Türkiye-İsrail İlişkilerinde Gerginlik Nereden Kaynaklanıyor?

Yrd. Doç. Dr.Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi
1990’ların özellikle ikinci yarısında çok önemli bir gelişmeye sahne olan Türkiye-İsrail ilişkileri, 2000’lerin başından itibaren sallanmaya başlamış, son birkaç yılda ise önemli iniş çıkışlara sahne olmuştur. Bu dalgalanmaların nedeni, dönemsel olmaktan çok ilişkilerin doğasından ve işbirliğini ortaya çıkaran şartların değişmesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, son krizi ele almadan önce kısaca ilişkinin doğasını oluşturan temel dinamik ve nedenlerin kısaca hatırlatılması yararlı olacaktır.   İki Ülke Arasında Stratejik İşbirliği Doğuran Nedenler Türkiye ve İsrail arasında1990lı yıllara kadar askeri, ekonomik ve siyasi ilişkiler bulunsa da ilişkinin stratejik işbirliği boyutunu alması Soğuk Savaş’ın sona ermesinin uluslararası sistem, Körfez Savaşı’nın ise Ortadoğu bölgesel sistemi üzerindeki etkisiyle gerçekleşmiştir. Bu etki özellikle 1990’ların ortalarında iki ülke arasında ortak bir tehdit algılamasının ortaya çıkmasına neden olmuştur. İlişkiler bu temel üzerine PKK terörizmi ile mücadele ve askeri alanlarda yapılan işbirliğinin etkisiyle belirli bir iç dinamiğe kavuşmuştur. Bu ilişkide ABD hem temelin ortaya çıkmasında rol oynamış hem de ilişkinin pratikte yürütülmesinde kolaylaştırıcı olmuştur.   İlişkilerdeki dinamikler şöyle özetlenebilir:   1. 1990 Sonrası Uluslararası Sistem ve Ortak Tehdit Algılamasının Oluşumu: 1990’ların başında Türkiye’nin İran, Suriye ve Yunanistan gibi ülkelerle yaşadığı sorunların büyük boyutlara ulaşması ve bu ülkelerle sorunlarını Soğuk Savaş’taki gibi NATO çerçevesinde ele alamayacağının anlaşılması; sorunların Orta Asya ve Kafkasya’da Rusya ve İran’ı da içine alacak şekilde genişlemesi Türkiye için sıkıntı yaratırken, İsrail’in de Suriye ve İran bağlamında bu tehditleri paylaşması ortak tehdit algılamasının oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca, Körfez Savaşı’ndan sonra İsrail-Filistin ilişkilerindeki iyileşme ve Oslo İlkeler Bildirgesi sonrası Ortadoğu Barış Süreci’nde yaşanan gelişmeler de Türkiye’nin Filistin konusundaki hassasiyeti nedeniyle İsrail’den uzaklaşmasını engellemiştir.   2. PKK Terörünün Etkileri: Türkiye için geçerli olan bu neden İsrail tarafından ortaklık kurulması için iyi bir alan olarak görülmüştür. Bölge ülkeleri tarafından terör örgütünün yoğun olarak desteklendiği ve terörle mücadele için gerekli askeri malzemenin özellikle Avrupa ülkeleri ve ABD tarafından verilmediği bir ortamda iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinde bu faktör önemli bir rol oynamıştır.   3. Askeri İlişkiler: İlişkinin stratejik olarak algılanmasının ve tanımlanmasının belki de en önemli nedeni iki ülke arasında askeri eğitim ve modernizasyon, istihbarat paylaşımı, ileri teknoloji ürünü silah sistemlerini içeren askeri alışveriş gibi unsurları barındırmasıdır. Ayrıca, iki ülke ilişkileri hiçbir zaman üçüncü bir ülkeye karşı bir birliktelik öngörmese de her iki ülkenin de tehdit algıladığı bölgesel rakiplerine karşı diğerini bir psikolojik faktör olarak kullandığı da vakadır.   4. ABD’nin Etkisi: ABD, iki ülke arasındaki ilişkinin Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu ayaklarında güvence sağlayarak ve ihtiyaç duyduğu noktalarda devreye girerek ilişkinin tamamlayıcı parçasını oluşturmuştur.   