Türkiye, İran, Suriye, Kürtler: “Ortadoğu’da Güç Dengeleri”

Çetiner Çetin, Gazeteci - ORSAM Danışma Kurulu Üyesi
Tunuslu Abu Azizi’nin kendi bedeniyle yaktığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki tarihi ve stratejik değişim ateşi, bir anda Arap halklarının değişim ve özgürlük arayışına dönüşürken, Türkiye, İran, Suriye ve Kürtler bağlamında gelişen güç dengeleri, Ortadoğu’nun yeni siyasi perspektifini oluşturabilmek için adeta satranç oyununa dönüştü. Esat sonrası Suriye’de oluşacak yönetim konusunda farklı ajandalarla harekete geçen Ankara ve Tahran, Irak’taki yönetim krizinin çözümünde de farklı diplomatik argümanlarla hareket ediyorlar. ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından ülkede siyasi aktörlerin birbirleri üzerindeki siyasi ve fiziki güç gösterileri gerginlikleri giderek derinleştirirken, ABD ve Türkiye’de görüşmeler gerçekleştiren Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Irak’taki siyasi krizin devam etmesi durumunda referandum kartını çıkarmaya hazır olduğunun açık bir dille ifade etti. Mesud Barzani'nin Ankara temaslarının ardından önümüzdeki hafta içinde Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani Ankara'ya gelecek. Türkiye bölgede inisiyatifi ele alma çabasını sürdürecek.
 
Gücünü bugüne kadar büyük ölçüde İran’dan alan Irak Başbakanı Nuri El Maliki, Türkiye hakkındaki suçlayıcı ve eleştirel açıklamalarının hemen ardından, Türkiye’ye yakınlığı ile bilinen Sünni kökenli Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi ve Sünni kökenli Başbakan Yardımcısı Salih El Mutlak’a yönelik başlattığı suçlayıcı açıklamaları bir adım ileriye götürerek, Haşimi hakkında tutuklama kararı çıkarttırdı. Geçtiğimiz ay Bağdat’ta yapılan Arap Birliği zirvesi öncesinde Nuri El Maliki’nin, Arap dünyasına karşı tek muhatap görüntüsü vermek için, hazırlık komitesi yetkilileri ile gizli pazarlıklar yaptığı iddiaları ve Maliki’nin Barzani’nin Arap olmadığı için, Bölge Başkanı olarak değil, siyasi liderler statüsünde konferansa davet edilmesi yönünde pazarlıklar yaptığı Kürt yetkilileri oldukça kızdırdı. Arap Birliği Maliki’nin çabalarını boşa çıkardı ve Barzani Konferansa,“Kürdistan Bölge Başkanı” statüsü ile davet edildi. Ancak, Barzani ABD temasları nedeniyle konferansa katılmadı. Zira Barzani, son zamanlarda Maliki ile yaşanan gerginliklerden dolayı Bağdat’a gitmiyor. Irak Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı Fereç El Haydari’nin geçtiğimiz ay Maliki’nin talimatı ile evinden alınarak tutuklanması Kürtlerle, Maliki arasındaki krizi daha da derinleştirecek bir olay haline dönüştü. Kürt kökenli Fereç El Haydari’nin Maliki’nin Kanun Devleti Koalisyonu milletvekili Hanan El Fatlawi’nin suç duyurusu üzerine gözaltına alınması Kürt cephesinde düşündürücü bir gelişme olarak değerlendirildi.
 
Barzani ile Maliki arasında uzun zamandan bu yana devam eden kriz çözümsüzlüğünü korurken, Barzani, Maliki’yi devirme stratejisini uygulamaya koymuş durumda. 2010 yılında gerçekleştirilen seçimlerin ardından uzun süre tarafların anlaşmaması nedeniyle Irak’ta hükümet kurulamayınca, hükümetin kurulması için tüm tarafları Erbil’e toplayan Barzani, başbakanlık koltuğuna oturması için destek verdiği Maliki’nin ülkedeki idareyi tek başına ele geçirme çabalarına dur deme arayışında. Barzani, Irak’taki önemli siyasi aktörlerle bir araya gelerek Maliki’yi devirmeye düşünürken, ülkedeki diğer siyasi, etnik ve mezhep gruplarının da desteğini arkasına almış durumda. Erbil kulislerinde, Barzani’nin gerekli iç ve dış siyasi desteği arkasına aldığı belirtiliyor.
 
