönem çatışmalar yaşandı. Bu süreçte Trablus’un Suriye muhalefetine desteğini ortaya koyan birçok gelişme yaşandı. Arap basınında çıkan bir haberde, Trabluslu yerel Sünni unsurlar ile Suriyeli muhalifler arasındaki silah trafiği ortaya konmuştu. Haberde Suriye’ye silah geçişinin en kolay yolunun Lübnan olduğu muhalifler tarafından dile getirilmişti. Lübnanlı Selefilerden açık destek alan Özgür Suriye Ordusu militanlarının, Akkar bölgesinde silahlı olarak dolaşabildiği ve buradan Suriye'ye silah, mühimmat ve isyancı gönderdiği haberleri de basında yer almıştı.
 
Suriyeli muhalifler ile Trabluslu Sünniler arasında artan ilişki ve yardımlaşma, silah kaçakçılığı gibi nedenlerle Trablus’ta Selefi gruplar artan şekilde silahlanmaya başlamıştı. Buna Humus’tan kaçarak Trablus’a sığınan binlerce muhalif Suriyeli eklenince şehirde sıcak çatışma açısından şartlar oluşmaya başlamıştı. 2012 yılının Haziran ayı başında Trablus’ta Sünniler ve Arap Aleviler arasındaki çatışmalar bir kez daha alevlendi ve bu çatışmalarda 12 kişi yaşamını yitirdi. Ağustos ayındaki çatışmalarda ise 10 kişi hayatını kaybetti. Ekim ayında ülkedeki mezhepsel kutuplaşmaları daha da derinleştiren bir gelişme yaşandı. Beyrut’ta büyük yıkıma yol açan bir patlama gerçekleşti ve Hariri yanlısı, Esad karşıtı istihbarat şefi Visam El Hasan ile birlikte 7 kişi öldürüldü. Hariri bu saldırıdan Beşar Esad’ı sorumlu tutuklarını açıkladı. Trablus’taki çatışmaların bir sonraki ayağı ise Aralık ayında yaşandı ve 6 kişi daha hayatını kaybetti.
 
Trablus’ta yaşanan olaylar, yüzlerce kişiden oluşan Sünni silahlı grupların Lübnan ordusu ile çatışabilecek kapasiteye ulaştığını ve önemli bir askeri güç haline geldiklerini göstermekteydi. Ortaya çıkan bir diğer olgu Kuzey Lübnan’ın Suriye’deki muhalif harekete verilen desteğin aktif üslerinden biri haline dönüştüğüydü. Selefiler sadece Trablus’ta etkili değildi. Lübnanlı Sünnilerin desteklediği Saad Hariri liderliğindeki Gelecek Hareketi, Selefiler ile ittifak halindeydi. Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler de Hizbullah ve İran etkisini dengelemek için her iki hareketi destekliyordu. 
 
Lübnanlı Sünnilerin Suriye iç savaşına doğrudan müdahil olduğu yönündeki en güçlü iddia ise 2012 Aralık ayında basında çıkan bazı haberlerde dile getiriliyordu. Buna göre Gelecek Hareketi milletvekillerinden Okab Sakr, hareketin lideri Saad Hariri adına Türkiye üzerinden Suriye’deki isyancılara silah göndererek destek oluyor hatta Lübnan ve Türkiye’deki bir dizi “operasyon odası”ndan Suriye’deki çatışmaları şahsen yönetiyordu. Bu haberlerin basında çıkmasından kısa bir süre sonra Suriye resmi haber ajansı SANA, “Şam yönetiminin Hariri hakkında tutuklama emri çıkardığı, tutuklama emri metninde Hariri’nin, 20 aydan fazla süredir Suriye lideri Beşar Esad'ı devirmek için uğraşan isyancıları silahlandırmakla suçlandığı ve bu nedenle Şam Devlet Savcısı’nın, Saad Hariri ve Okab Sakr hakkında tutuklama emri çıkardığı” belirtiliyordu.
 
Lübnanlı Sünnilerin dolaylı desteğine karşılık Şiiler ve özellikle Hizbullah Suriye rejimine doğrudan destek veriyordu. Hizbullah savaşçılarının Suriye ordusu ile beraber muhaliflere karşı savaştığı yönünde birçok iddia iç savaş boyunca dile getirildi ancak somut olarak ortaya konamadı. 2013 yılının Şubat ayında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bir açıklama yaparak, Hizbullah militanlarını sınır ötesine ateş açmakla suçluyor ve karşılık verme tehdidinde bulunuyordu. ÖSO Genelkurmay Başkanı General Selim İdris, “Hizbullah Lübnan topraklarından Kuseyr çevresindeki köylere bombardımanlar düzenledi. Hizbullah’ın Suriye topraklarına saldırılar düzenlemek için Lübnan’ın egemenliğini sömürmesine izin veremeyiz” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Bir diğer ÖSO yetkilisi de, “Hizbullah'ın Suriye rejimiyle birlikte Suriye'ye gerçekleştirdiği askeri müdahalesinden vazgeçmemesi halinde, Beyrut'un güneyindeki yerlere de operasyonlar düzenleyecekleri tehdidinde bulundu.
 