Gerilemenin ve Soğumanın Nedenleri 2000li yılların başına kadar Ortadoğu’daki en güçlü ilişkilerden birisi olan Türkiye-İsrail ilişkileri 2000’den itibaren gerilemeye başlamıştır. Ancak, ilişkide asıl gerileme ve soğuma dönemi 2003’ten itibaren yaşanmıştır. Burada hatırlatılması gereken nokta, İsrail’de son dönemde çıkan yorumlarda Türk-İsrail ilişkilerindeki gerilemenin mevcut hükümetten kaynaklandığının vurgulanmasına rağmen bunun doğru olmadığıdır. El Aksa İntifadası’nın başlamasıyla dönemin Başbakanı Bülent Ecevit İsrail’e son derece sert eleştiriler yöneltmiştir. Ayrıca aşağıda ele alınacak faktörlerin sadece bir kısmı doğrudan Türkiye’nin dış politikasıyla ilgilidir. Asıl etken, aynı ilişkinin başlangıcında olduğu gibi yapısal faktörlerdeki değişimdir. İkili ilişkilerdeki gerileme ve soğumanın nedenleri şöyle sıralanabilir:   1. İşbirliğini Yaratan Uluslararası ve Bölgesel Sistemde Değişiklikler Yaşanması   a. İşbirliğinin faydaları sonucunda ortak tehdidin azalması. Türkiye henüz Irak savaşı yaşanmadan önce komşularından kaynaklanan tehditleri büyük ölçüde bertaraf edebilmişti.   b. Gerçekleşmeyen Beklentiler. 1990’ların ortasında yaratılan bir havayla iki ülke arasındaki işbirliğinin Orta Asya ve Kafkasya’daki dengeleri değiştireceği, büyük bir ekonomik potansiyel yaratacağı, barış suyu gibi stratejik projeleri yürüteceği gibi beklentiler oluşmuştu. Fakat bu beklenti ve projelerin gerçekleşemeyeceği ortaya çıktı.   c. Irak Savaşı’nın Etkileri: ABD’nin Irak’ı işgali, Ortadoğu’daki dengeleri kökten değiştirirken, Türkiye ve İsrail’i ayrı saflara yerleştirdi. Türkiye, Irak’ın parçalanmasına karşı olarak bölgesel statükonun en önemli savunucularından birisi olurken, İsrail Bush Yönetimi’nin Irak müdahalesinden sonra Suriye ve İran’a yönelik sertlik yanlısı politikalarının en önemli savunucusu oldu. Dahası, Irak’ın parçalanması ve Irak’ın kuzeyinde yeni bir devlet kurulması İran-Suriye ve Türkiye’yi birbirine yakınlaştırırken, İsrail’in Kuzey Irak’taki faaliyetleri ve Iraklı Kürtlerle ilişkisi şüphe yarattı. Özellikle, 2005 yılında Türkiye ve İsrail’in arası İsrail’in Irak’ın kuzeyindeki faaliyetleri yüzünden ciddi olarak gerginleşmişti. Bir anlamda geçmişte iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesinde çok önemli bir rol oynayan İran ve Suriye ile ilişkiler, Irak Savaşı’ndan sonra tersi bir etki yarattı.   d. Filistin Sorunu’nun Etkileri: El Aksa İntifadası’yla başlayan, İsrail’in Batı Şeria’daki operasyonuyla süren çatışma dönemi, son yıllarda iki ülke arasındaki ilişkileri daha fazla etkiledi. Bunda Türkiye’deki kamuoyunun Filistin davasına gösterdiği hassasiyet kadar, İsrail-Filistin ilişkilerinde girilen çıkmazın ve İsrail’in Lübnan’daki operasyonunun bölgesel denklem üzerindeki etkileri de büyük bir rol oynamıştır.   2. Türkiye’nin Dış Politikasında Yeni Kavramlar ve Stratejik Algının Değişmesi Türkiye’nin hem ekonomik politikası hem de dış politikası gereği komşularla ilişkileri geliştirmede ve bölgesel bir model oluşturmadaki istekliliği yeni bir stratejik algı yaratmıştır. Dış politikada tehdit merkezli algılamalardan uzaklaşarak karşılıklı çıkara dayanan tanımlamalara geçilmesi İran, Suriye ve Irak gibi ülkelerle Türkiye’nin ilişkilerini büyük ölçüde değiştirmiştir. Buna ek olarak, Türkiye’nin Ortadoğu’daki “yumuşak gücü”nün artırılmasına yönelik girişimler de İsrail’in önemli bir rol oynama potansiyeli olmasına rağmen bunun kullanılamaması hayal kırıklığı yaratmıştır. Örneğin, Türkiye’nin arabuluculuk yaptığı İsrail-Suriye sürecinin çökmesi, Filistin’de sürekli gerileme yaşanması ve İsrail’in sivil kayıplara neden olan askeri operasyonlarını sürdürmesi gibi faktörler Türkiye’nin İsrail’e duyduğu tepkinin artmasına neden olmuştur. Özellikle, İsrail’in 2008 sonunda Gazze’de yürüttüğü operasyonlar Türkiye’de büyük bir tepki yaratmıştır.   