Başbakanlık koltuğu için, Barzani’nin Irak siyasetinde en etkin ve en önemli siyasi aktörlerinden Mukteda El Sadr’ın grubundan bir ismin Başbakanlık koltuğuna oturmasına yeşil ışık yaktığı belirtiliyor.
 
Mesut Barzani’nin ABD temalarının ardından Türkiye’ye geldiği günlerde, Türkiye’yi düşman ülke olarak nitelendiren Maliki, Türkiye karşıtı söylemlerini keskinleştirirken, o günlerde Tahran’a giderek mesaj vermek istedi. Ancak, Kürtler Maliki’nin Tahran ziyaretini çok farklı bir boyutta okuyarak, iç siyasi dengeleri harekete geçirmeye başladılar. Zira Maliki’nin geçmiş İran ziyaretlerinin aksine, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat ve Dini Lider Hamaney ile yaptığı görüşmelerde geçmişteki teamüllerin aksine “kravatlı” görüntü vermesi, Erbil’de, “İran, Maliki’ye kravatını artık Tahran’da çıkarma, Bağdat bizim ama sen bizim değilsin” mesajı olarak okundu. Erbil’in yaklaşımı, İran’ın artık Maliki’yi desteklemediği aksine alternatifinin Şii olması durumunda sürece destek vereceği yönünde.
 
Kürtler Bağımsızlık Sürecini Nasıl Okuyor?
 
Irak Kürt yönetimi kontrolündeki topraklarda gelişen milliyetçi ve bağımsızlıkçı söylemi ve kamuoyu baskısını bir kenara bırakırsak, Erbil için bağımsızlık ilanı iki noktada çok önemli. Birincisi devrim yapmış bir siyasi otorite olan KDP-KYB koalisyonunun karizması her geçen gün rutinize oluyor. (Siyaset biliminde ifade edilen, “Devrim karizması” üzerinden değerlendirildiğinde, devrimi yapanların toplum üzerindeki karizmaları bir süre sonra rutinize olur.) Bağımsızlığı Kürtlere hediye eden hükümet, 1991’de Irak ordusunu Erbil’den çıkardığı zamanki karizmasına kavuşacak ve bu iç politikada rakiplerine karşı fevkalade güçlü bir koz olacak.
 
İkinci nokta olarak milliyetçi pragmatizm söylenebilir. Bağdat’a karşı siyasi ve ekonomik zaferler kazanan Erbil, bu zaferlerin neticelerini yine Bağdat ile paylaşmaktan kaçınacaktır. Bugün Bağdat hükümetinin Erbil’e güçlü yaptırımlar uygulama kabiliyeti henüz yok. Açıkçası özellikle Bağdat hükümetinin iktidarda kalabilmek için İran desteğine ihtiyaç duyması otomatik olarak Bağdat hükümetini Batı devletleri kulübünden uzaklaştırıyor. Böylece görece güçlü bir Batı müttefiki olan Erbil’in Irak içindeki gücünü dengeleyebilmek bile Bağdat için imkansızlaşıyor. Bunu özellikle Erbil’in Irak Anayasasının sorunlu bölgeleri ilgilendiren 140. Maddesi ile çözüme kavuşması öngörülen ihtilaflı bölgelerin büyük kısmında asker bulundurması, diğer kısımlarda geçen Temmuz’da olduğu gibi askeri manevralar yapabilecek kadar cüretli davranması ve bu bölgelerin bir kısmını ‘de facto’ bir biçimde kendi kontrolünde tutması ile teyit edebiliriz.
 
