Suriye’de PYD-SKUK Birlik Görüşmelerinin Arka Planı

PYD sözcüsü Sema Begdaş 17 Ocak’ta yaptığı açıklamada, “PYD-Suriye Kürt Ulusal Konseyi (SKUK) birlik görüşmelerinin Şubat 2021’de tekrar başlatılacağını” duyurmuştur. Begdaş’ın, Kürt birliği görüşmelerinin kararlılıkla devam ettirileceği açıklamasından iki gün sonra SKUK’un Ayn el-Arap’taki ofisine silahlı saldırı düzenlenmiştir. 13-15 Ocak tarihlerinde ise bu kez Derbesiye ve Amude’deki SKUK bürolarına saldırılar düzenlenmiştir. Olaylara yönelik PYD kanadından yapılan açıklamalarda saldırıların birlik görüşmesini istemeyen kişilerce yapıldığı belirtilmiştir. Ancak saldırıları, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile PKK arasında yaşanan gerilimin Suriye’nin kuzeydoğusuna yansıması olarak değerlendirmek mümkündür. YPG, Irak’ta yaşanan gerilimle beraber bölgedeki SKUK parti binalarını ateşe vermiş ve SKUK üyelerine karşı tutuklama girişimlerinde bulunmuştur. Taraflar arasında çatışmaya kadar uzanan bütün bu gelişmeler doğrultusunda, birlik çabalarının ciddi bir darbe aldığını ifade etmek mümkündür. Son olaylarla beraber SKUK’un PYD ile masaya oturmasını sağlayacak şartların tekrar oluşması zaman alacaktır. Bu süreçte PYD/YPG’nin ılımlı açıklamalarına karşın pratikte SKUK unsurlarına karşı saldırı ve tutuklamaları da içeren baskı politikasına devam etmesi kuvvetle muhtemeldir. ABD’nin girişimleri ile Nisan 2020’de başlatılan müzakere sürecinin Kasım 2020 itibarıyla durdurulduğu ilan edilmiş ve taraflar bunun gerekçesi hakkında birbirinden farklı iddialar ortaya atmıştır. SKUK heyetinin IKBY ile yaptığı görüşmelerde müzakerelerin başarısızlığa uğradığı, ara bulucu konumunda olan ABD’nin taraflı davrandığı ve PYD’nin sorumluluk almaktan kaçındığı bildirilirken, PYD kanadından yapılan açıklamalarda SKUK’un gündem dışı talepleri nedeniyle sürecin ilerlemediği ifadeleri yer almıştır. Tarafların birbirini suçlayıcı bu açıklamaları daha sonrasında yerini “ABD’deki seçim süreci nedeniyle müzakerelerin durdurulduğu, ABD’nin görüşmelerde yer alacak yeni heyetinin belirlenmesinin ardından kaldığı yerden devam edeceği” ifadelerine bırakmıştır. Esasında görüşmeler büyük oranda yönetimin paylaşımı, eğitim sistemi, zorunlu askerlik, tutuklu SKUK üyelerinin durumu ve Roj Peşmergelerinin bölgeye geri dönüşü gibi konular nedeniyle tıkanmıştır. Ancak PYD kanadı görüşmelerin ABD seçim süreci nedeniyle durdurulduğu iddiasını öne sürerek yeni görüşmeler için açık kapı bırakmaya çalışmaktadır. Değişen tutumun altında yatan temel etmen, ABD’den taraflara yapılan “müzakerelere zarar verebilecek açıklamalardan kaçınılması” uyarısıdır.

