İran, Ankara-Şam Diyaloğuna Nasıl Bakıyor?

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 17 Ocak Salı günü resmî bir ziyarette bulunmak için Ankara’ya geldi. Mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya gelen Bakan Abdullahiyan daha sonra ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi. İran Dışişleri Bakanı'nın Lübnan ve Suriye seyahatinden sonra gerçekleşen Ankara ziyareti, Türkiye ile Suriye arasında normalleşmeye yönelik müzakerelerin sürdüğü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Beşar Esad ile görüşme olasılığının bulunduğu bir dönemde gerçekleşiyor olması nedeniyle önemliydi. Bu gezinin ana gündeminin ise 2022 yılının son günlerinde gerçekleştirilen Türkiye-Rusya-Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanları toplantısı ile başlayan Ankara-Şam diyaloğu olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca görüşmeler sırasında Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin yakın zamanda Türkiye'ye yapacağı ziyaretin tarihi de netleştirilecektir.

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan geçtiğimiz hafta gazetecilere, Türkiye ve Suriye arasındaki diyaloğu memnuniyetle karşıladıklarını ve görüşmelerin ikili ilişkilere olumlu yansımasını beklediklerini açıklamıştı ancak Tahran yönetimi, Ankara ile Şam arasındaki diyalogdan duyduğu memnuniyeti dile getirmiş olsa da kendisinin diyalog masasından dışlanmış olmasından dolayı hoşnut değil ve süreçten dolayı kaygılıdır. İran Dışişleri Bakanı’nın Ankara’ya gelmeden önce Suriye'ye yaptığı ziyaret, tüm taraflara İran-Suriye ilişkilerinin hâlâ güçlü olduğu ve İran’ın Şam ile yürütülecek bir diyalogda görmezden gelinemeyeceği mesajını verme amacı taşımaktadır. Bakan Abdullahiyan, Şam ziyaretindeki görüşmede Beşar Esad’a, İran’ın Suriye'nin güvenliğini kendi güvenliği olarak gördüğünü ve Suriye'yi güçlü bir şekilde desteklemeye devam edeceğini ifade etmiştir.

İran Neden Görüşmelerde Yok?
Suriye'deki gelişmelerde Ankara ve Tahran’ın çıkar çatışmasının iki taraf arasında zaman zaman askerî çatışmaya bile yol açacak kadar şiddetli olduğu bir sır değildir. Dolayısıyla Ankara-Moskova iş birliği neticesinde başlatılan Şam ile diyalog, bazı İran siyasi elitleri tarafından “İran'sız Suriye'nin geleceğini” kurma girişimi olarak görülmüştür. Astana sürecinin üçüncü ortağı olan İran'ın, Şam ile başlatılan diyalog sürecine dâhil edilmemesini İran'ın Suriye'de Rusya ve Türkiye ile rekabetinin ve çıkar farklılaşmasının en belirgin göstergesi olarak yorumlamak mümkündür. İran’ın olmadığı paralel bir süreçte Erdoğan ve Putin'in Ankara ile Moskova arasındaki ikili ilişkileri, Astana sürecinden daha çözüm üretici olarak gördüğü söylenebilir. İran’ın Astana sürecinde yarattığı tıkanmaların Ankara-Moskova iş birliğiyle çözülebileceği düşüncesi uzun zamandır Türk ve Rus taraflarda hâkimdir.

Ayrıca Eylül 2020 tarihli 2. Karabağ Savaşı ile Türkiye’nin Güney Kafkasya’da artan etki ve gücü nedeniyle Türkiye-İran ilişkileri son dönemde örtülü bir gerginlik yaşamaktadır. İki ülke arasında Güney Kafkasya merkezli gerginlik, Suriye ve Irak bölgelerinde de kendini hissettirmeye devam etmektedir. Özellikle Suriye ve Irak’tan sonra Kafkasya’ya yerleşen Türklerin, İran’ı çevrelediği düşüncesi İran’da ciddi anlamda Pantürkizm korkusuna neden olmuştur. Ayrıca Zengezur Koridoru’nun açılması neticesinde Türk Cumhuriyetleri ile kara bağlantısına sahip olacak olan Türkiye’yi son dönemde yükselen bir tehdit olarak algılayan İran’da Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı artmaya devam etmektedir. Tahran yönetimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Neo-Osmanlıcı” olarak nitelendirdiği bölge politikalarından rahatsızdır ve bu yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini Moskova’nın aksine kazanmasını istememektedir. O nedenle Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı seçimlerinde önemli kazanımlar sağlayacak Suriye ile olumlu gelişmelerin yaşanmasını kendi çıkarlarına uygun görmemektedir.