Lakin bu sürecin ne kadar böyle devam edeceği belirsiz. ABD’nin çekilmesi ile beraber Bağdat yeni bir değişim sürecinde ve bu sürecin sonunda Erbil’e askeri, siyasi ya da ekonomik yaptırım uygulama yeteneklerini ne kadar geliştireceği belirsiz. Bu ihtimali geciktirecek politika ise Erbil’in son iki yıldır yavaş yavaş ördüğü bağımsızlık siyaseti. Yani sürecin Bağdat’ı Erbil’i dengeleyebilecek bir güce ulaştırması ihtimaline karşı Erbil’in Bağdat ile bağlarını koparması planı Erbil’in masasında. Kaldı ki şu an için Erbil’in işler vaziyette kırktan fazla petrol arama ve çıkarma projesi var, yakın gelecekte bunun çok daha artması öngörülüyor. Tüm bu projelerin Irak hukukuna aykırı olduğu göz önünde bulundurulursa, Erbil’in petrol faaliyetlerini Bağdat’ı karşısına alarak ne kadar daha etkin yürütebileceği muamma. Tüm bu gelişmeler Erbil’i kendi kaynaklarını kendisi kullanan ve dünyayla kendi başına ilişkileri olan bir konumu yakalama çabasına itiyor ki bu da bağımsızlığa karşılık geliyor.
 
Ankara’nın çekincesini ise “Mahabad etkisi” diye özetleyebiliriz. 1946’da İran’ın Mahabad şehrinde on bir ay yaşayabilmiş Kürdistan Cumhuriyeti’nin tüm Kürtlerin zihinlerine domino etkisiyle bağımsızlık ve kendi kaderini tayin hakkı fikrini yaymış olması Irak Kürt bölgesinin olası bağımsızlığının da aynı etkiyi yapabilmesi korkusunu yaratıyor. Lakin Erbil’in özellikle diplomatik ilişkilerinde varmış olduğu seviye ve Türkiye ile çok güçlü ekonomik ilişkileri Türkiye’nin domino etkisi endişesiyle Erbil’in bağımsızlığını engelleyecek girişimlerde bulunmasını engelleyebilir. Fakat bu, Mahabad etkisi teorisinin Türk dış politikasından çıkarıldığı anlamına gelmiyor. Aksine Türkiye yeni süreçte bu etkiyi Irak’ta karşılamak yerine kendi sınırları içinde karşılama yoluna yöneliyor. Yeni Türk politikasında Kürtlerin bağımsızlığına yer var ama bu bağımsızlığın Türkiye ve bir bakıma Suriye’ye etki etmesine yer yok.
 
ABD’de Cumhuriyetçilerin iktidarda olduğu süreçte, Irak’ın üç parçaya bölünmesi gerektiğini savunan ve konuyu ABD senatosunda tartışmaya açan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, başkan yardımcılığı koltuğuna oturduktan sonra kendi ajandasını bir kenara bırakıp, ABD’nin politikaları üzerinden Irak siyasetini şekillendirme çabası içinde oldu. Mesud Barzani’in ABD temasları sırasında dillendirdiği bağımsızlık söylemine, ABD yönetiminden açık destek çıkmadı. ABD Başkanı Obama, Barzani ile yaptığı görüşmelerin bir gün sonrasında Maliki’yi arayarak Barzani ile yapılan görüşmeler hakkında bilgi verdi. Maliki’nin tedirginliğinin giderilmiş olması dikkate alınması gereken bir durum. Kulislerde, Barzani’nin bağımsızlığı ötelemenin karşılığında, Maliki’ye savaş uçaklarının verilmemesi sözü aldığı belirtiliyor.
 