Yaşanan Son Gelişmeler Türk-İsrail İlişkilerini Nereye Götürebilir? Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin gerildiği son olay Anadolu Kartalı adlı uluslararası tatbikatın gerçekleşmemesiyle başlamıştır. İsrail makamlarının açıklamalarına göre Türk Silahlı Kuvvetleri geçtiğimiz hafta kendilerine bu tatbikata İsrail tarafının katılmamasını talep etmiştir. İsrail gazetelerinde yer alan ve Türk basınına da yansıyan haberlerde katılımın iptal edilmesine ilişkin net bir gerekçe sunulmamaktadır. Konuyla ilgili Türk Silahlı Kuvvetleri’nin internet sitesinde yapılan açıklama ise şöyledir: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yıllık planlı tatbikatlarından olan Anadolu Kartalı (AE-09/3) Tatbikatı 10-23 Ekim 2009 tarihleri arasında, Dışişleri Bakanlığı marifetiyle ilgili ülkeler arasında yürütülen temaslar neticesinde, uluslararası katılım ertelenmiş olarak Konya’da icra edilecektir.” Açıklamada herhangi bir neden belirtilmemiş olup, konunun Dışişleri Bakanlığı tarafından gündeme getirildiği anlaşılmaktadır. Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı açıklamada “2001 yılından bu yana düzenli olarak yapılan Anadolu Kartalı Tatbikatı, Türk Hava Kuvvetlerinin planladığı senaryo kapsamında icra edilen uluslararası katılımlara da açık bir Türk tatbikatı olup, yılın değişik dönemlerine yayılarak safhalar halinde gerçekleştirilmektedir. İlk iki safhası başarıyla gerçekleştirilen tatbikatın bu yıl 12-23 Ekim 2009 tarihlerinde yapılması planlanan üçüncü safhasının uluslararası bölümü diğer katılımcı ülkelerle bilistişare ertelenmiştir. Ancak, tatbikat milli bir faaliyet olarak icra edilmektedir. Keyfiyet esasen Genelkurmay Başkanlığımızın internet sitesinden de kamuoyuna duyurulmuştur. Dolayısıyla, tatbikatın uluslararası bölümünün ertelenmesinden siyasi bir anlam ve sonuç çıkartılması doğru değildir. Bu çerçevede, İsrailli yetkililere atfen basında yer alan değerlendirme ve yorumların kabulü de mümkün değildir. İsrailli yetkilileri açıklama ve tutumlarında aklıselime davet ediyoruz.” diyerek konuya siyasi bir anlam yüklenmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Ancak, özellikle İsrailli yetkililer ertelenmenin hükümet tarafından istendiğini dile getirmektedir. Buna kanıt olarak da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun CNN televizyonuna verdiği demeci göstermektedir. Dışişleri Bakanı Davutoğlu demecinde Gazze’deki durumun iyileşmesini umduğunu ve bunun Türk-İsrail ilişkilerine de olumlu yansıyacağını belirtmiştir.   Türkiye’de ilk etapta büyük yankı bulmayan gelişme, İsrail’de Türkiye’nin tersine gündemin ilk sırasına oturmuştur. Konuyla ilgili olarak 11 Ekim Pazar günü İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda bir toplantı yapıldığı ve konunun değerlendirildiği açıklanmıştır. Buna ek olarak, çoğu adı açıklanmayan İsrailli yetkililere dayalı olarak İsrail’in en önemli basın yayın organlarında konu ele alınmış ve değerlendirmeler yazılmıştır. Bu değerlendirmeler İsrail’in (en azından bazı çevrelerin) konuyu gerçekten büyük bir kriz olarak yorumladığını göstermektedir. İlginç olan Başbakan Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Lieberman gibi konunun doğrudan ilgili isimlerinden bir açıklama gelmemiş ve Savunma Bakanı Barak’tan da yatıştırıcı sözler duyulmuşken, diğer çevrelerden gelen seslerin yükselmesidir. Bu noktada İsrail’in tepkisini anlayabilmek için yukarıda ana hatları çizilen ilişkiye İsrail’de konuyla ilgilenen akademisyen, analizci, gazeteci ve siyasetçilerin yaklaşımını ele almak anlamlı olabilir. Çünkü, gelişmeye asıl tepkiye veren bu gruplar, İsrail’de hem kamuoyunun oluşması hem de siyasetin belirlenmesine önemli etkilerde bulunabilmektedir.   