Telafer’in Düşmesi ve Türkmenlerin Durumu

Irak’ta ABD işgali ve sonrasında ortaya çıkan çatışma durumunun belki de en çok iz bıraktığı yerlerden biri olan Musul’a bağlı ve Türkmenlerin en yoğun olarak yaşadığı Telafer ilçesi, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Irak’ta 6 Haziran 2014’te önce Musul ve daha sonra Kerkük’ün bazı bölgeleri ile Selahaddin (Tikrit), Diyala ve Anbar’da kontrol alanları yaratarak, Bağdat’a doğru yönelmesinin ardında, beklenen bir operasyonla IŞİD’in eline geçmiştir. Telafer 2004-2005 ABD saldırılarından sonra en büyük facialardan birini daha yaşamaya başlamıştır. Telafer ve çevresinde IŞİD kontrolü sağlarken, halk büyük oranda Telafer’den göç etmiştir. Mevcut durum itibariyle Irak ordusu Telafer’e hava operasyonları düzenlemektedir.

 

Böylece bir yandan IŞİD terörü, diğer yandan Irak ordusunun hava operasyonlarının da yerleşim yerlerini hedef alması nedeniyle Telafer yeniden çökmektedir. Yaklaşık 510 bin nüfusu olan Telafer ilçe merkezinin yanı sıra Rabia, Zummar ve İyaziye nahiyelerinden oluşan Telafer’de yaklaşık 230 binlik merkez ilçe nüfusunun tamamını Türkmenler oluştururken, İyaziye nahiyesinin merkezinde de Türkmenler yaşamaktadır. Bununla birlikte Zummar ve Rabia ile çevre köylerinde de Türkmen nüfus bulunmaktadır. Telafer ilçe nüfusunun yüzde 70’den fazlasını Türkmenler oluştururken ilçe merkezi dışında Arap, Kürt, Yezidi ve Gergeriler de yaşamaktadır.  Bugün itibariyle IŞİD’in hedefinde olan bölge Telafer ilçesinin merkezidir. Bu anlamıyla IŞİD’in operasyonunda sadece Türkmenler hedef alınmıştır.

 

Bilindiği gibi IŞİD’in bu operasyonundan önce de Telafer şiddetten uzak kalmamıştır. Irak’taki etnik ve mezhepsel ayrışma Telafer’e de olumsuz olarak yansımış ve kentte çatışmalar yaşanmıştır. Özellikle El-Kaide ve bağlantılı örgütler, Telafer topraklarını kullanarak bir geçiş noktası oluşturmak amacıyla Telafer’i baskı altına almış ve burada çatışmalar yaşanmıştır. Bunun üzerine Telafer’deki güvenliği yeniden tesis etmek ve Irak’ta ABD tarafından kurulan yönetimin burada da hâkimiyet sağlamasına imkân vermek amacıyla Irak’ta ABD öncülüğünde kurulan çokuluslu güçlerle birlikte peşmergelerden oluşan birlikler 9 Eylül 2004 tarihinde “Kara Tayfun” adıyla kentin güneyinden itibaren bir operasyon başlatılmıştır. Operasyonlar nedeniyle burada yaşayan Türkmenlerin önemli bir bölümü şehri etmek zorunda kalmış ve Telafer’de tam bir kaos ortamı oluşmuştur. Amerikan birlikleri ve peşmergeler tarafından yürütülen operasyonlara gerekçe olarak; “Mukteda El Sadr’a bağlı güçlerin, Suriye üzerinden Irak’a girmeye çalışan yabancı savaşçıların, Felluce’den kaçan bazı direnişçilerin ve El-Kaide bağlantılı olduğu bilinen Ensar El İslam militanlarının Telafer’e girmesi” gösterilmiştir. Bu operasyon 5 gün sürmüş, daha sonra ABD askerleri şehrin dışına çıkmıştır. Bu sırada Musul ve Felluce’deki Sünni direnişinin büyümesi etkili olmuştur. Ancak geçen bir yıllık süreçte terörist gruplar yeniden Telafer’de yoğunlaşmaya başlamış ve ABD, Irak güvenlik güçleriyle birlikte 2005’in Eylül ayında “Hakların İadesi” adıyla yeniden büyük bir operasyon daha düzenlemiştir. Bu operasyonlar sırasında da halkın neredeyse yüzde 70’inin Telafer’i terk ettiği söylenmektedir. Operasyonlar sonrasında Telafer’e yerleşen çatışma dinamiği Şubat 2006’da Samarra’daki Askeriye Türbesi’nin vurulması sonrasında Irak’ta mezhepsel gerginliğin artmasıyla daha da yükselmiş ve Telafer’de de mezhepsel bir gerginlik baş göstermiştir. Nitekim Telafer’deki çatışma ortamı 2009 yılına kadar son derece yüksek bir seviyede seyretmiş ve 2004-2009 tarihleri arasında Telafer’den ayrılan pek çok aile Telafer’e dönememiştir. 2009’dan sonra Irak’taki mezhepsel gerginliğin de tansiyonunun düşmesi, Telafer’deki aşiretler arasındaki anlaşma ve Türkiye’nin Telafer aşiretlerini bir araya getirme çabaları olumlu sonuç vermiş ve Telafer’deki şiddet eylemlerinde belirgin bir azalma yaşanmıştır. Ancak Telafer’deki mezhepsel gerginlik süreklilik arz etmiş ve buna bağlı olarak Telafer şehir merkezi iki bölgeli bir yapıya kavuşmuştur. Buna rağmen uzun süreden beri Telafer’de çatışma yaşanmaması ve güvenliğin nispeten iyi olması Telafer’i rahatlatmış ve 2004-2005 operasyonlarıyla birlikte mezhepsel gerginliğin yarattığı çatışma nedeniyle Telafer’den başka yerlere göç edenler yeniden dönmüştür.

