Türkiye ve İran Sınırlarına Irak Sınır Muhafızları Gücü’nün Konuşlandırılması

Irak Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Sözcüsü Tümgeneral Yahya Resul basın mensuplarına açıklamalarda bulunarak, sınır muhafızlarının Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) Türkiye ile İran sınırı boyunca konuşlandırıldığını söyledi. Irak Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Muhammed Şiya Sudani'nin geçtiğimiz günlerde Türkiye ve İran sınırını temizleme emri verdiğini vurgulayan Resul, güvenlik güçlerinin bu emri hemen yerine getirdiğini belirtti. Resul ayrıca, Sudani'nin sınır bölgelerindeki karargâhlarda konuşlanmış güçlere lojistik yardım çağrısında bulunduğunu da dile getirdi.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani başkanlığında 23 Kasım'da düzenlenen Ulusal Güvenlik Konseyi Toplantısı'nda, İran ile Türkiye sınır bölgelerinde yeni sınır muhafızları gücünün kurulması kararı alınmıştı. Irak Başbakanı'nın askerî sözcüsü Yahya Resul de 4 Aralık'ta yaptığı basın toplantısında sınır güvenliğine değinerek, Irak'ın komşu ülkelere karşı saldırı sahası olarak kullanılmasına izin vermeyeceklerini söylemişti. Irak İçişleri Bakanlığından 8 Aralık’ta yapılan yazılı açıklamada ise Sınır Muhafızları Gücü için başvuruların elektronik ortamda gerçekleştirileceği belirtilmişti. İçişleri Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Tümgeneral Saad Maan da konuya dair yaptığı basın açıklamasında, "Sınır Muhafızları Gücü için sadece Erbil, Duhok ve Süleymaniye’den yapılan başvurular değerlendirilecek. IKBY'deki sınır bölgelerimiz, oradaki Peşmerge güçleriyle koordinasyon hâlinde korunacak” açıklamasında bulunmuştu.

Sudani hükûmeti, son bir aylık süreçte sınır muhafızlarının Türkiye ve İran sınırlarına konuşlandırılmasına yönelik oldukça hızlı kararlar almış ve uygulamaya koymuştur. İran’ın Erbil’deki İran muhalifi Kürt gruplara yönelik saldırılarıyla Türkiye’nin terör örgütü PKK’ya yönelik operasyonlarının ardından alınan bu kararı Irak merkezî hükûmetinin güvenlik endişeleri neticesinde gelişen bir adım olarak okumak yanlış olacaktır. Daha çok siyasi gayeler taşıyan bu adım, Sudani hükûmetinin IKBY’den gelen yoğun güvenlik taleplerine karşı siyasi bir tavrı olarak okunabilir. Zira yalnızca IKBY’ye yönelik değil, İran saldırıları noktasında ABD ve BM gibi uluslararası aktörlerin baskısı, Sudani liderliğindeki Irak merkezî hükûmetinin İran’a karşı sessiz kaldığı algısını da oluşturmuştur. Hâlihazırda İran destekli Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin desteğiyle başbakanlığının mümkün olması sebebiyle ismi İran ile sık sık anılan Sudani’nin güvenlik noktasındaki böyle bir adımla bu algıyı kendinden uzaklaştırmaya çalıştığı da değerlendirilebilir.

Diğer yandan sınır güçlerinin faaliyetlerinin Irak’ın kuzeyindeki terör örgütü PKK varlığını ne kadar engelleyebileceği veyahut İran’ın saldırılarına ne ölçüde caydırıcılık sağlayabileceği de önemli bir soru işaretidir. Özellikle mevcut hükûmetin oluşabilmesini sağlayan siyasi aktörlerin İran ve İran yanlısı Şii milis gruplarla yakınlığı düşünüldüğünde, İran sınırına konuşlanan sınır muhafızlarının sembolik bir anlam taşıması beklenebilir. Zira Erbil’i füzelerle vuran İran’a karşı sınırda kara gücü konuşlandırmanın anlamlı bir netice vereceğini beklemek yanlış olacaktır. Diğer yandan oldukça düşük bir olasılık da olsa IKBY’deki İran muhalifi Kürt gruplara Devrim Muhafızları Ordusunun kara operasyonu düzenleyebileceği iddia olarak basında yer almıştı. Bu düşük olasılığa karşı bile Sudani’nin adımı değerlendirildiğinde, söz konusu konuşlanmanın caydırıcılık boyutunun gülünç kaldığı söylenebilir. Dolayısıyla merkezî hükûmet tarafından atılan adımın İran’a yönelik güvenlik kaygılarından kaynaklanmadığı, daha çok siyasi ajanda tarafından belirlendiği ve kamuoyu baskısından kaçınmak için alınan bir karar olduğu değerlendirilebilir.