İsrail’de son olaya gösterilen tepkilerin nedenleri 3 ana başlıkta toplanabilir:   1. Konunun askeri boyutunun olması. Türkiye-İsrail ilişkilerinin stratejik olarak adlandırılmasının en önemli nedeni ilişkilerdeki askeri boyuttur. Son dönemde ilişkilerde yaşanan gerginliklerin askeri boyuta yansıması sınırlı olduğundan İsrail’de konuyla ilgilenenler arasında büyük bir tepki yaratmamıştı. İlişkinin ekonomik ve kültürel boyutları zaten beklendiği kadar gelişmemiş, siyasi boyutları ise sınırlı kalmıştı. Türkiye-İsrail ilişkisinin en gelişmiş ve İsrail açısından zarar görme olasılığı en düşük boyutunda böyle bir gelişme yaşanması Türkiye’nin gerçekten İsrail’e karşı tepkili olduğu düşüncesini güçlendirdi.   2. İsrail’de bazı çevreler iki ülke arasında son dönemdeki soğumayı geçici ve iç politikaya yönelik hamleler olarak görüyordu. İki ülke arasındaki gerginliğin doruk noktasını oluşturan 2009 yılı başındaki Davos Olayı’nı bile Türkiye’deki iç politik gelişmelerle ilişkilendirenlerin sayısı hiç de az değildi. Fakat son gelişmeyle, sorunun tepkisel (kısa süre önce olan bir olaya yanıt olarak) veya iç politikaya yönelik olmadığı düşüncesi güçlenmeye başladı. Bu nedenle, İsrail basınında yapılan yorumlarda Türkiye’nin İsrail’in politikalarına yönelik eleştirel tutumuna ilişkin değerlendirmelerde “İslamcılık” ya da dış politika eksenindeki değişme yorumları ağırlık kazanmaya başladı.     3. İsrailli yorumcular arasında bir süredir iki ülke arasındaki soğumanın mevcut hükümetten kaynaklandığı, hükümetler arası sorunlar ne derecede olursa olsun iki ülke arasındaki askeri ilişkilerin etkilenmeyeceği algısı güçlüydü. Bazı değerlendirmelerde askeri ilişkilerin gelişmesinde Refah Partisi’nin liderlik yaptığı koalisyon hükümeti dönemi örnek gösterilerek bu düşünce savunuluyordu. Ancak, son gelişmeyle birlikte İsrail’deki tartışmalarda iki düşünce ön plana çıkmaya başladı.   Bazı yazarlar TSK’nın da İsrail’e güçlü bir tepki geliştirdiği yoksa bu olayın meydana gelemeyeceğini savunmaktadır. Buna herhangi bir neden ya da kanıt gösterememelerine rağmen İsrail’in Türkiye iç politikasında silahlı kuvvetlerin yerine ilişkin algısı bu değerlendirmenin köklerini açıklayabilir. Bazı yazılarda ise TSK’nın hükümetin baskısına direnmediği ve zaten iç politikadaki rolünün azalmış olduğu yorumuna yer verildiği gözlemlenmektedir.   İsrail’de konunun bu biçimde değerlendirilmesinin en önemli nedenleri yukarıda da belirtildiği gibi ikili ilişkilerin stratejik işbirliği halini aldığı dönemde ilişkinin itici boyutunun askeri olması ve bu nedenle ilişkinin TSK’nın isteği ve yönlendirmesiyle kurulduğu algısının güçlü olmasıdır. Maalesef son dönemde yapılan yorumlar, analizler ve akademik çalışmalar İsrail’in Türkiye’nin ikili ilişkilere bakışını ve son dönemdeki gerginliğin nedenini tam olarak kavrayamadığını göstermektedir. İlişkiyi oluşturan yapısal ve dönemsel nedenlerin İsrail tarafından görülmeyip, iki ülke arasındaki ilişkilerin askeri ilişkiler etrafında örülü ekonomik bir model olarak görülmesi, Türkiye’nin perspektifindeki değişimi kavrayamamasına neden olmuştur. Bu nedenle, Türkiye’nin Irak ve Filistin konularındaki tepkilerini geçici, bir siyasi harekete özgü, iç politika malzemesi yapılan hareketler olarak gördüğü, bazı yazarların ise konuyu abartarak Türkiye’nin dış politikada eksen değiştirdiğini ileri sürdüğü görülmektedir. Son olay İsrail’i Türkiye ile ilişkileri gerçekçi bir şekilde yeniden ele almaya itebilir.