Suriye’ye Yönelik Olası Operasyon: Kosova mı? Bosna mı? Çöl Tilkisi mi?

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üni. Uluslar. İliş.
Suriye’de süren iç savaşta kimyasal silah kullanıldığının ilk kez bu kadar açık bir biçimde ortaya çıkmasıyla birlikte kısa bir süre içinde Suriye’ye yönelik bir operasyon yapılacağı beklentisi artık iyice belirginleşti. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Savunma Bakanı Chuck Hagel’in sözlerinden, Rusya’nın Suriye yüzünden başka ülkelerle savaşa girmeyeceğini ilan etmesinden, birçok gazetede sayfalarca yer alan yorumlardan ve basına yapılan ismi belirtilmeyen yetkililerin bilgi sızdırmalarından anlaşılıyor ki ABD ve müttefikleri (?) Suriye’ye yönelik kısa süreli ve hedefleri sınırlı bir askeri operasyon gerçekleştirecekler. Gerek Türkiye’de gerekse dünyada haritalar, silahlar, taktikler, hedefler ve hatta operasyonun gününe ilişkin bol bol yorum, değerlendirme, bilgi ve görüş yer alıyor. Tartışmaların bir boyutu operasyonun meşruiyeti üzerine odaklanmış durumda. Kendi halkına zulmeden ve binlerce insanın yaşamını kaybetmesine neden olan bir lideri ya da rejimi hedef almak uluslararası hukuktaki meşruiyet tartışmalarında taraflar ve ekoller oluşturalı epey bir zaman oldu. Ancak yine de her ülkenin içinde bu operasyona destek veren bir halk kitlesi ve siyasetçiler olduğu gibi karşı olanlar da var. Bu nedenle beklenen operasyonun gerek uluslararası alandaki meşruiyeti gerek ona katılacak ya da katılmayacak her ülkenin kendi kamuoyundaki vicdan muhasebesi açısından meşruiyet tartışmaları sürecin bir parçasını oluşturuyor. Öte yandan iyi haber alan kaynaklar Suriye’deki olası askeri hedefleri yer göstererek yayınlarken, çeşitli işaretleri inceleyerek operasyonun gününü ve biçimini tahlil etmeye çalışıyorlar. Hatta bazı yazarlar eski yazılarını arşivden çıkartıp, böyle bir operasyon olabileceğine ilişkin geçmişte yazdıkları değerlendirmelerini hatırlatmaya bile başladı. Bu tartışma içinde baştan itibaren en önemli sorunun temelde iki boyutu bulunuyor:
 
1. Operasyondan beklenen sonuç nedir?
2. Operasyon sırasında yaşanan gelişmeler nedeniyle işler çığrından çıkar mı?
 
Operasyondan Beklenen Sonuç Nedir?
 
Şu ana kadar anlaşılan operasyona kimlerin katılacağının hemen hemen belli olduğudur. Her ne kadar İngiliz ve Fransız medyasında güçlü bir “cezalandırma” söylemi bulunuyorsa da herkesin hem fikir olduğu ana aktörün ABD olacağıdır. Diğer devletlerin operasyona askeri, lojistik, diplomatik, siyasi ve ekonomik alanlarda destek olacağı görülmektedir. Bu destek beklenen tarzdaki bir sınırlı operasyonun taktik başarısı açısından gerekli olduğu kadar uzun vadeli sonuçlar açısından da önemlidir. Fakat sonuçta operasyonu kimin yapacağı ve onun Suriye konusundaki genel beklentisinin ne olduğu operasyonun ana hedefinin ve detaylarının neler olacağını belirleyecektir. Bu doğrultuda yukarıdaki sorular yeniden değerlendirildiğinde karşımıza çıkan tablo şöyle özetlenebilir:
 
