Türkiye-Irak Arasındaki Güvenlik Diplomasisi Nasıl Okunmalı?

Türkiye-Irak ilişkileri son dönemde oldukça yoğun bir diplomasi trafiğine şahit oluyor. Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın’ın ardından; Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak, beraberindeki heyetle Irak’a yönelik Bağdat ve Erbil’i kapsayan geniş bir ziyaret düzenledi. Ayrıca 13 Şubat 2024 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dünya Hükûmetler Zirvesi vesilesiyle bulunduğu Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Mesrur Barzani ile de bir görüşme gerçekleştirdi.

Hatırlanacağı üzere Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da göreve gelmesinin hemen ardından 22-24 Ağustos 2023 tarihleri arasında Bağdat’a ve Erbil’e gitmiş ve belki de bugüne kadarki en kapsamlı ziyaret ve görüşme trafiği yaşanmıştı.

Mevcut durum itibarıyla da bu ziyaretin Irak ve Irak’taki aktörlerle ikili ve çok taraflı etkin ilişkilerin kapısını yeniden araladığı görülmektedir. Zira sadece Türkiye’den Irak’a yapılan ziyaretler değil, Irak’tan Türkiye’ye yapılan ziyaretler de söz konusudur. Bu noktada iki ülke ve aktörler arasındaki temasların sıklaştığı görülmektedir. Son dönemde özellikle 7 Ekim’den sonra başlayan Hamas’ın İsrail saldırısının ardından İsrail’in Gazze merkezli başlattığı insanlık sınırlarını aşan boyutlara varan operasyonları sonrasında, bölgedeki güvenlik odaklı gelişmelerin daha fazla ön plana çıktığını söylemek mümkündür. Türkiye ve Irak arasındaki görüşme trafiğinin de bu odak üzerinden yürüdüğü görülmektedir.

Yaşar Güler ve beraberindeki heyetin görüşme trafiği de dikkate alındığında güvenlik odağının sadece ikili ilişkiler açısından değil, bölgesel güvenlik dinamikleri ve Irak’ın ülkesel güvenliğini de kapsadığını söylemek yanlış olmaz.

Bu noktada Ankara-Bağdat-Erbil üçgeninde;

-              Terörle mücadele ve PKK’nın Irak’taki varlığı,

-              Sınır güvenliği,

-              Süleymaniye merkezli gelişmeler ve KYB-PKK ilişkisi,

-              İran’ın Erbil’e yönelik saldırıları,

-              Şii milis grupların ABD ve diğer ülkelere yönelik tehdit, saldırı ve eylemleri,

-              IŞİD Karşıtı Uluslararası Koalisyon’un geleceği ve statüsü,

-              ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesine yönelik tartışmalar,

-              Türkiye ve Irak arasında olası bir yeni güvenlik anlaşması,

-              Kalkınma Yolu Projesi ve projenin güvenliği,

-              Gazze’deki gelişmeler başta olmak üzere çok taraflı güvenlik denklemi çerçevesinde görüşmelerin yürütüldüğü görülmektedir.

Bu çerçevede Ankara-Bağdat-Erbil arasındaki üçlü diyalog oldukça önemlidir. Yapılan görüşmelere bakıldığında herhangi bir kesim ya da kurumun dışarıda bırakılmamasına gayret edildiği ve Irak’taki farklı güvenlik yapılarına karşı PKK tehdidinin net bir biçimde aktarıldığı ortaya çıkıyor. Irak tarafının ise PKK’ya karşı algı düzeyinin Türkiye ile paralel hâle gelmeye başladığı görülüyor. Başka bir ifade ile şimdiye kadar PKK’yı resmen bir terör örgütü olarak ilan etmeyen Irak’ın, PKK’ya karşı tehdit algılama düzeyini yükselttiğini söylemek mümkün. Türkiye ve Irak arasında, İran ile Irak arasında yapılan anlaşma gibi özellikle sınır güvenliğini sağlayacak şekilde ortak bir güvenlik anlaşması arayışı göze çarpıyor. Bu anlaşmanın ortaya çıkması hâlinde bir kazan-kazan durumu da oluşacak.

Her ne kadar Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yönelik askerî operasyonları Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşması’nın 51. maddesine bağlı olarak “meşru müdafaa” hakkı ve Irak’la yapılan ikili anlaşmalara dayansa da zaman zaman siyasi olarak Irak’tan çatlak sesler duyuluyor. Bu bağlamda yapılacak yeni bir anlaşma, bu çatlakların giderilmesini sağlayacağı gibi Irak hükûmetini de rahatlatacak ve iş birliğini hukuki bir zemine oturtacak.

Hâlihazırda Erbil ve Duhok’ta gücü elinde bulunduran KDP, PKK’nın hareket alanını oldukça kısıtlamış durumda. KDP’nin aldığı önlemler nedeniyle zaman zaman PKK, KDP’ye bağlı güçlere yönelik saldırılar da düzenliyor. Ankara-Bağdat-Erbil hattında yapılacak bir anlaşma ve üçlü bir mekanizma terörle mücadelede oldukça etkili olacak. Ancak burada ritmi bozan en önemli faktör, Süleymaniye merkezli gelişmeler doğrultusunda KYB-PKK ilişkisi. Bu anlamıyla PKK’nın, Irak Kürt siyasetindeki uyumu ve iş birliğini de baltaladığını söylemek yanlış olmaz. KYB ve PKK arasındaki ilişki, Ankara-Bağdat-Erbil arasında güçlü bir mekanizma ve iş birliğinin ortaya çıkmasını engelliyor. Ancak bu sadece güvenlik iş birliği konusunda ortaya çıkacak mekanizmanın önünde engel değil, aynı zamanda KYB açısından da önemli bir problem. Zira son dönemde özellikle Bağdat’ın PKK’ya karşı önemli adımlar attığı görülüyor. Bu noktada KDP ile rekabette sırtını Bağdat’ta dayayan KYB’nin, Ankara-Bağdat-Erbil üçgenindeki yakınlaşmadan dolayı köşeye sıkışmaya başladığı da görülüyor. Zira Türkiye’nin Süleymaniye’deki KYB-PKK iş birliğine karşı açık sert tavrı da bu konuda KYB açısından zorlayıcı bir süreç. Buradan hareketle KYB ya tavrını değiştirecek ya da yalnızlaşmayı seçmek zorunda kalacak.

Bu makale 15 Şubat 2024 tarihinde Rudaw web sitesinde “Türkiye-Irak arasındaki güvenlik diplomasisi nasıl okunmalı?” başlığıyla yayımlanmıştır.