Analiz

2023 Yılında Suriye ve 2024 Yılından Beklentiler

2011 yılından bu yana uluslararası gündemin en üst sıralarında yer alan Suriye krizi, 2022 yılı ortasından itibaren çatışmaların seviyesinde yaşanan düşüş ve siyasi çözüm alanında ilerleme sağlanamaması nedeniyle bu konumunu görece yitirmeye başlamıştır. Zira Suriye’de, Türkiye’nin Şubat 2022’de İdlib’de Suriye rejimine karşı gerçekleştirdiği Bahar Kalkanı Harekâtı’ndan sonra kapsamlı bir askerî harekât ve cephe savaşı gerçekleşmemiştir. Bunun temel nedeni ise Suriye’de rekabet eden iç ve dış aktörler arasında bir güç dengesi oluşması, tarafların kontrol ettikleri bölgelerde doğal sınırlara ulaşmış olmaları ve yeni bir askerî harekâtın artık iç aktörler arası bir çatışmadan ziyade devletler arası bir savaşa dönüşmesi riskinin ortaya çıkmış olmasıdır. Bu durum yeni bir askerî harekâtı bütün taraflar açısından aşırı maliyetli hâle getirmiş ve Suriye’de askerî sahaya ilişkin düzenlemeler artık dış aktörlerin kendi aralarında yürüttükleri diplomatik müzakerelerle karara bağlanmaya başlamıştır. Bu açıdan da Suriye sahasında etkisi ve varlığı olan Rusya, İran, ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerin seyrinde, söz konusu aktörlerin beklentileri, Suriye dışında yaşanan gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan güç boşlukları etkili olmuştur. Söz konusu dış aktörlerin askerî sahaya ilişkin beklentilerine bakıldığında, Rusya’nın Ukrayna savaşı ile beraber pozisyonunun zayıflaması ihtimaline ve önceliklerinin değişmesine bağlı olarak Suriye’de statükoyu korumaya çalıştığı görülmektedir. Benzer bir durum ABD açısından da geçerlidir. ABD, Fırat’ın doğusunda kritik bir alanı YPG/SDG üzerinden kontrol etmekte ancak Suriye’de geleceğinin belirsiz olması ve Suriye’nin, öncelikleri arasında yer almaması gibi nedenlerle mevcut durumu korumaya dönük savunmacı bir yaklaşım sergilemektedir. İran, Şam yönetiminin tüm Suriye topraklarında egemenliğini tesis etmesi hedefine bağlı olarak Suriyeli muhaliflerin kontrolü altındaki bölgeleri geri almaya ve Fırat’ın doğusunda ABD askerî güçlerini geri çekilmeye zorlamaktadır. Türkiye’nin ise Fırat’ın doğusuna ve batısına ilişkin iki ayrı algısının ve beklentisinin olduğu görülmektedir. Türkiye, Fırat’ın doğusunda ortaya çıkan durumu kabul etmemekte ve değiştirmek için fırsat kollamaktadır. PKK terör örgütünün Suriye kolu YPG’nin söz konusu alanda inşa ettiği siyasi, askerî ve idari yapılar stratejik tehdit olarak değerlendirilmekte ve bu durumun değişmesini, terör örgütlerinin tüm Suriye sahasından temizlenmesini talep etmektedir. Buna karşın Türkiye, Fırat’ın doğusunda mevcut dengeler üzerinden Suriye rejimi ve Suriyeli muhalifler arasında bir siyasi çözüme varılmasını önermektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin Fırat’ın batısındaki alanlarda, Münbiç ve Tel Rıfat istisnaları dışında, askerî dengeyi korumaya çalıştığı görülmektedir. 2022 yılından itibaren siyasi çözüm çabaları da sonuç vermemektedir. Bu kapsamda birbiriyle bağlantılı birkaç süreç yürütülmüştür. BM gözetiminde, Suriye rejimi ve Suriyeli muhalifler arasında yürütülen anayasa müzakerelerinden hiçbir sonuç alınamamaktadır. Bunun yanı sıra Türkiye, Rusya ve İran üçlüsü arasında yürütülen Astana Süreci’nde kayda değer bir ilerleme sağlanamamaktadır. Söz konusu tıkanmayı aşmaya dönük olarak Astana Süreci’nin parçası olarak değerlendirebileceğimiz Ankara-Şam diyalog sürecinde kritik seviyede görüşmeler gerçekleşse de 2024 yılı başı itibarıyla henüz sonuç alınamamıştır.  