Son 1 hafta içinde yapılan tartışmalar, açıklamalar, bildiriler ve sızdırılanlar planlar gösteriyor ki; olası bir operasyonun asıl amacı Beşar Esad rejimini devirmek ve Suriye’deki iç savaşı taraflardan birisinin kazanmasını kolaylaştıracak şekilde etkilemek değildir. Şu ana değin açıkça Esad Yönetimi’ni “kimyasal silah kullanmaktan dolayı cezalandıracak” yerlerin hedef olarak seçildiği/seçileceği belirtilmiştir. Esad Yönetimi’ni bir daha bu yola başvurmaktan caydırabilmek için olası kimyasal silah tesislerin, silah depolarının, bazı askeri tesislerin ve bazı hükümet binalarının hedef alınacağı ileri sürülmektedir. Ancak bu kadar gürültü koparılarak yapılmış bir operasyonun bu hedeflere ulaşmada başarı getirip getirmeyeceği meçhuldür. Binlerce kişinin ülkede yer değiştirmesi, Lübnan’a gitmesi gibi örneklerin gösterdiği gibi Suriye’deki halk da bir operasyonun yakın olduğuna inanmaktadır. Dolayısıyla Esad Yönetimi’nin en azından yerini değiştirebileceği malzeme, mühimmat ve kritik kişileri hedef tahtasından uzak tutması şaşırtıcı olmayacaktır. Şu ana kadar yürütülen tartışmalardan ve verilen mesajlardan şu sonuç çıkabilir:
 
a. ABD’nin bu operasyondaki taktik ya da stratejik hedefi Esad Yönetimi’ni devirmek değildir. Yani, Esad Yönetimi’nin kritik insanları güvenle yerlerinde oturabilirler. Bu bir anlamda Esad Yönetimi’ne “biz seni yaptığın hatadan dolayı vuracağız ama seni devirme derdimiz yok. Bu nedenle fazla direnme, çatışmanın seyrini değiştirme, operasyon olsun bitsin” mesajı gibi görünmektedir. Çünkü açıkça dile getirildiği gibi ne ABD’nin ne de diğer ülkelerin Esad sonrasında ülkenin nasıl yönetilebileceği konusunda fikir birliği yoktur. Rejim devrilirse yerine nasıl bir rejim kurulabileceği sorusunun net bir yanıtı olmadığı gibi konuyla ilgili uzmanların üzerinde hem fikir olduğu nokta Esad’ın devrilmesinden sonra da istikrarsızlığın hatta iç savaşın farklı ölçülerde devam edeceğidir.
 
b. “Sürpriz faktörünü kullanmıyorum sen de kullanma”: Operasyonun hangi gün başlayacağına kadar tartışmaların detaylandırılması açık bir biçimde ortadan sürpriz faktörünü kaldırmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi ABD ve müttefiklerinin Suriye’deki hedefleri vurmaları sırasında sivil kaybını en aza indirmek istemeleridir. Birkaç yüz sivilin bir seferde öleceği bir hedefin vurulması operasyonu bitirmez ama aleyhte propagandayı güçlendirebilir. Tüm dünyada operasyonun olası hedefleri çarşaf çarşaf açıklanırken o bölgede yaşayan insanların ne kadarının evlerinde oturacağı şüphelidir. Ancak bunun da ötesinde Suriye rejiminin dostları olan ülkelere yönelik bir mesaj olduğu da görülmektedir. “BM’nin dışında bir operasyon olacak, meşruiyetini tartışabilirsiniz ama engelleyemezsiniz. Aradan çekilin, durumu daha da dramatikleştirmeyin, rejimi devirmek gibi bir derdimiz yok. Hatta sular durulduğunda diplomatik müzakereleri başlatmak kolaylaşır. Öyle ya askeri seçenek de kullanıldı ve ondan da sonuç alınamadı. O zaman diplomatik seçenekler masaya yatırılsın…” Sürpriz faktörünü kullanmayan ABD, karşısındakilerden aynısını beklemektedir. Yani, “Suriye ve yakın müttefiklerine ben sana sürpriz yapmıyorum, sen de savaşı başka ülkelere taşımak, şiddetini artırmak ya da benim savaş araç gereçlerime zarar vermeye çalışarak bana sürpriz yapma, beni daha sert bir yanıt vermeye zorlama…”
 
c. ABD hâlâ bir operasyon yürütme konusunda şüpheler taşıyor fakat uluslararası prestij ve caydırıcılık için bu operasyonu yapması gerekiyor. Hatta uzun vadede bu tür bir operasyonun ABD’nin önemli bir endişesini azaltması bile mümkündür. Olayların iç savaşa dönüşmesinden bu yana ABD için en önemli konulardan birisi rejimin devrilmesi halinde kitle imha silahlarının Hizbullah, el Kaide veya diğer kontrol dışı grupların eline geçebilmesi olasılığıdır. Bu operasyonla eğer kimyasal silah tesis ya da depoları vurulabilirse, gelecekte kimyasal silahın el değiştirmesinin yaratabileceği tehditlerden tamamen olmasa da kısmen kurtulabilmek mümkün olabilecektir. Yani olası bir askeri operasyon sadece Obama Yönetimi’nin tatmin etmek zorunda olduğu bir uluslararası kamuoyu beklentisinin ötesinde gerçekçi boyutlar da taşımaktadır.
 
