Üçüncü Büyükelçiler Konferansı ve Türk Dış Politikasında Vizyoner Diplomasi Kavramı

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi U.İ.B.
Bu yıl üçüncüsü gerçekleşen Büyükelçiler Konferansı sadece dışişleri bürokrasisinin bir araya geldiği bir toplantı değildir. Katılımcılar arasında görevli büyükelçilerimiz yanı sıra, bazı bakanların, emekli diplomatların, akademisyenlerin ve basın mensuplarının bulunması bu konferansın kapsamını daha iyi ortaya koymaktadır. Birinci gün Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun konuşmalarıyla açılan etkinlik bir dizi faaliyetten oluşmaktadır. 03 Ocak 2011 günü başlayan faaliyetler bir hafta boyunca sürecek ve 09 Ocak 2011 tarihinde sona erecektir.    Bu yılki konferansın dikkat en dikkat çekici yanı, muhtemelen önümüzdeki dönemde çok daha sık duyulacak olan yeni bir kavramın zikredilmiş olmasıdır. Bu yeni kavram Vizyoner Diplomasi’dir. Bu kavram önce Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sinirlioğlu tarafından toplantının başlığının bildirilmesi sırasında kısaca açıklanmış, daha sonra Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından ayrıntılandırılmıştır.   Dışişleri Bakanı Davutoğlu konuşmasında toplantıyı bir hasret giderme, muhasebe ve eşgüdüm olanağı olarak nitelendirmiş ve uluslararası sistemin durumu ve Türk dış politikasının bu sistemik değişim çerçevesinde geçirdiği değişimi ele almıştır. Yaptığı uluslararası sistem analizinde 20. Yüzyılın geçirdiği değişimleri ele alan Dışişleri Bakanı Davutoğlu 21. Yüzyılın da önemli değişimlere sahne olacağının ve Türkiye’nin bu değişim ve krizlere karşı bir planlama yapması gerektiğinin altını çizmiştir. Özellikle küresel finansal krizin, küresel bir sosyal ve siyasal krize dönüşme riski taşıdığını belirten Davutoğlu bu tür krizlerin önlenmesinin önemini belirtmiştir. Türkiye’nin ise krizleri önceden görebilen ve daha doğmadan çözecek bir ülke olması gerekliliğini vurgulamıştır. Dışişleri Bakanı Davutoğlu Türkiye’nin bu tür olaylarda oynaması gereken rolü ise “akil ülke rolü” olarak tanımlamıştır. Davutoğlu “akil ülke”yi krizleri çıkmadan hissedebilen ve hassas çözümler getirebilen bir ülke olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda Türk diplomasisinin yeni işlevinin ise bu rolü yerine getirebilecek bir vizyoner diplomasi yürütmek olduğunun önemini belirtmiştir. Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Vizyoner Diplomasi”nin tepki sonucu ortaya çıkmayan, sadece krizi çözmeye çalışmayan aynı zamanda krizi önceden sezip engelleyen bir diplomasi olduğunun altını çizmiştir. Bunu yapmanın en önemli yolunun Türk diplomatlarının kriz çıkmadan önce krizleri öngören, hatta düzen kurulurken düzenin kurulmasında yapısal bir rol oynayan bir dış politika izlemeleri olduğunu söylemiştir.   Davutoğlu Türklerin tarihte dış politika bağlamında 3 büyük restorasyon dönemi geçirdiğini söylemiştir. Davutoğlu’na göre bu dönemlerden birincisinin Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’nin ardından yaşanan büyük değişime yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu denge gözeten ve koruyucu bir diplomasiyi uygulamıştır. İkinci dönem 1. Dünya Savaşı ertesinde, Cumhuriyetin kurulması sürecinde ortaya çıkmıştır. Bu dönemdeki diplomasi kurucu ve tanıtıcı niteliktedir. Üçüncü dönem ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası sistem yeniden yapılanırken Türkiye’nin buna geliştirdiği bir tepkidir. Bu dönemin diplomasisi koruyucu ve tepki verici bir özelliğe sahiptir. Fakat, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu uluslararası sistemin günümüzdeki yapısının 2. Dünya Savaşı sonrası gibi statik olmadığını, olan biten karşısında tepki vermenin yetersiz olduğu bir özelliği olduğunu belirtmiştir.   Davutoğlu konuşması sırasında Türk dış politikasının 2010 yılında önüne koyduğu hedefleri sıralayarak bunun bir muhasebesini de yapmıştır. Bu çerçevede Türk dış politikasının birinci hedefinin küresel sistemde daha görünür bir Türkiye yaratmak olduğu belirtilmiştir. Davutoğlu, Türkiye’nin BMGK’de oynadığı rol ile bu hedefine ulaştığını, 10 yıl içinde yeniden BMGK üyeliğine adaylığını koyacağını ve buna büyük bir destek bulacağına inandığının altını çizmiştir. BM’nin dışında G-20’de ve diğer uluslararası örgütlerde, ayrıca önemli sorunların çözümünde Türkiye’nin oynadığı rolü hatırlatan Davutoğlu Türkiye’nin 2011 içinde Enaz Gelişmiş Ülkeler Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağını ve geçmişte sömürgeciliğe maruz kaldıkları için geri kalan bu ülkelerin adalet arayışının takipçisi olacağını söylemiştir. Türkiye’nin önüne koyduğu ikinci dış politika hedefini Soğuk Savaş’tan devraldığı ittifak konumunu tahkim etmek olarak niteleyen Dışişleri Bakanı Davutoğlu NATO’nun en önemli Genel Sekreter Yardımcılığı’nın alınmasıyla bu hedefin gerçekleştirilmesi yolunda çok önemli bir adım atıldığını vurgulamıştır.   Türkiye’nin üçüncü hedefini komşu ülkeler ve bölgelere dönük maksimum bütünleşme olarak tanımlayan Davutoğlu Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konsey’lerinin çevre ve komşu ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesinde oynadığı rolü hatırlatmıştır. Dördüncü hedef olarak ise yeni açılımlarla diplomatik temsilcilik, kültürel varlık ve ekonomik ilişkilerin zayıf olduğu alanlara açılmak belirtilmiştir. bu çerçevede Afrika’da yeni büyükelçilikler açıldığını, Türkiye’nin ASEAN ve MERCOSUR’a üye olduğunu söylemiştir.   Konuşmasının geri kalanında Türkiye’nin bu vizyonu ve hedeflerini gerçekleştirirken 4 şeye ihtiyacı olduğunun altını çizen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu 4 şeyin diplomatlarımız, bakanlık yapılanması, kurumlararası koordinasyon ve kamuoyu olduğunu söylemiştir.   Özetle, 3. Büyükelçiler Konferansı Türk dış politikasına ilişkin yeni bir kavrama ve bunun nasıl işletileceğine ev sahipliği yapması açısından önem taşımaktadır.