Bu gelişmelere bağlı olarak Suriye’de 2023 yılının görece sakin geçtiğini söylemek mümkündür. Ancak bu “sakinlik” Suriye’deki diğer gelişmelere bakıldığında görece bir durumdur. Zira Suriye’de rekabet eden tarafların birbirini çözüme ve çekilmeye zorlama, birbirine mesaj verme amaçlı askerî girişimleri devam etmiştir. Dolayısıyla 2023 yılı içinde Suriye’de istikrarın sağlandığından bahsetmek kesinlikle mümkün değildir. İlk olarak İdlib bölgesinde, Suriye rejiminin ateşkes ihlalleri, Rusya’nın hava saldırıları ve bunlara karşılık Suriyeli muhaliflerin misilleme saldırıları devam etmiştir. İkincisi, ABD ile İran arasında artan gerginliğe bağlı olarak Fırat’ın doğusunda İran destekli milisler ABD askerî varlığına dönük gittikçe artan saldırılar gerçekleştirmiştir. 2023 yılı boyunca devam eden bu eğilim, Gazze savaşıyla beraber artış göstermiştir. ABD genelde savunmacı bir pozisyonda kalmakla birlikte zaman zaman İran destekli milis hedeflerine misilleme saldırıları gerçekleştirmiştir. Üçüncüsü, IŞİD ve YPG terör örgütlerinin Suriye’de istikrarı bozmaya dönük eylemleri de diğer bir çatışma dinamiği olarak öne çıkmıştır. IŞİD, özellikle Deyrizor vilayetinde, Suriye rejimi ve İran destekli milis güçlere dönük eylemler gerçekleştirirken, YPG ise Suriyeli muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde istikrarı bozma ve Türkiye’yi çekilmeye zorlama amaçlı terör saldırıları gerçekleştirmeye devam etmiştir. Diğer bir kritik çatışma dinamiği ise Deyrizor’da Arap aşiretlerle YPG arasında 2023 yılı boyunca devamlılık arz eden ve zaman zaman seviyesi yükselen çatışmalar olmuştur. Son olarak, Dera’da rejim güçlerine dönük suikastlar ve saldırılar düzenlenmiş, Süveyde’de aylar boyunca devam eden sivil karakterli kitlesel halk gösterileri gerçekleştirilmiştir. Bu durum Suriye rejiminin askerî olarak kontrol altına almayı başardığı bölgelerde dahi tam anlamıyla düzeni sağlama kapasitesinin zayıf olduğunu ortaya koymuştur.

Bu tespitlerden yola çıkarak, Suriye krizinin 2022 başından itibaren yeni ve belki de son aşamaya geçtiği ancak henüz siyasi çözüm ve istikrarın uzağında olduğu değerlendirmesi yapılabilir. Bu çalışmada, 2023 yılı içinde bahsi geçen dinamikler açısından Suriye genelinde hangi gelişmelerin yaşandığına ilişkin bir tablo ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu tablo, 2024 yılı içinde Suriye krizine ilişkin hangi eğilimleri takip etmemiz gerektiği ve bu eğilimlere ilişkin nasıl değişimler yaşanabileceği konusunda öngörüde bulunabilmek açısından altyapı sunacaktır. Suriye krizinde 2023 yılında yaşanan gelişmeler; güvenlik gündemi, diplomatik girişimler ve Fırat’ın doğusunda yaşanan gelişmeler başlıkları altında ele alınacaktır. Sonuç kısmında, bu gelişmelerden yola çıkarak 2024 yılı içinde yaşanabileceklere dair bir değerlendirilme yapılmaya çalışılacaktır.