PYD’nin, sahada yaşanan gerilimlerin gölgesinde SKUK ile nihai bir anlaşmayı duyurma konusundaki ısrarı ise fiilen kurulan yapıya meşruiyet kazandırılması çabasıdır. 23 Eylül 2019’da kurulan Suriye Anayasa Komitesinde, Suriye Kürtlerini temsilen 2 SKUK üyesi bulunmaktadır. Toplamda 150 kişiden oluşan komitede, PYD’den kimse listeye girememiştir. PYD bu gelişmenin ardından “kendilerinin Suriye’deki Kürtleri temsilen anayasa çalışmalarında yer almaları için ABD, Rusya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin destek vermesi gerektiğini” açıklamıştır. PYD’nin siyasi müzakerelere katılması açısından bulunan formül ise SKUK ile “ulusal birlik” çatısı altında birleşme olmuştur. Bu kapsamda 18 Mayıs 2020’de aralarında PYD’nin de bulunduğu 25 Kürt siyasi parti Kamışlı’da düzenlenen toplantı sonrasında yeni bir çatı örgüt kurulduğunu ilan etmiştir. Yapılan açıklamada imzası olan partiler şu şekildedir: Kürdistan Demokratik Barış Partisi, Demokratik Birlik Partisi (PYD), Kürdistan Demokrat Partisi-Suriye (KDP-S), Kürdistan Yeşil Partisi, Kongreya Star, Suriye Kürt Sol Demokrat Partisi, Suriye Kürt Sol Partisi, Kürdistan Liberal Partisi, Kürdistan Kardeşlik Partisi (PBK), Suriye Kürt Ulusal Partisi, Kürdistan Demokratik Değişim Partisi, Demokratik Mücadele Partisi, Suriye Kürdistanı Yenilik Hareketi, Kürdistan Özgürlük Partisi, Suriye Kürt Demokrat Partisi. PYD ve onunla hareket eden partilerden oluşturulan çatı yapılanmaya “Kürt Ulusal Birliği Partileri” (PYNK) adı verilmiştir.  Kuruluş amacı ise “Kürtler başta olmak üzere siyasi hareketler arasında birliğin sağlanması” olarak belirtilmiştir. Çoğulcu bir görüntü vermek adına sahada hiçbir etkinliği olmayan birkaç bağımsız partinin bir araya getirilmesi ile oluşturulan yapı esasen PYD ve yandaş partilerin bir araya gelmesiyle oluşturulmuştur. Bu adımın atılmasının arka planında ise Anayasa Komitesi görüşmelerine PYD’yi kamufle ederek dâhil olma çabası yer almaktadır. Bu varsayımı doğrulayan açıklama PYNK Müzakere Heyeti Üyesi Sema Begdaş tarafından yapılmıştır. Begdaş, “PYNK’nin tüm ulusal ve uluslararası görüşmelerde birlikte hareket edeceği ve temsilcilerini görüşmelere dâhil edeceği” ifadelerini kullanmıştır. Müzakere sürecinde Ağustos 2020’de gerçekleşen ikinci aşama görüşmelerinden itibaren SKUK’un karşısında artık doğrudan PYD değil, örgütün ana omurgasını oluşturduğu yeni çatı örgüt PYNK’den yedi kişilik bir heyet olmuştur.

2021 yılında Suriye gündemini iki seçim meşgul edecektir ve her iki seçimin de meşruiyeti tartışmalıdır. Bunlardan ilki uluslararası kamuoyunda sonuçlarının tanınmayacağı duyurulan 2021 Suriye Devlet Başkanlığı seçimidir. İkincisi ise PYD/YPG tarafından kontrol edilen yerlerde bölgesel çapta ve rejime alternatif yaratmak amacıyla düzenlenecek yerel seçimlerdir. Her iki tarafın da burada asıl amacı meşruiyet kazanmak ve uluslararası kamuoyuna kazanımlarını kabul ettirmektir. YPG/SDG’nin başındaki Mazlum Kobani’nin 2021 yılı için hedeflerinin “seçimleri gerçekleştirmek ve yerel yönetim kadrolarını güçlendirmek olduğu” açıklaması da nihai amacı destekler niteliktedir.

YPG bölgesinde düzenlenecek olan yerel seçimler PYNK-SKUK arasında temel anlaşmazlık maddelerinden biri olmuştur. SKUK’un IKBY Temsilcisi Abdulkerim Mirani, “Suriye’nin kuzeyinde yapılacak seçimlere karşı olmadıklarını ancak PYNK ile anlaşma olmadan seçimlere katılmayacaklarını” duyurmuştur. Bölgedeki mevcut durumun seçimler için uygun olmadığını belirten Mirani, “Bir seçim olacaksa da bu BM ve Avrupa ülkelerinin gözetimi altında olmalı.  Yıl içinde öncelikli hedef seçimlerin gerçekleşmesi değil, taraflar arasında nihai bir anlaşmanın ilan edilebilmesidir” ifadesini kullanmıştır. Arap nüfusun yoğun olduğu alanlarda ise PYNK ile bir seçime gidilmesi istenmemektedir. Mirani, açıklamasında bu duruma değinerek “Arapların yoğunlukta olduğu bölgelere seçimlerin dayatılmasının doğru olmadığını, bu durumda taraflar arasında yeni çekişmelerin başlayabileceğini” ifade etmiştir. Nisan 2020’de ABD inisiyatifinde başlatılan birlik görüşmelerinde taraflar, anlaşmanın bir parçası olarak bölgede yerel seçimlerin yapılması ve SKUK’un da bölgenin siyasi sürecinde aktif yer alması kararını almıştır. SKUK seçimlere kadar beklemektense atama yoluyla yerel yönetimlerde yer almayı istemiş, PYNK ise SKUK’un seçimlerde alacağı oya bağlı olarak yönetimde yer almasını şart koşmuştur. Fiilî olarak bölgede uzun zamandır bulunmayan SKUK’un bölgedeki siyasi faaliyetleri PYD tarafından kısıtlanmaktadır. Bu durumda SKUK, meşru olmayan bu seçimlere katılırsa yönetimde yer alma ihtimali düşüktür. PYD, Arap nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde seçime gidilmesi konusunda karşısına çıkan engeli, SKUK ile ilan edilecek nihai bir anlaşma ile bertaraf etmek istemektedir. Burada Suriyeli Kürtleri birleştirecek ve sözde yönetimi paylaştıracak ortak bir paydadan bahsetmek oldukça güçtür.