Hizbullah’a bağlı militanların 2013 yılı başından bu yana Kuseyr’de Suriye ordusunun operasyonlarına katıldığı haberleri basında yer alıyordu. Ancak Mayıs ayı başında Suriye ordusunun Kuseyr kasabasına başlattığı geniş çağlı operasyon ile Hizbullah’ın iç savaşa müdahalesi farklı bir boyuta taşındı. Hizbullah militanlarıyla desteklenen Suriye ordu birlikleri birkaç koldan kasabaya girdi. Hizbullah’ın savaşa müdahil olduğu artık liderleri Hasan Nasralllah tarafından da kabul ediliyordu. Nasrallah; “Suriye'deki radikal gruplara karşı, binlerce mensubumuzu, bölgeye savaşmak için göndermeye hazırız. Temmuz 2006'da İsrail'e karşı yapılan savaşın ilk günlerinde size vaat ettiğim gibi, şimdi de zafer vaat ediyorum. Biz, bu savaşa gireceğiz ve kazanacağız.” ifadelerini kullanmıştı.
 
Bu açıklamadan kısa bir süre sonra Beyrut’un güneyinde, Hizbullah militanlarına ev sahipliği yapan Şiyah semtine ve Lübnan'ın doğusunda bulunan bir güvenlik merkezine füze saldırıları gerçekleşti. Bu da Hizbullah’ın aldığı tavır nedeniyle Suriye iç savaşının Lübnan’a nasıl yayılacağını gösterdi. Suriyeli farklı muhalif birlikler, Selefiler  artık Hizbullah’ın doğrudan hedefleri haline geldiği yönünde açıklamalar yapıyordu. Hizbullah ve dolayısıyla İran’ın sürece doğrudan katılımı yönündeki bir diğer gelişme “Ulusal Savunma Gücü” adı ile kurulan 50 bin civarında militandan oluştuğu iddia edilen milis kuvvet idi. İran ile Hizbullah'ın eğitim, finansman ve cephane sağladığı iddia edilen milis kuvvet tamamen Suriyeli Arap Alevilerden oluşturuldu. Bu kuvvetin de Hizbullah ile beraber Kuseyr’deki çatışmalarda rol aldığı haberleri basında çıkmıştı. Hizbullah’ın iç savaşa müdahil olması kritik önem taşımakta. Suriye ordusu tamamen İsrail ile savaşa göre örgütlenmiş bir yapı ve sokak savaşı şeklinde mücadele eden Suriye muhalefetine karşı etkinlik sağlamakta sıkıntı yaşamıştı. Bu nedenle yerleşim yerlerini toptan bombalama yöntemini seçmişti. Ancak Hizbullah’ın Sokak çatışması konusundaki tecrübesi ve Ulusal Savunma Gücü ile yeni bir milis kuvvet oluşumuna gidilmesi son aylarda rejimin muhaliflere karşı sahada önemli başarılar kazanmasını sağladı.
 
Yukarıda değinildiği üzere Suriye iç savaşı hali hazırda Lübnan’a sıçramıştır. Bu etki şimdilik Trablus, Bekaa Vadisi'nde birkaç bölge, Beyrut'un güney bölgeleri ve Sidon şehrindeki bazı çatışmalar ile sınırlı kaldı. Ancak iki gelişme çatışmanın daha geniş alanlara yayılabileceğini ve şiddetin artabileceğini göstermektedir. Birincisi Hizbullah’ın iç savaşa müdahil olmasıdır. Bu durum Lübnan’ın Şii bölgelerini ve Hizbullah kontrolü altındaki yerleri doğrudan hedef haline getirmektedir. İkinci gelişme özellikle Trablus ve Sidon şehirlerinde Sünni Selefi grupların askeri anlamda giderek güçlenmesidir. Bu durum birbirine düşman, merkezi otorite kontrolünden bağımsız, her an çatışmaya hazır iki silahlı milis kuvvetin (Hizbullah ve Selefiler) aynı ülke çatısı altında yaşaması sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla Lübnan her an patlamaya hazır bir bomba haline dönüşmüştür. En ufak bir kıvılcım kısa sürede geniş çaplı bir çatışmayı gündeme getirebilir. Hizbullah’ın savaşa müdahil olması çatışmanın bölgeselleşmesi riskini de doğurmaktadır. Hizbullah’ın Suriye’de güç kaybetmesi İsrail saldırılarına daha açık hale gelmesine neden olmaktadır. İsrail şimdilik Hizbullah’ın enerjisini harcamasını fırsat olarak değerlendirebilir. Ancak Hizbullah’ın Suriye’de rejim ile birlikte önemli kazanımlar elde etmesi tehdit algılarını körükleyebilir. Bu da İsail’in belli bir aşamada savaşa müdahil olmasını gündeme getirebilir.