d. Rejimin yanında olan kişilere yönelik mesaj: “Derdimiz rejimin kendisiyle değil lideri ve onun uygulamalarıyladır.” Eğer bombalama sürecinde yaşanan olaylarda Esad zayıflar ve ordu veya diğer kurumlardan bir darbe girişimi ortaya çıkarsa bu kabul edilebilir. Rejimin kilit isimleri hedeflenirse ve bu girişim başarılı olursa rejim dışarıdan müdahaleye maruz kalmadan içeriden çözülebilir. Elbette, Suriye’de sadece Nusayrilerin değil iktidar ile ilişkilerini korumak isteyen grupların da Esad Yönetimi’nin gitmesini bir tehdit olarak gördüğü söylenebilir. Fakat ABD’nin 1990lı yıllarda uygulamalarından, muhalefetin zayıf olduğu ya da parçalandığı bir ülkede rejim içinden gelebilecek ve uzlaşılabilecek olabilecek aktörleri tercih ettiği görülmektedir. Eğer bu operasyonun sürprizi rejimi hedef almayacağız derken kilit isimlerini hedef almak olursa bunun hedefi muhalefetin önünü açmak değil içeriden bir değişim için ortam yaratmak olabilir. Bu olasılığın başarısı tartışmalıdır, fakat geçmişte başka ülkelerde denendiği görülmüştür.  
 
Yukarıda değinilen olgular, bu konuyla ilgili yapılan tartışmalar ve beklentiler bir araya getirildiğinde ABD ve müttefiklerinin olası bir operasyonunun hedefleri, beklentileri ve olası sonuçları itibarıyla 16-19 Aralık 1998 tarihleri arasında meydana gelen “Çöl Tilkisi” Operasyonu’na benzeyeceğini söylemek pek de yanlış olmayabilir. Ancak şu ana kadar yazılanlardan çıkarılacak belki de en temel sonuç şu olmalıdır: Askeri güç bir siyasi stratejiye hizmet ettiği ölçüde “başarılı” sayılabilir. Fakat Brzezinski’nin söylediği gibi ABD’nin Suriye stratejisi “çok iyi saklanmış bir sır” değilse ortada bir strateji falan görünmemektedir. Bu nedenle operasyonunun ne kadar “başarılı” olduğunu ve neye hizmet ettiğini ölçmek mümkün olmayacaktır.
 
Operasyon Sırasında Yaşanan Gelişmeler Nedeniyle İşler Çığrından Çıkar Mı?
 
Yukarıda belirtilmeye çalışılan hususlar aslında medyada çokça seslendirilen görüşlerin detaydan arındırılmış, konuşma diline çevrilmiş ve biraz da basitleştirilmiş bir hali niteliğindedir. Fakat, birinci soruya verilen yanıt kaba bir çerçeve içinde daha net olmasına rağmen ikinci soruya verilen yanıt doğası gereği daha spekülatiftir. Aslında sorunu tanımlamak gayet kolaydır. ABD ve müttefiklerinin operasyonu tek taraflı bir kuvvet kullanımı mı olacaktır? Yoksa karşı tarafın vereceği yanıtın stratejik bir anlamı bulunmakta mıdır?
 
Çizilen tablodan anlaşılan, olası operasyonun tek taraflı bir kuvvet kullanımı olarak cereyan edeceği görüşünün yaygın olduğudur. Bu görüşün görünürde dört temel nedeni bulunuyor: 1. ABD ve müttefikleri karşı konulamaz bir askeri ve teknolojik üstünlüğe sahiptir. Suriye istese de karşı koyamaz. 2. Suriye’nin büyük müttefikleri Rusya ve Çin askeri bir karşılık vermeyeceklerini açıkça beyan ettiler. Dahası, geçmişte kendileri için daha kritik örneklerde (örneğin Rusya-Sırbistan) bile yapmadıkları askeri karşı çıkışı neden Suriye’de sergilesinler. 3. Rusya, zaten yükselecek petrol fiyatları ve Esad Yönetimi’nin operasyondan sonra devam edeceği garantisiyle son tahlilde büyük zarar görmeyecek. Bu nedenle askeri karşılığa gerek yok. 4. Suriye rejimi de olası büyütmeden sıyrılabilmek için olayı büyütmemeli. Bu nedenle saldırıyı sineye çekecektir. Hatta “emperyalist saldırı” altında olduğu iddiası daha güçlü bir iç propaganda aracına dönüşebilecektir.
 