Öte yandan YPG, bölgede kendisi dışında başka bir silahlı yapı istememekte ve SKUK’un askerî kanadı olan ve Kuzey Irak’ta konuşlanmış “Roj Peşmergelerinin” Suriye sahasına geçmesine engel olmaktadır. YPG/PKK, güçlü olduğu dönemde SKUK ile ortaklık kurma çabalarına kesinlikle karşı çıkmış, SKUK üyesi partilerin Suriye’de faaliyet göstermesine izin vermemiştir. Ancak değişen şartlar YPG’yi SKUK ile iş birliğine itmiş ve SKUK’un da YPG’nin bu teklifine olumlu karşılık verdiği görülmüştür. Bunun en somut örneği olarak  Eylül 2014’te IŞİD’in Ayn el-Arab’a yönelik saldırılarında YPG’nin Roj Peşmergelerini bölgeye davet etmesi gösterilebilir. Bu yakınlaşmada ABD’nin rolü oldukça büyüktür. O dönemde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı olan Antony Blinken ve ABD’nin IŞİD ile Mücadele Özel Temsilcisi görevini yürüten Brett McGurk’un 10 Ekim 2014’te IKBY bölgesine yaptıkları bir ziyarette Kürtlerin birliği istenmiştir. Bu görüşmelerin neticesinde SKUK ve YPG/PYD’nin Suriye’de çatı yapılanması TEV-DEM arasında 22 Ekim 2014’te Duhok Anlaşması imzalanmıştır. 3 ana maddeden oluşan anlaşmada “ortak yönetim, ortak askerî güç ve siyasi birlik” konuları ele alınmıştır. Kantonların yönetiminin ortaklaşa yürütülmesi ve askerî güçlerin birleştirilmesi için ortak bir heyetin kurulması kararlaştırılmıştır. Ancak taraflar, üyelerin seçiminde tam uzlaşı sağlayamamıştır. Duhok Anlaşması’nda Roj Peşmergelerinin bölgeye girmesine izin verilmesine rağmen YPG bunu engellemiş ve bölgeye giren küçük gruplar tutuklanmıştır. YPG, Ayn el-Arab üzerindeki IŞİD tehdidinin kalkmasının ardından peşmergelerin bölgeyi terk etmesini istemiştir. Taraflar birbirlerini varılan anlaşmalara tam olarak uymadığı için suçlamaya devam etmiştir. Türkiye, diplomasi kanallarını kullanarak çözmeye çalıştığı “güvenli bölge” planı tam olarak netleşmeyince sınır güvenliğini ve mültecilerin geri dönüşünü sağlamak gibi nedenlerle YPG’ye dönük olarak 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı’nı başlatmıştır. Bu operasyon sonrasında büyük bir güç kaybı yaşayan YPG daha öncesinde kullandığı hamleyi tekrar gündeme getirmiştir. Geçici ittifak arayışına girerek kendine hareket alanı açmaya çalışan YPG, “ulusal birlik” adı altında diğer Kürt aktörlerle birlikte hareket etmeye hazır olduklarını duyurmuştur. Genel anlamda PYD/YPG açısından bu iş birliklerinin geçici bir önlem olarak görüldüğü ve iş birliğine ihtiyacının kalmadığına inanıldığı her durumda baskı politikasına döndüğü söylenebilir.

