Azerbaycan-Ermenistan Çatışmasında Körfez’in Tutumu

Dağlık Karabağ meselesi, Ermenistan kuvvetlerinin 27 Eylül 2020’de Azerbaycan’a yönelik saldırılarıyla gündeme oturmuştur. Sınır sorunlarının çözülmemiş olması ve Ermenistan tarafının saldırgan politikalar izlemesi, krizin temel dinamikleri arasında zikredilebilir. Öte yandan her ne kadar Dağlık Karabağ meselesi, iki ülke arasında cereyan eden askerî çatışmalardan ibaret gibi gözükse de krizin jeopolitik dengeler açısından ciddi önemi haiz olduğu söylenebilir. Diğer bir deyişle, Dağlık Karabağ meselesi sadece Ermenistan-Azerbaycan arasında bir mesele olarak görülmemeli; bölgesel ve küresel aktörlerin de çatışmaya dair stratejilerinin olduğunun altı çizilmelidir. Bu anlamda Ortadoğu siyasetinde gittikçe öne çıkan ve bölge dışı faaliyetleriyle gündeme gelen Körfez’in çatışmaya yönelik tutumunun da önemli olduğu söylenebilir. Türkiye ve İran’ın ideolojik, coğrafi ve jeopolitik dengeler açısından çatışmaya yönelik siyasetiyle kıyaslandığında, Körfez’in daha pasif bir tutum sergilediği iddia edilebilir. Gerek 2014 gerekse 2017 krizlerinden beri kendi içinde had safhada kutuplaşan Körfez’in Dağlık Karabağ meselesine yönelik tekdüze bir siyaset izlemediği, aktörlerin farklı saikler üzerinden meseleye yönelik strateji belirlediği görülmektedir. Bu anlamda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE); Türkiye ve İran’ın Dağlık Karabağ meselesi üzerinden Orta Asya’daki nüfuzlarının artmasından endişe etmekte ve çatışmanın seyrinin Ankara veya Tahran lehine olmaması yönünde adımlar atmaktadır. Bahreyn de Suud-BAE eksenine pasif ve etkisiz bir şekilde katılmaktayken Umman ve Kuveyt, sultan ve emir değişimleri nedeniyle daha çok iç siyasete odaklanmakta ve Dağlık Karabağ meselesine dair aktif bir tavır sergilememektedir. Kuveyt’in geleneksel ara bulucu rolünün iç siyaset, Covid-19 salgını, ekonomik kriz ve bölgesel gelişmelerden ötürü etkisizleşmesi, Katar’ın bu boşluğu doldurması noktasında bir fırsat oluşturmuştur.

Suudi Arabistan’ın İkilemi
Suudi Arabistan ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkiler tesis edilmemiştir. Nitekim Arabistan, Ermenistan’ı tanımamaktadır. Fakat 2010 sonrası iki aktör arasında bir yakınlaşmadan söz edilmektedir. Özellikle Türkiye’nin artan etkisine karşı iki aktörün örtülü bir iş birliği içerisinde olduğu birçok uzman tarafından dile getirilmektedir. Bu anlamda 2018’de bin Selman ve Kral Selman’ın Ermenistan’ın bağımsızlık gününü kutlamaları iki aktör arasındaki yakınlaşmanın bir sinyali olarak görülebilir. Ayrıca Suudi Arabistan 2019’da ABD Kongresi’nde sözde Ermeni soykırımının tanınması için lobi faaliyetleri yürütmüş ve bu minvalde sözde soykırımın tanınması için aktörlere finansal destek sağlamıştır. Suudi Arabistan’ın ABD Büyükelçisi olan (aynı zamanda Suudi Arabistan’ın ilk kadın büyükelçisi) Rima bint Bender el-Suud, Türkiye’yi sözde soykırımı tanımadığı için kınadığını açıklamıştır. Benzer şekilde Suudi Arabistan’ın Lübnan Büyükelçisi de sözde soykırımın anıtlarını ziyaret etmiştir. Dolayısıyla Suudi Arabistan, Türkiye karşıtı siyaset bağlamında Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmiştir. Ayrıca Suudi Arabistan, Dağlık Karabağ meselesindeki geleneksel Azerbaycan desteği siyasetini terk etmiştir. Bunun yerine Suudi Arabistan Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının sona erdirilmesi yönünde çağrılarda bulunmuştur. Bu minvalde Dağlık Karabağ meselesinde Suudi Arabistan’ın Ermenistan’ı siyasi olarak desteklediği iddia edilmektedir. Her ne kadar Suudi yetkililer Ermenistan-Azerbaycan arasındaki çatışmaların sonlandırılması yönünde çağrılarda bulunsa da Suudi rejimine ait medya organları Erdoğan ve Türkiye ile ilgili çatışmacı bir aktör algısı oluşturmaya çalışmaktadır. Öte yandan aynı medya yayın organları Suudi Arabistan’ın ateşkesi desteklediğini ifade eden haberlere yer verirken Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ve Azerbaycan karşıtı söylemlerini de olumlu bir dille resmetmiştir. Bu çerçevede Suudi Arabistan’ın üstü kapalı şekilde Azerbaycan-Ermenistan çatışmasından Türkiye’nin nüfuzunu sınırlandırmak istediği söylenebilir. Bununla birlikte Suudi Arabistan Ermenistan’a açıktan destek vermek istememektedir. Bunun temel sebebi Azerbaycan ve Suudi Arabistan arasında İran’a karşı yürütülen iş birliğidir. Dolayısıyla Suudi Arabistan için Azerbaycan-Ermenistan çatışması diplomatik bir ikilem teşkil etmektedir.  