Kürtlerin bağımsızlığı konusunda İsrail tarafında entelektüeller dışında resmi tartışmalar yapılmıyor. Bu nedenle İsrail’in tutumu ile ilgili olarak sadece yorum yapılabilir. En başta olası bağımsız devletin içyapısını değerlendirmek gerek. Bugün dünyanın edindiği intiba Irak Bölgesel Kürt yönetiminin Ortadoğu’nun İsrail ve Türkiye’den sonra üçüncü demokrasisi olacağı. Laik bir toplum yaratılacağını ve bu laik toplum ve devletin Ortadoğu’da hızla gelişen Müslüman demokrasi konseptinin çok da dışında olmayacağını ön görmek zor değil. Böylece muhtemel devletin bölgedeki Arap ve İslamist hegemonyadan yeni bir kopuş olacağını söyleyebiliriz. Özellikle İsrail açısından düşünülünce Irak’taki Kürt toplumunda Arap toplumların tersine anti-Semitik yönelimlerin çok az olduğu gerçeği ortada. Öte yandan gelişen Kürt bölgesi Körfez ülkeleri gibi Batı dünyası ile sadece ekonomik ilişkileri olan bir devletten çok öte, çok güçlü kültürel ilişkiler de geliştirdiği gözlemlenen bir yapı. İsrail’in Batı kültürü ve medeniyetine dahil bir ülke olduğu düşünülünce gelişen Kürt bölgesi bu açıdan da Ortadoğu’daki devletlere bir ek devletten çok İsrail için Ortadoğu’daki farklı devletlerden biri olarak görülebilir. İsrail’in Irak Kürt bölgesinin bağımsızlığını savunan bir açıklaması olmadığı gibi bunun tersini söyleyen bir açıklaması da yok. Birçok Arap devletinin ve Arap entelektüellerin Erbil’in bağımsızlığına karşı duran bir çizgileri olduğunu akılda tutarak İsrail’in de bir Ortadoğu mensubu olarak Erbil için farklı devletlerden biri olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
 
Barzani’nin Ankara Temasları ve Mesajları
 
Irak Kürt yönetimi, Türkiye ile terör örgütü PKK arasında yürüyen çatışma sürecinde, Türk tarafına verebileceği mesajların üst limitini doldurmuş bulunuyor. Erbil hükümetinin teknik ve siyasi kabiliyetleri bu meselede daha ileri mesajlar vermek için yeterli değil. Erbil hükümeti bir federal bölge yerine bağımsız devlet olmuş olsaydı da verebileceği mesajların sınırı neredeyse aynı olurdu.
 
Özetlemek gerekirse, Erbil hükümeti kendi başına, PKK ile sıcak savaşı teknik ve siyasi nedenler ile göze alamaz. Teknik nedenler çoğunlukla askeri koşulsuzluklar olarak söylenebilir. Kandil’in eşsiz konumu ve Erbil hükümetinin Bağdat ile fiilen soğuk bir savaş yaşadığı ikinci cephenin yani Kerkük – Hanekin cephesinin açık olması askeri olarak bu tür bir savaşı imkansız kılıyor.
 
Öte yandan, Türkiye ile ortak operasyonlar ihtimali Erbil’in bugünkü siyasi konumunu bir daha geri gelmemek üzere yerle bir edebilecek potansiyele sahip. En esas neden olarak, Erbil hükümetinin bugün dünya Kürtleri için en önde gelen kutsal değerlerden biri olması ve böylece başka Kürtlere karşı Kürtlerin henüz hiçbir şekilde dost olarak tanımadıkları Türkiye ile ortak bir hamleye kalkışması Erbil’in asıl gücünü aldığı Kürt diasporasının desteğini yok edecek olması sayılabilir. Erbil hükümetinin Ankara ile dostluğu reel politik eksenli bir ilişkiden dost iki ülke seviyesine henüz varmış değil. Bunu Erbil’de ve Ankara’da sıradan birkaç insanı çevirip ilişkiler hakkında sohbet ederseniz çok rahat teyit edebilirsiniz. Bu nedenle Erbil’in somut anlamda Türkiye ile askeri birlikteliklerinin olmasının ihtimali dahi KDP-KYB koalisyonuna karşı hızla güçlenen muhalefeti iktidara bile taşıyabilir. Ayrıca eklenmeli ki Erbil’de yükselen muhalefet için Türkiye’nin karadan Kuzey Irak sınırını geçmesi KDP-KYB koalisyonuna karşı kullanılabilecek tehlikeli bir siyasi kart. Türkiye’nin olası bir sınır ötesi operasyonu Erbil’in özellikle Batı dünyasına verdiği güven ve istikrar mesajını da riske etme potansiyeline de sahip.
 
