Usame Bin Ladin’in Öldürülmesinin Sonuçları ve El-Kaide Üzerindeki Etkileri

Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Sercan Doğan, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı
Usame Bin Ladin’in öldürülmüş olması dünyada ve Türkiye’de geniş yankı uyandırmıştır. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın bir zafer edasıyla yaptığı ve Amerikan kamuoyunda büyük sevinç gösterileriyle karşılanan bu gelişmenin birçok açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir.   Usame Bin Ladin’in nerede saklandığına ilişkin yapılan değerlendirmelerde genel olarak Afganistan’ın dağlık Tora Bora bölgesindeki ulaşılmaz mağaralar, Pakistan’ın Kuzeybatısı’ndaki dağlık, aşiretlerin yaşamakta olduğu ve hatta no man’s land denilen kimsenin kontrolünde olmadığı düşünülen bölgeler ya da Peşaver gibi son derece karmaşık ve saklanmanın daha kolay olduğunun ileri sürüldüğü şehirler öne çıkmaktaydı. Ancak Usame Bin Ladin’in İslamabat’ın 150 km kadar kuzeyinde Pakistan’ın Keşmir sınırına yakın Abbottabad şehrinde bir malikaneye düzenlenen bir operasyonla ele geçirildiği duyurulmuştur. Abbottabad şehri Pakistan’ın Keşmir sınırına yakın bir bölgesinde olması nedeniyle yapılacak değerlendirmeler açısından önem arz etmektedir. Öteden beri Keşmirli mücahitlerle El-Kaide arasında yakın ilişkiler olduğu dile getirilmektedir. Hatta 2008’de Hindistan’ın Mumbai kentinde meydana gelen terör saldırılarını gerçekleştirdiği iddia edilen Leşker-i Tayyibe’nin El-Kaide militanlarından teknik destek ve eğitim aldığı öne sürülmüştü. Bu bağlamda Usame Bin Ladin’in Leşker-i Tayyibe, Ceyş-i Muhammed, Hizbul Mücahidin gibi militan grupların Pakistan’dan Keşmir’e geçiş yolları üzerinde olan Abbottabad’da bulunması sürpriz değildir.    Usame Bin Ladin’in öldürülmesi ile sonuçlanan operasyonun yeri kadar zamanlaması da tartışılmaktadır. Bazı kaynaklar ABD’de Obama’nın Nisan ayı başında Başkan adaylığına ilişkin kampanyayı başlatmasından kısa bir süre sonra bu operasyonun gerçekleşmesini Obama’nın yeniden seçilebilme arzusuna bağlamaktadır. Nitekim Obama Yönetimi işbaşına geldiğinden bu yana dış politikada en çok eleştirildiği konulardan birisi Afganistan ve Terörle Mücadele hususlarında beklenen başarıyı sağlayamaması olmuştur. Bu anlamda Usame Bin Ladin’in öldürülmesi Obama’nın başarı hanesine bir puan olarak kaydedilecektir. Bununla birlikte bu rüzgarın Obama’yı onsekiz ay sonraki Başkanlık seçimlerine kadar taşıyıp taşıyamayacağı ciddi bir soru işaretidir. Dahası El-Kaide’nin bir misillemede bulunup ABD veya müttefiklerine zarar verebileceği bir saldırı düzenlemesi halinde bu rüzgarın tersine dönmesi olasılığı da bulunmaktadır. Aynı zamanda Usame Bin Ladin’in yakalanmasıyla ABD’nin Afganistan’daki hedeflerinden birine ulaşmış olması, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin zeminini güçlendiren bir gelişme olmuştur. Yukarıdaki iki faktöre rağmen, operasyonun zamanlamasını ABD’deki Başkanlık seçimlerine ve/veya ABD’nin Afganistan’dan geri çekilmesine doğrudan bağlamaktansa konuya ilişkin istihbarat çalışmalarının kendisiyle ilişkilendirmek daha doğru olacaktır.    “Küresel Cihad”ın sembolik lideri konumundaki Usame Bin Ladin’in öldürülmesi El-Kaide için elbette son derece önemlidir. Ancak 11 Eylül saldırılarının planlayıcısı Halid Şeyh Muhammed, El-Kaide’nin önde gelen mali sorumlularından Mustafa Ahmet Muhammed (Mustafa Ebu’l Yezid), Irak’ta El-Kaide ile işbirliği yapan Ürdünlü Ebu Musab el Zerkawi (Ahmed Fazıl Haleyle) ve El-Kaide’nin önde gelen askeri sorumlularından Muhammed Atıf gibi önde gelen isimlerin öldürülmesi veya yakalanmasından sonra her seferinde El-Kaide’nin çöküşe gireceği öne sürülmüştür. El-Kaide’nin operasyonel gücüne somut olarak daha fazla katkıda bulunan bu isimlerin ortadan kalkması örgütün çözülmesine yol açmazken Usame Bin Ladin’in ölümünün bu şekilde bir çözüme yol açması hiç beklenmemektedir. Zira yaklaşık üç yıldır El-Kaide tarafından hazırlandığı belirtilen video ve ses mesajlarında Usame Bin Ladin’den ziyade Ayman el Zevahiri, Adam Gadahn ve geçen yıl Mayıs ayında gerçekleştirilen bir operasyonda öldürülen Mustafa Ebu’l Yezid gibi isimler ön plana çıkmaktadır.   Bunun yanı sıra El-Kaide’nin örgütlenmesi ve eylem stratejisi dikkate alındığında fazlasıyla hiyerarşik ve lider merkezli bir yapıya sahip olmadığı görülmektedir. Elbette örgütün lideri olarak, dünyanın değişik yerlerindeki cihatçı akımlara bağlı insanları etkilemesi ve kendisine yakın örgütlere yol göstermesi bakımından Usame Bin Ladin çok önemli bir figürdür. Belki de bu nedenle ona bağlı bazı insanlar intikam almak için yeni saldırılar dahi planlayacaklardır. Ancak bunun El-Kaide’nin genel stratejik yönelimi, örgütlenmesi ve hareket tarzına etkisi sınırlı olacaktır. El-Kaide’ye Usame Bin Ladin’e bağlılıkları nedeniyle yakınlık duymalarına rağmen Ayman el Zevahiri’nin liderliğine karşı çıkan bazı grup veya kişiler, bir şemsiye örgütü olan El- Kaide ile ilişkilerini azaltabilir veya kesebilir; kendi öncelikleri doğrultusunda eylemlerini planlayabilirler. Fakat örgütün dünyanın değişik yerlerinde işbirliği içerisinde olduğu yerel gruplar (Güney Asya’da Jemaah İslamiya, Mağrip El-Kaide örgütü, çoğunlukla Yemen’de faaliyet gösteren Arap Yarımadası El-Kaide Örgütü) büyük bir olasılıkla El-Kaide çatısı altında faaliyet göstermeye devam edeceklerdir.    1960’lı yıllarda Ortadoğu’da serpilen “İslami Cihat” akımlarının bir çeşit devamı olan ve örgütlenme anlamında 1980’li yıllarda Afganistan’da Sovyet işgaline karşı girişilen direnişi kendisine temel alan El-Kaide bugün itibariyle hem bir düşünce tarzı hem de örgütsel bir yapı niteliği arz etmektedir. Usame Bin Ladin’in bu süreç içerisindeki rolü son derece büyüktür. Usame Bin Ladin ve arkadaşlarının kurmuş olduğu yapı dünyanın değişik yerlerine yayılmış mikro gruplar düzeyinde olsa dahi yandaş edinebilmiştir. Bu sayede El-Kaide, aldığı büyük darbelere rağmen varlığını sürdürmeyi başarabilmektedir. Bunda El-Kaide’nin hiyerarşik olmayan örgütsel yapısı kadar, El-Kaideci düşünce tarzı olarak ifade edebileceğimiz bir anlayış geliştirebilmiş olmasının rolü de mevcuttur. Bugün itibariyle El-Kaide’nin 11 Eylül tarzı bir saldırıyı planlaması ve uygulaması çok güç olmasına rağmen, Avrupa’dan sıklıkla gelen haberler, Madrid ve Londra’da gerçekleştirilen tarz ve büyüklükte eylemlerin Avrupa’daki güvenlik örgütleri tarafından engellendiğini göstermektedir. Dolayısıyla, El-Kaide’nin bundan sonra da tam anlamıyla içine kapanacağı, gücünü yitirdiği ve liderinin ölümüyle çözülme sürecine gireceğini düşünmek doğru olmayacaktır.