Roj Peşmergelerinin Suriye’nin kuzeydoğusuna geçişi, müzakere sürecinde tarafların zaman zaman kâğıt üstünde anlaştığı ancak bir türlü fiiliyata dökemediği bir konu olmuştur. PYD’li Aldar Halil’in yakın dönemde yaptığı bir açıklama tartışmanın fitilini yeniden ateşlemiştir. Halil’in “Roj Peşmergelerinin sadece bir çete olduğunu ve bölgede askerî görev yürütebilmesinin mümkün olmadığını” söylemesi SKUK tarafından sert bir dille eleştirilmiş ve Halil’in Kürt taraflar arasındaki diyaloğa zarar verdiği gerekçesi ile birlik görüşmelerinden alınması talep edilmiştir. PYD/YPG’nin Roj Peşmergelerine karşı olan genel tutumunun, müzakere heyetinden bir kişinin görevden alınması ile değişmeyeceği gerçeği, SKUK’un da farkında olduğu bir durumdur.

Bir an önce nihai anlaşmayı ilan etmek isteyen PYD, görüşmelerde kendisini SKUK’tan üst bir statüde konumlandırmıştır. Birlik çağrıları ile müzakere süreci başlatan PYD’nin asıl hedefi “birlik oluşturmak” değil, “birlik arayışı içinde meşruiyet kazanmaktır”.  Bu nedenle taraflar arasında var olan sorunlar ve farklı tutumlar görmezden gelinmeye çalışılmıştır. PYD tarafından tutuklu bulunan SKUK üyelerinin akıbeti, PYD’nin PKK ile olan bağını tamamıyla koparması talebi, Suriye rejimine yönelik sergilenen farklı tutumlar ve Peşmerge güçlerinin bölgeye geri dönmesi gibi önemli konular taraflar arasında geçmişten gelen temel anlaşmazlık noktaları olmuş ve müzakere sürecinde tekrar gün yüzüne çıkmıştır. SDG/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde güç kaybettiği dönemlerde diğer Kürt aktörlerle ve Esad rejimi ile pragmatik ilişkiler geliştirdiği bilinmektedir. SKUK, YPG’nin rejim ile ilişkisini devam ettirmesini ise sürekli olarak kınamıştır. Bu durum müzakerelerde SKUK’un bir talebi olarak gündeme getirilmiş fakat YPG tarafından kabul edilmemiştir. Taraflar arasında sözde özerk yönetim altındaki bölgelerin ortak yönetime dayandırılması konusunda bir fikir birliği olsa da bunun ne şekilde olacağı henüz netlik kazanmamıştır. SKUK, Peşmerge güçlerinin bölgeye geri dönüşünün uluslararası ve bölgesel güçlerin gözetimi altında olmasını ve sonrasında bu güçler tarafından bölgedeki varlıklarının korunmasını talep etmiştir. Buradan YPG güçlerine duyulan güvensizlik açık bir şekilde okunmaktadır.

Geleceğe yönelik kalıcı bir “ortak” hedefin olmadığı, dışarıdan aktörlerin baskısı ile sürdürülen bir birleşmenin kalıcı olabilmesi mümkün değildir. Taraflar arasında 2014’te imzalanan Duhok Anlaşması ile başlayan sürecin üzerinden neredeyse yedi yıl geçmiş ve bu süreçte sahadaki şartlar değişmiştir. Bugün Fırat’ın doğusunda Türkiye ve ABD’nin yanı sıra Rusya ve Suriye rejiminin de varlığı söz konusudur. Türkiye’nin bölgede terör yapılanmasına karşı net tutumu karşısında farklı seçenekleri devreye sokan YPG, son zamanlarda gerektiğinde geçici ittifaka gittiği Rusya-Suriye rejimi ile Ayn İsa’da bir güç mücadelesine girmiştir. Mücadelenin kapsamının genişlediği ve YPG’nin bu hamlenin karşılığını Haseke ve Kamışlı’da verdiği görülmüştür. Esad rejimine ait “Güvenlik Karesi” olarak bilinen askerî bölgeleri abluka altına alan YPG, rejim güçlerinin buradan çekilmesini talep etmiştir. Rusya'nın kontrolünde, YPG/PKK ile Esad rejimi güçleri arasında görüşmeler başlamıştır. Bu görüşmelerde, rejim güçlerinin Haseke ilinden çekilmesi için YPG/PKK ısrarcı olmuş; Esad rejiminin çekilmemesi durumunda zor kullanma tehdidinde bulunmuştur. IKBY bölgesinde yaşanan gerilime taraf olması nedeniyle ABD’nin de bu süreçte YPG’nin yanında olacak şekilde doğrudan müdahil olmayı tercih etmemesi ise YPG’yi tek başına bırakmıştır. Sahadaki gelişmelerin istenilen şekilde gitmemesi üzerine YPG, SKUK ile yarım kalan müzakerelere odaklanarak bir çıkar yol bulmaya çalışmaktadır. Ancak taraflar arasında var olan köklü sorunların dışarıdan bir müdahale ile tamamen çözülmesinin zor olacağı söylenebilir.