Ancak, Erbil’in PKK ve Türkiye’deki Kürt siyasi hareketine vereceği mesajlarının sınırı henüz dolmuş değil. Erbil’in izlediği denge siyasetinde Türk – İran – ABD dengesi kadar önemli bir başka ayak özellikle Türkiye’de yaşayan Kürt kamuoyu. Bunu Kürt etik değerleri ile açıklamak mümkün olduğu kadar Erbil’in bölge devletleri için yükselen öneminin Irak parçası dışında yaşayan Kürtler arasındaki karizması ile açıklamak da mümkün. Erbil için bu karizmayı kaybetmek stratejik öneminden yitirmek anlamına gelecektir. Zira Barzani Ankara dönüşü Erbil’de yaptığı bir konuşmada, “bu topraklarda Kürdün Kürtle bir daha savaşı olursa ben bu toprakları terk ederim” sözleri önemlidir.
 
Mesut Barzani’nin sembolik kişiliği sebebiyle hem Türkiye hem PKK dışı Kürtler Mesut Barzani’nin “kendi taraflarında” olduğu mesajını vermek isteyeceklerdir. Mesut Barzani’nin son ziyaretindeki mesajda bu doğrultuda okundu. Kürtler arasında gelişen yeni siyasi bir özellik yüzlerini Ankara’dan Diyarbakır’a oradan da Erbil’e çevirmeleridir. O nedenle Barzani’nin Erbil’e döner dönmez PKK ile muhtemel bir savaş bağlamında sarf ettiği “bağımsızlıktan başka hiçbir neden için bu defa Kürt gençlerinin kanının akmasına izin vermeyeceğim” sözü Türkiye’de söylediği “PKK sonuçlarına katlanır” sözünden daha etkili oldu. Bu biraz da Kürtlerin hissiyatına uygun bir söylem olmasına bağlanabilir. Şunu göz önünde bulundurmak gerekir ki sadece Türkiye Kürtleri değil, Erbil’deki Kürtler de Barzani’nin PKK ile ilgili söyleyeceklerinde hislerine uygun cevaplar arıyorlar. Uzun sürmüş PKK – KDP – KYB savaşlarının Kürtler arasında kan davasına dönüştüğünü düşünerek yapılan hiçbir analiz bu karmaşık duygusal ilişkileri açıklamaya yetmeyecektir. Erbil hükümeti Ortadoğu’nun gelişen demokrasilerinden biri olarak kendi kamuoyunu çok dikkate almaya mecbur ve bu toplum hem savaş yorgunu hem de aynı dili konuştukları insanları öldürmekten yorgun. Bu nedenle gelişen arzu bu sorunun savaşsız çözülmesi yönünde ağırlık kazanıyor.
 
Petrol Sorunu
 
Özellikle Exxon Mobil gibi devletlerle yarışan büyük firmaların Irak Kürt bölgesinde bulunması birkaç yıl önce Erbil’in gerçekleşmesi için çaba harcadığı ABD’ye ait askeri üslerin Kürdistan bölgesinde kurulması projesinden çok daha etkin bir öneme sahip. Erbil bugün bu denli büyük firmaların ordulardan çok daha güçlü güvenceler ve siyasi/ekonomik gelişmeleri getireceğini bilerek davranıyor.
 
Petrol şirketlerinin Bağdat ile ilişkileri yakma noktasına kadar gelerek Kürt bölgesinde yatırım yapmaları aslında Erbil hükümetinin batıya verdiği güvenin meyveleri. Ne uluslararası petrol firmalarına ne de batılı devletlere Erbil’in beş yıl önce bu denli güven verdiğini söyleyemeyiz. Bu kadar büyük yatırımlar ve siyasi kararlar iddia edildiği gibi şirketlerin gizli siyasi ajandaları olmaktan öte basit bir deyişle her geçen gün istikrarını yitiren Irak’a alternatif güvenilir bir ortak arayışının sonuçları.
 