İran tarafında Ankara'nın Astana sürecini ve İran'ın çabalarını umursamadığı düşüncesi hâkimdir. Tahran yönetimine göre, Ukrayna'da savaş şiddetlenirken İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğiyle Rusya'nın sınırlarına komşu olma hedefindeki NATO'ya karşı Putin, NATO'nun hareketlerini yönetmek ve yumuşatmak için Ankara'nın NATO içindeki etkisini kullanmak istemektedir. Rusya, Ukrayna'daki savaştan sonra, Türkiye ve İran ile önceliklerinin son derece farklı ve çelişkili hâle geldiğini kabul etmektedir. Putin'in her durumda ana önceliği Ukrayna'daki savaşa odaklanmaktır. Bu açıdan Rusya'nın Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkilerin yumuşatılmasındaki güçlü rolü dikkat çekicidir. Özellikle Ukrayna savaşı sırasında, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi, Moskova'nın Şam'dan Ankara ile ilişkileri yeniden değerlendirmesini istemesine neden olmuştur. Zira Putin yönetimi, Türkiye'nin Ukrayna'daki savaşla ilgili konumundan memnun görünmektedir ve Türkiye-Suriye ilişkilerinde gerilimi azaltma ısrarı, Putin'in Erdoğan'a güçlü bir desteği olarak da okunabilir. Bu da Ukrayna'daki savaşın Ortadoğu'daki gelişmelere ve Suriye'nin geleceğine etkisini bir kez daha gündeme getirmektedir.

İransız Suriye’de Çözüm Mümkün mü?
Türkiye, Suriye ile geliştireceği diyalogda İran'ı ne kadar görmezden gelebilir sorusu, İran siyasi elitlerinin kendilerine sorduğu bir sorudur. Onlara göre, Türkiye kendisini dünyada yükselen bir güç olarak görmektedir ve bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'deki çıkarlarını böyle bir özgüvenle sürdürme kararlılığındadır. Özellikle de Ukrayna'daki savaş devam ederken Türkiye'nin rolüne, nüfuzuna ve konumuna ihtiyacı olan Putin’in, Suriye’de Türkiye’ye karşı önemli bir direnç gösterebilmesi söz konusu değildir. Ancak İran Suriye sahasında ciddi ve önemli bir varlığı söz konusu olduğu için Türkiye’ye karşı direnç gösterebilme kapasitesine sahiptir. Dolayısıyla İran, Türkiye'nin Suriye ile ilgili planlarını engellemek için oyun bozucu rol oynayabilir. Sonuç olarak, Rusya ve Türkiye'nin çıkarlarının bir ölçüde İran'ın çıkarlarına bağlı olduğu, üç ülkenin de kendi çıkarları arasındaki gerilim ve çatışmaların tırmanmasını istemediği ve bir uyumlulaşmanın sağlanmasının gerekli olduğu söylenebilir. Ancak Suriye yeniden yapılanma sürecine girdiğinde artık İran'ın o ülkede büyük bir rol oynamasını beklemek mümkün değildir. Bilindiği gibi, İran'ın Suriye savaşındaki rolü güvenlikti ve bugün İran, Suriye'nin yeniden inşasına katılacak gerekli ekonomik güce sahip değildir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki Türkiye, Şam ile ilişkilerini yeniden başlatmayı düşünen bölgedeki ilk ülke değildir. Dolayısıyla İran sadece Türkiye-Suriye normalleşmesini kaygıyla izlememektedir, özellikle Körfezin Şam ile normalleşme sürecinden de kaygılıdır. Geçen yılın kasım ayında Birleşik Arap Emirlikleri dışişleri bakanı, Basra Körfezi'ndeki Arap ülkelerinin 10 yıl sonra Şam'ı ziyaret eden ve Beşar Esad ile görüşen ilk üst düzey siyasi yetkilisi olmuştur. BAE'den önce Bahreyn de 7 yıl aradan sonra Suriye ile ilişkilerini yeniden başlatma yoluna gitmişti ve Bahreyn'in Şam'daki büyükelçiliği son 3 yıldır faal durumdadır. Aynı zamanda bugünlerde Cezayir, Suriye'nin Arap Birliğine dönmesinin en ciddi savunucusudur. Sonuç olarak Suriye’de iç savaş sürecinde Şam yönetimi, zaman zaman Şam-Rusya, zaman zaman da Şam-İran dengesi kurarak kendine alan açmaya çalışmış olsa da son dönemde bölgede yaşanan normalleşme süreci ve Ukrayna savaşı, Suriye’deki dengeleri de etkilemekte ve İran’ın Beşar Esad üzerindeki kontrolünü zayıflatmaktadır. Dolayısıyla İran’ın, Şam’ın bölgeyle normalleşmesine yönelik bütüncül bir politikaya ihtiyacı vardır.