BAE’nin Ermenistan Kozu
Öte yandan BAE’nin Ermenistan ile iyi ilişkilere sahip olduğu söylenebilir. 5.000 civarında Ermeni’nin BAE’de yaşadığı bilinmektedir. BAE hoşgörü ve dinler arası diyalog kapsamında yürüttüğü faaliyetler bağlamında, Hristiyan Ermeni azınlıkların dinlerini özgürce yaşamalarına izin vererek Batı’da olumlu bir imaj oluşturmak istemektedir. Söz konusu durum iki aktör arasında ilişkilerin kültürel boyutunu yansıtmaktadır. Ekonomik bağlamda ise BAE’nin Orta Asya’ya yönelik yaptığı yatırımlar bağlamında Ermenistan’ı önemli bir aktör olarak gördüğü söylenebilir. Öte yandan iki aktör arasında siyasi anlamda da iş birliğinden bahsedilebilir. Nitekim Ocak 2019’da Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan ile BAE Devlet Başkanı Şeyh bin Zayid el-Nahyan görüşmüştür. İki ülke arasında üst düzey yetkililerin katıldığı görüşmeler gerçekleştirilmiş ve savunma, ekonomi, enerji gibi birçok alanda iş birliği anlaşmaları imzalanmıştır. Bu anlamda son yıllarda BAE-Ermenistan ilişkilerinin stratejik ittifak boyutuna ulaştığı söylenebilir. BAE, Covid-19 boyunca Ermenistan’a “insani yardım” göndermiştir. BAE’nin Libya’da desteklediği Hafter ise sözde Ermeni soykırımını tanımıştır. Ermenistan ve BAE’nin Suriye bağlamında da Türkiye karşıtı faaliyetlerinin olduğu görülmektedir. Ermenistan Rus saflarına askerî teknik personel gönderirken BAE gerek PKK/PYD gerekse Esad rejimini destekleyerek Türkiye’yi dengelemeye çalışmaktadır. Öte yandan iki ülke, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu başkanlığı adaylığına karşı durmuştur.  BAE’nin Ermenistan ile yürüttüğü iş birliği alanları göz önünde bulundurulduğunda, Abu Dabi’nin Azerbaycan-Ermenistan meselesine Türkiye karşıtı siyaset odağıyla yaklaştığı tahmin edilebilir. Türkiye’nin Azerbaycan’a desteği özellikle BAE destekli medya organlarınca İslamcılık ile milliyetçiliğin harmanlandığı “neo-Osmanlıcılık” ile eş değer tutulmakta ve Türkiye çatışmayı artıran bir aktör olarak sunulmaktadır. Bu anlamda BAE için Ermenistan, Türkiye’yi Kafkasya jeopolitiğinde sınırlandıracak önemli bir aktör olarak görülmektedir. Dolayısıyla BAE’nin Ermenistan’a destek yönünde meyilli olduğu söylenebilir. Nitekim Azerbaycan’ın Ermenistan karşısında askerî ilerleme kaydetmesi, Abu Dabi açısından Orta Asya’da artan Türk nüfuzu ve Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin güç kazanması anlamına gelmektedir. Bu durum, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid üzerinden BAE’yi ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman üzerinden ise Suudi Arabistan’ı, Azerbaycan karşısında Ermenistan’ı siyaseten desteklemeye yöneltmiştir. Bu anlamda BAE’nin Ermenistan desteğinin odak noktası Türkiye karşıtlığıdır.

Sonuç
Sonuç olarak, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışma, küresel ve bölgesel aktörlerin jeopolitik güç dengesi hesapları üzerinden şekillenmektedir. BAE-Suudi Arabistan ekseninin, jeopolitik güç dengelerini hesaplayarak Türkiye karşıtlığı üzerine inşa ettikleri politika çerçevesinde Ermenistan’a siyaseten destek verdikleri söylenebilir. BAE-Suudi Arabistan ekseninin Türkiye karşıtlığının, Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında tarafların ilerlemesine bağlı olarak yoğunlaşabileceği ve bu minvalde Ermenistan ile ilişkilerini daha üst düzeye çıkarabileceği beklenebilir. Bu çerçevede BAE’nin sözde Ermeni soykırımını tanıyabilir ve Suudi Arabistan’ın Ermenistan ile diplomatik ilişkileri tesis edebilir. Öte yandan İsrail’in Azerbaycan’a silah tedarik etmesi Suudi Arabistan-BAE ekseninin Ermenistan’ı destekleme siyasetini sınırlandırmaktadır. Bununla birlikte ABD’deki gelişmeler Körfez’in çatışmaya yönelik siyasetini etkileyebilir. Suudi Arabistan-BAE ekseninin agresif dış politika izlemesinin önünü açan ABD Başkanı Donald Trump’ın yerine Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden’in başkan olması Körfez’in özellikle de Suudi Arabistan’ın Türkiye karşıtı siyasetten vazgeçmesine neden olabilir. Bu anlamda Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in İzmir’deki depremzedeleri “kardeşlerimiz” olarak tanımlayıp insani yardım gönderilmesi yönünde talimat vermesi ve Türkiye-Erdoğan karşıtı yayınların Suudi rejim kontrollü medyada azalması Riyad yönetiminin Ankara karşıtı siyasetinin değişeceğine dair işaretler olarak okunabilir. Bununla beraber büyük oranda Abu Dabi veliahdı Muhammed bin Zayid’in çizgisinde siyaset izleyen Muhammed bin Selman’ın Türkiye karşıtı siyasetten tamamen ve ivedilikle vazgeçmesi kısa vadede düşük bir ihtimal olarak görülmelidir.