Exxon yada Total gibi dev firmaların Erbil ile yaptıkları anlaşmaları Erbil’in bağımsızlığının önünü açacak faktörler olarak konuşmaktansa, bu anlaşmaları Erbil’in bağımsızlık olgunluğuna ulaşmasının sonuçları olarak da düşünebiliriz. Bağımsız olsun ya da olmasın Erbil’in dünya petrol devleri ile aynı masada oturması sadece Türkiye ile olan ilişkilerine değil tüm dünya ile olan bağlarına ciddi getirileri olan bir durum.
 
Suriye Süreci ve İşbirliği
 
Suriye’de süren devrim sürecinde açığa çıkan gerçek, nüfusun ’unu oluşturan ve çok daha önemlisi Baas’ın ardından en örgütlü hareket ve güçlere sahip Kürtler olmadan bu işin çok zor olacağı. Türkiye de Suriye muhalefeti de artık bunun farkında. Özellikle son dönemde Suriye muhalefetine fikren yakın yayın kuruluşlarında Kürt vurgusu daha sık yapılıyor. Türkiye’nin bu hususta stratejisi PKK’nın Suriye’deki siyasi uzantısı PYD eksenli Kürt yapıları olabildiğince yeni gelişen sürecin dışında tutabilmek üzerine kurulu.
 
Bu strateji Suriye’de Erbil ile ittifak bağlamında iki noktada tıkanıyor. Birincisi bahsettiğimiz Erbil hükümetinin Kürtler arasındaki karizma ve etkinliğini tehdit edebilecek bir düzeye varma ihtimali var bu stratejinin. Bunu söylerken Erbil’in Ankara’nın yol haritasını kabul etmesi ihtimaline istinaden bahsediyorum. PKK her ne kadar tam olarak farkında olmasa da özellikle Kürt diasporası üzerinden dünya ve bölge Kürtlerinin algısına ciddi müdahalelerde bulunabiliyor. Suriye’de olası bir Erbil-Ankara ittifakı PYD’yi dışlarsa ve bu kesinleşirse PKK Erbil hükümetinin Kürtler arasındaki karizması ile çok ciddi oynayabilir. Bu tıkanılan birinci nokta.
 
İkinci nokta ise Türkiye ve Batı’nın Suriye üzerinde çelişen stratejileri var. Türkiye için Suriye’de hedef ikinci bir 2003 Irak Kürdistan’ı vakıası yaşamamak üzerine kurulu. Bu da özellikle Terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı PYD’yi devrim sürecinden dışlamaya bağlı. Fakat bu fikir batının çözüm öngörüsü ile çelişiyor, zira Suriye’de Esed sorunu çözüldüğünde bu sorundan daha büyük bir Kürt sorunu yaşanması Esed’in gidişi için harcanan emek ve parayı ziyan edebilir. Buna bağlı olarak Türkiye batı ve kendi stratejisini bir orta yolda buluşturmak için halihazırda bir batı müttefiki olan Erbil hükümetinin PYD’yi dışlar bir pozisyonda Suriye çözümünde etkin olmasını tercih ediyor. Halbuki Türkiye’nin Suriye Kürtleri ve PKK ile ilgili politikaları sınırsız denecek kadar büyük bir yelpaze potansiyelinde olsa da, Erbil’in Suriye’de Kürtlerin çok önemli bir kısmını dışlayan bir politika izlemesi bahsini ettiğimiz siyasi ve teknik nedenlerle çok zor. Özellikle vurgulanması gereken ise Erbil’in Ankara’dan çok bir Washington müttefiki olduğu. Özellikle muhaliflerin Kürtleri aktif olarak saflarında tutmadan Şam’a karşı verdikleri mücadele güçsüzleştikçe Washington’un PYD’yi dışlayan politikasını değiştirme ihtimali mevcut. Aynı şey muhalifler için de geçerli. Suriye Ulusal Meclisi için en önemli dönüm noktası meşruiyeti ve tanınması açısından İstanbul’daki Suriye’nin Dostları Toplantısıydı. Tam olarak olmasa da muhalifler bu toplantıdan amaçladıklarının çoğunu alabildiler. Ancak Suriyeli muhalifler batınında baskısı ile her an strateji değiştirebilirler. Özellikle Kürtlerin muhalefet saflarında daha aktif katılımlarını sağlamak için tüm Kürt yapılarıyla müzakere çabasında olabilirler. Bu aynı zamanda muhalif mücadelenin rutinize olarak sıradan bir asayiş sorununa dönmemesi ve acilen bir neticeye ulaşması için de çok önemli. Bu tür bir politika değişikliği olması durumunda da Türkiye’nin stratejisi değişmeyecektir. Ancak aynı şeyi Erbil için söylemek zor.
 