Peki, kısa süreli, sınırlı hedefli ve Beşar Esad’ı devirmeyi amaçlamayan bir operasyonun kontrolden çıkması ve çatışmanın kısa veya uzun vadede yeni ve kontrol edilemeyecek durumlar yaratması ihtimali yok mudur?
 
Bu sorunun anahtarı “misilleme” kavramında yatıyor. Yani “müttefik kuvvetler” operasyonlarını başlattıklarında karşılarında sadece hava sahasını ve vurulacak hedeflerini savunacak bir Suriye ve müttefiklerini mi bulacaklar yoksa karşılık savaşın boyutunu değiştirebilecek nitelikte mi olacak?
 
Beklenti büyük ölçüde Suriye’nin karşılığının savunma pozisyonunu koruyarak mümkün olan en hasarla bu süreçten sıyrılması yönündedir. Bu nedenle savaşı İsrail, Ürdün, Türkiye veya Lübnan’a yayma iradesi gösterme olasılığı düşüktür. Yine de bütün bu ülkelerde tedbirler alınmaya başlamıştır. Bu noktada söylenebilecek şey, Suriye’deki rejimin çatışmadan küçük ya da katlanılabilir hasarlarla ayrılabileceğine inanması halinde çatışmayı genişletmeye çalışmayacağı ve rejimin yaşamasını her şeyin üzerinde tutabileceğidir. Fakat burada çok önemli bir ayrıntı beklenmedik yeni bir durumun ortaya çıkmasına neden olabilecektir.
 
Basında yer alan bilgilerin doğruluğu tartışmalı olsa da, eğer ABD’nin vuracağı yerler uluslararası haber ajanslarının verdikleriyle örtüşüyorsa ya da bunlara yakınsa o zaman operasyonun açıklanan kısa vadeli hedefiyle uzun vadeli sonucu arasında büyük bir fark doğabilir. Çünkü, muhaliflere karşı hava kuvvetleri ve silah-donanım üstünlüğü ve rejimin kendi içinde saflarını sıkı tutabilmesi sayesinde ayakta kalabilen rejim saldırıdan bir anda onu öldürmeyecek fakat uzun vadede yaşatmayacak bir yarayla ayrılabilir. Rejimin önemli silah depolarının, kara birliklerinin ve hava kuvvetlerinin tahrip edilmesi halinde bunları yerine koyması belki aylar alacak belki de hiç mümkün olmayacak olması Suriye rejiminde (ve müttefiklerinde, özellikle de İran’da) büyük bir tehdit algılamasına yol açabilir. Yani, bugüne değin savaşı yürütmesini sağlayan fiziki üstünlüklerini kaybedeceğine olan inancı çatışmayı ilk andan itibaren nitelik değiştirecek bir yöne itmesine neden olabilir. İşte bu herkes için tam bir sürpriz faktörü olacaktır. Operasyonun üçüncü gününde hava kuvvetleri tahrip olmuş, ağır fiziki hasara uğramış ve morali bozulmuş bir durumdaki Esad Yönetimi’nin çatışmayı Suriye dışına yayması istediği yanıtı üretmeyecektir. Dolayısıyla tam bir sürpriz ve çatışmayı beklenen ve planlanın ötesine taşımayı uzun vadede kendisi için tek kurtuluş yolu olarak görürse Suriye rejiminin verebileceği tepki kısa süreli ve dar kapsamlı operasyonu beklenmedik yerlere sürükleyebilir. Bu tür bir karşılığın hangi devlet ya da devlet dışı aktörlerin yardımıyla nerede, nasıl ve ne zaman olabileceğine ilişkin onlarca spekülasyon yapılabilir. Ancak şu noktada buna girilmeyecektir. (belki sonraki yazıda ele alınabilir) Fakat rejim sert ama kısa süreli bir fırtınadan sonra ayakta kalabileceğine inanırsa o zaman hayatta kalmayı temel alan bir stratejik tavır belirleyebilir.