 

Buna rağmen Telafer hep baskı altında kalmıştır. Bu baskıdaki en büyük pay Telafer’in stratejik konumunun getirisi olarak Irak’taki etnik ve mezhepsel ayrışmanın etkisiyle birlikte Irak merkezi hükümeti ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasındaki mücadele ve Suriye’deki olayların yansımaları şiddet ve çatışma yaşanmasa bile Telafer’deki gerginliği yüksek seviyede tutmuştur. Bu noktada Irak’taki bütün etnik ve dini grupların Telafer üzerindeki hesapları etkili olmuştur. Kürtler, IKBY sınırları ile hakim konumda oldukları Sincar bölgesinin birleşmesi için engel bir tampon görevi gören Telafer üzerinde baskı oluştururken, bu bölge Irak merkezi hükümet ve IKBY arasındaki idari, siyasi ve enerji üzerindeki tartışmanın da parçası olmuştur. Aynı zamanda Telafer Irak merkezi hükümetinin Sünniler ve özellikle Musul üzerindeki baskısının yansımalarını üzerine çekmiş, Telafer’de yaşayan halk bu kamplaşmanın bir parçası haline gelmiştir. Ocak 2014’te Irak Bakanlar Kurulu tarafından Telafer’in il olmasına ilişkin alınan karar bu durumun en iyi örneği olmuştur. Daha önce Telafer’deki Sünni Türkmenler, Telafer’in il olmasını talep ederken, Irak merkezi hükümetinin Musul’a baskısı nedeniyle aynı baskıdan çekindikleri için, Telafer’in il olmasına karşı çıkmış, daha öncesinde Telafer’in il olmasına karşı çıkan Şii Türkmenler ise Irak merkezi hükümetinden güç alarak Telafer’in il olmasını ısrarla savunmuştur. Suriye olaylarından sonra da Telafer yeniden gündeme gelmiş ve Suriye’ye savaşmaya giden silahlı unsurların Telafer yolunu kullandıkları iddiaları ortaya atılmıştır.

 

Bugün Telafer yeniden IŞİD’in baskıyla gündeme gelmiştir. IŞİD, Musul’u ele geçirdikten kontrol alanını genişletmek ve Suriye sınırında olan Telafer’den sınır geçişkenliğini de sağlamak için Telafer’i ablukaya almış ve 14 Haziran’dan itibaren 2 gün süren havantopu saldırılarına başlamıştır. IŞİD’in girdiği illerin yanı sıra Telafer’den de ordunun çekilmesiyle birlikte Telafer halkından oluşan yerel polis ve halk kendi güvenliğini sağlamaya girişmiş, bu sırada Telafer’in güvenliğinin sağlanmasına peşmergelerin de yardım etmesi için IKBY ile de Telafer’in önde gelen aşiretleri ve yetkilileri görüşmeler yapmıştır. Peşmergeler, Telafer halkının silahlarını kendilerine teslim etmesi ve Telafer merkezine de girilmesi ön koşuluyla Telafer’in güvenliğinin sağlanmasını kabul etse de Telaferliler silahlarını peşmergelere teslim etmeyi ve peşmergelerin Telafer’in içine girmesini istememiş ve bir anlaşma sağlanamamıştır. İki gün içerisinde IŞİD’in baskısını arttırmasıyla direnen Telafer halkı dayanamamış ve Telafer büyük oranda IŞİD’in eline geçerken, Telafer halkının neredeyse tamamı Telafer’i terk etmiştir. Özellikle Sincar, Rabia ve IKBY kontrolündeki bölgelere yönelen Türkmenler büyük bir facianın eşiğindedir. Zira özellikle Telafer dışındaki Rabia ve Sincar da IŞİD’in baskısı altındadır. Ayrıca IKBY kontrollü geçiş sağlamak istediğinden Telaferli Türkmenler IKBY’ye girmekte zorlanmaktadır. Bununla birlikte ne Sincar ne de Rabia Telafer’den kaçan nüfusu kaldırabilecek kapasiteye sahip değildir. Nitekim Türkmenlerin göçü nedeniyle büyük bir insani dram yaşanmaya başlamıştır. Yaz mevsimi nedeniyle Irak’taki hava sıcaklıklarının son derece yüksek seyretmesi de Telafer’den kaçan Türkmenleri olumsuz yönde etkilemektedir. Su, yiyecek, ilaç ve barınacak yer gibi temel ihtiyaçların sağlanması yönünde zorluklar yaşandığı söylenmektedir. İnsanlar cami ve okul gibi binalara sığınmaktadır. Ancak bu önlemlerin geçici olduğu düşünüldüğünde kalıcı çözümler üretilmesi gerekmektedir. Bu noktada Telafer’deki Türkmen halkı Türkiye’den büyük bir beklenti içerisindedir. Burada IKBY ve uluslararası kurum ve kuruluşların da yardımının sağlanması önemlidir. IKBY, Suriye’nin Kürt bölgelerinden göç eden Kürtlere yarattığı imkanlar doğrultusunda Türkmenlere de kucak açmalıdır. Bu bir anlamda IKBY için de bir güven testi olacaktır. Türkiye, Musul konusunda yaşadığı problemlere rağmen, Türkmen göçü konusunda bir strateji geliştirmeli, gerekirse Telaferli Türkmenlerin Türkiye’ye getirilmesi çalışmalarına başlamalıdır. Irak’ta yaşanan insani dramın yanı sıra Türkmenlerin zor durumda olması soydaşlık sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. Türk kamuoyunun da bu hassasiyeti dikkate alarak, Telafer konusunda ulusal ve uluslararası düzeyde adım atılmasını sağlayacak bilinci yaratması gerektiği düşünülmektedir.