İran’ın Suriye’deki PKK Kartı
 
Arap muhalefetinin ve batının halen PKK'yı bu işin dışında tutarak Suriye Kürtlerini mobilize edebilmeyle ilgili umutları var. Buna karşın ise PKK Suriye içindeki aktivitelerini çok arttırarak bir nevi gövde gösterisi yapıyor ve tüm taraflara Suriye'de PKK'sız bir çözüm olmayacağı mesajını veriyor. Suriye'de devrim uzadıkça bu sadece PKK'nın işine gelmekte. Zira PKK'nın İran ile olan dirsek teması sebebiyle yeni sürece hızlı adapte olması mümkün değil. Süre uzadıkça PKK Suriye kentlerinde yeni gelişen süreç ekseninde güçleniyor böylece İran'a da "eğer tamamen bir batı hegemonyası istemiyorsan Suriye'de bize muhtaçsın" mesajı veriyor. Elbette ki İran için geçerli olan bugün bu değil. İran Suriye rejiminin devamını sağlamak için çok çaba harcayacak. Ancak, Esed'in mutlaka gidici olduğundan emin olursa muhakkak yeni dönemde PKK'nın Suriye’deki Kürt bölgesinde etkin Kürt gücü olmasını isteyecektir. Fakat PKK’nın en büyük hesabı, Suriye’deki Kürt bölgelerinde bir şekilde yer alarak Batı ile yakınlaşma çabası
 
Kürt Konferansı
 
Terör örgütü PKK ise uzun vadede İran ve Suriye desteğini kaybedeceği ihtimalini elde tutuyor. PKK için en önemli sorun şu an meşruiyet sorunu işte tam da bu nedenle PKK Erbil hükümetine ulusal konferans için baskı yapıyor. Erbil hükümeti meşru bir hükümet ve ulusal konferans Erbil'in meşruiyetini kimlerle paylaşacağını belirleyecek. Eğer PKK konferansa katılabilirse Erbil'in meşruiyetine ortak olacak. Konferans dışı kalırsa meşruiyetinden çok şey yitirmiş olacak. Özellikle Suriye'de PKK'nın her geçen gün Esed ile anılması ve batının tepkisini çekmesi bu noktada ulusal konferansı daha önemli kılıyor. Bu durumda Erbil yönetiminin konferansı yapmayacağını düşünüyorum. Erbil bu konferansı yaparak iki noktada sıkıntıya girmek istemeyecektir. Birincisi bağımsızlık ilanı Erbil için her geçen gün yaklaşıyor ve petrol çalışmaları ve pazarlıkları sürdürülüyor. Böylesi bir durumda PKK'yı konferansa ortak veya davet ederek Türkiye'nin tepkisini çekmek siyaseten doğru değil. İkinci önemli husus ise batının Suriye Kürt bölgesini güvendiği ortağına yani Erbil hükümetine emanet etmek istemesi. Suriye'de kurulacak özerk bir Kürt yönetimi bu nedenle sadece Erbil'in denetiminde olması durumunda batının onayını alacaktır. Bu noktada Erbil ve PKK aslında Suriye'de görünmez bir rekabet içerisinde. Halk arasında PKK aktif bir şekilde yer alsa da PKK'nın daha fazla "biz bu devrim hareketine katılmıyoruz" deme şansı yok. Suriye Kürtleri bunu bir fırsat olarak görüyor. Barzani’nin ABD ziyareti sonrasında, Suriyeli Kürtler yönünü Barzani’ye doğru çevirmeye başladılar.