Türkiye açısından bakıldığında ise bu girişimi İran’a yönelik tek taraflı alınamayacak bir karara Türkiye’yi de katan, Türkiye’nin terör örgütüne yönelik operasyonlarını “Irak’a dış müdahale” gibi sunmak isteyen İran’ı dengelemeye çalışan bir adım olarak görmek mümkündür. Nitekim bu noktada da konuşlanacak kuvvetlerin tek başına operasyonel kapasite anlamında terör örgütü PKK’nın varlığını etkilemeyeceğini, bunun en büyük örneğinin de Sincar Anlaşması sonrası süreçte yaşandığını söylemek mümkündür. Türkiye için bu noktada önemli olacak husus, söz konusu sınır muhafızlarının Türkiye’nin operasyonlarına engel oluşturabilecek faaliyetlere girişmemeleri olacaktır.

Diğer yandan sınır muhafızları birliklerinin konuşlandığı bölgelerde Irak’ın Türkiye ile terör örgütü PKK’ya karşı iş birliği yapması Türkiye-Irak ilişkilerine katkı sağlayan önemli bir adım olacaktır. Henüz konuşlanan birliklerin durumu ve faaliyetlerini değerlendirecek yeterli süre geçmemiş olsa da Irak tarafından Türkiye’ye iletilecek teröre karşı iş birliği adımlarının Türkiye tarafından olumlu karşılanacağı şüphesizdir. Nitekim gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gerekse Savunma Bakanı Hulusi Akar iki ülkenin ilişkilerine dair yorumlarında Türkiye’nin Irak’a terör örgütü PKK ile mücadelesinde her türlü desteği vermeye hazır olduğunu vurgulamışlardır. Dolayısıyla Türkiye sınırına konuşlandırılan sınır muhafızlarının ikili ilişkileri olumlu yönde dönüştürebilme olasılığının bulunduğunu da söylemek mümkündür. Bu noktada konuya dair belirleyici olacak husus, Irak’ın 20 milyar dolarlık karşılıklı ticaret hacmi de dâhil olmak üzere çok yönlü ilişkilere sahip olduğu komşusu Türkiye’yi tehdit eden bir terör örgütüne karşı nasıl bir pozisyon alacağıdır. 1980’li yılların başından bu yana Irak topraklarında barınan PKK, 2018’de başlatılan Kararlılık Harekâtı ve ardından devam eden Pençe Harekâtları ile ciddi kayıplar yaşamıştır. Ayrıca Irak’ın kuzeyindeki Hakurk’tan Haftanin’e uzanan hatta kontrol ettiği pek çok bölgeyi kaybetmiştir. PKK’nın böylesi kırılgan bir dönemde olduğu düşüldüğünde, Irak hükûmetinin Türkiye’nin ortaya koyduğu terörle mücadeleye somut destek vermesi, terör örgütünün Irak topraklarından temizlenmesi sürecini daha çok kısaltabilir.  

Sonuç itibarıyla “komşu ülkelere saldırıları durdurmak” amacıyla atıldığı bildirilen “sınır muhafızları adımı”nın başarılı olması Irak hükûmetinin söz konusu adımı uygulama noktasında ne kadar ısrarlı ve tutarlı olacağına bağlıdır. Bunun benzer bir örneği 2020 yılında yaşanmış, PKK’yı Sincar’dan temizleyeceği vurgulanan anlaşmanın sahada bir karşılığı olmamıştır. Diğer yandan Irak’ın sınır bölgelerinde bulunan terör ve kaçakçılık gibi sorunların yalnızca sınır muhafızlarının konuşlandırılmasıyla çözülemeyeceği de yadsınamaz bir gerçektir. Irak’taki temel sorun, ülkenin kuzeyinde var olan sorunların çözümüne ilişkin siyasi irade ortaya konamamasıdır. Bunun en önemli nedenlerden biri, Irak’taki siyasi yapılanmanın çeşitli siyasi grupların son derece farklı menfaatleri çerçevesinde şekilleniyor oluşudur. Söz konusu menfaatlerin hükûmet üzerinde oluşturduğu baskı, hükûmetin güvenlik politikaları gibi hayati konularda kalıcı çözümler üretememesini ve genel anlamda Irak’taki istikrarsızlık sorununu beraberinde getirmektedir. Son dört yıllık süreçte dahi Irak’taki protesto gösterileri, hükûmetin istifası ve erken seçimler sonrası yaklaşık bir yıl boyunca kurulamayan hükûmet bu durumu yeterince açıklamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin de ikili ilişkilerde sık sık altını çizdiği “Irak’ın egemenliği ve istikrarı” hususunun Irak’ın karşı karşıya olduğu meselelerin çözümü konusunda ne kadar hayati olduğu anlaşılmaktadır.