Ankara Saldırısı: Türkiye’nin PKK ile Mücadelesinde Yeni Süreç

Ankara, 1 Ekim 2023 tarihinde, güne terör örgütü PKK’nın saldırı girişimiyle uyandı. İçişleri Bakanlığı önünde gerçekleştirilen saldırı girişimi, Türkiye’nin terörle mücadelesini ve Irak ve Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonların etkinliğini bir kez daha ortaya koydu. Bununla birlikte Ankara, bu girişime sert bir karşılık olacağının da sinyallerini verdi. Üst düzey makamlardan gelen açıklamalar, PKK’nın merkezlerine ve kritik altyapılarına yönelik operasyonlar yapılacağını gösteriyordu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da açıklamasında değindiği üzere, “Irak ve Suriye’de PKK-YPG’ye ait olan bütün altyapı, üstyapı ve enerji tesisleri istihbarat unsurlarının ve silahlı güçlerin topyekûn meşru hedefi” olarak görüldüğü duyuruldu. Nitekim bahse konu açıklama sonrasında hava harekâtları düzenlenmeye başladı. Suriye’nin Dabık üs bölgesinde, Tel Rıfat, Cezire ve Derik bölgelerinde ve Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirilen harekâtlarla örgüte önemli ölçüde zayiat verildi, çok sayıda terör unsuru da etkisiz hâle getirildi.

Harekâtlarla birlikte PKK’nın Irak’taki varlığı ve mevcudiyetinin sınırları konusu yeniden ön plana çıktı. Bu bağlamda, örgüt hangi noktalarda ne kadar etkin sorusu önem kazanmaktadır. Bu soruya Türkiye’nin yıllardır Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği operasyonlar kapsamında cevap vermek mümkündür. Operasyonların hedef alanı, örgütün de etkisini hangi alanlara kaydırdığı ya da kaydırmaya çalıştığı konusunda ipucu vermektedir. Nitekim günümüzde de bu konuda yeni gelişmeler olduğu görülmektedir.

Pençe Operasyonlarıyla Oluşturulan Zemin
Uzun yıllardır Türkiye terörle mücadele kapsamında PKK’ya karşı operasyonlar yürütüyor. 1980’li yıllardan itibaren de Irak’ın kuzeyinde çeşitli harekâtlar ve operasyonlar gerçekleştiriliyor. Özellikle son yıllarda düzenlenen kapsamlı operasyonlarla örgütün varlığına ciddi anlamda zarar verildi. 2018 yılındaki Kararlılık Operasyonları 15 km kadar içeri girilerek gerçekleştirildi ve TSK’nın söz konusu alanlarda üs kurmasını da beraberinde getirdi. 27 Mayıs 2019 tarihinde başlatılan Pençe Harekâtları ise Haftanin, Sinat, Metina, Sincar, Mahmur ve Gara’daki örgüt sığınaklarının yok edilmesini sağlamıştı. Barınma, lojistik destek, eleman temini konularında PKK’ya ağır kayıplar verdiren bu operasyonlar terörle mücadelede kritik bir role sahip. Operasyonların etkin olmasını sağlayan faktörler arasında ise terörü kaynağında yok etme stratejisi izleme, lider kadrolardaki isimlerin ele geçirilmesi ya da etkisiz hâle getirilmesi, operasyonların derinliğinin arttırılması gibi hususlar etkili olmuştu.

2020 yılında Zine Verde Kampı’nın hedef alındığı operasyonlar da örgüte büyük zarar verdi. Sincar’ın ikmal hattı niteliğindeki kamp, örgüt açısından oldukça kilit bir öneme sahip. Operasyon sayesinde iletişim ve lojistik unsurları imha edilerek PKK’nın stratejik iletişim ağı kırıldı. Bu adım da PKK’nın kan kaybetmesine neden olan faktörlerden biri olmuştu.

Son dönemlerde yapılan operasyonlar ve Ankara saldırısı sonrası atılan yeni adımlar da başta Pençe Operasyonları olmak üzere geçmiş dönemlerde yapılan harekâtlarla oluşturulan altyapı temelinde gerçekleştiriliyor. Geçmişte sağlanan etkinlik, örgütü zayıflatmakla birlikte PKK’yı yeni yönelimlere mecbur bıraktı. Kayıplara karşı reaksiyon olarak farklı adımlara ve etki alanını kırsaldan kente taşımaya odaklanan PKK’ya bu yeni dönemde daha ağır kayıplar verdirecek girişimlerde bulunulacağı söylenebilir.

Örgütün Irak’taki Merkez Noktaları
Bahsi geçen bölgeler gerek örgüt gerekse bölgesel ve küresel aktörler açısından oldukça ehemmiyet taşıyor. Örneğin Sincar, PKK’nın Irak-Suriye geçişleri bakımından önemli. Bir başka önemli nokta olan Mahmur, örgütün rahat hareket ettiği alanlardan biri. Ayrıca bu bölgede bulunan sözde mülteci kampı, örgütün terörist üretim merkezi niteliğine sahip. Militan eğitimi ve propaganda açısından stratejik bir nokta.

PKK ile mücadelede topraksızlaştırma stratejisinin izlendiği bu operasyonlar sonrasında örgütün de strateji değişikliğine gittiği bir süreç meydana geldi. 2020 ve 2021 yıllarındaki operasyonlar sonucunda da ağır kayıplara uğrayan örgüt bir yandan Irak’ın kuzeyinde üslendiği bölgelerdeki etkinliğini korumaya çalışırken bir yandan da alanını genişletmeye ve militan kaybını önlemeye çalıştı. Bu süreçte örgüt içerisinde çözülmeler de yaşandı. Dolayısıyla güç kaybetmeye başlayan, eleman kaybeden bir örgüt olarak PKK bir yandan da varoluş mücadelesi veriyor.

Örgüt, yukarıda sayılan beş bölgenin yanı sıra Avaşin, Zap, Hakurk ve Kandil’de de etkin. Bu alanlardaki etkinliğini korumakla birlikte Süleymaniye ve Kerkük gibi Irak siyasetinde tartışmalı bölgeler olarak yer edinen alanlarda da varlık gösterme stratejisi izliyor. Dolayısıyla varoluş mücadelesinin yanında etki alanını genişletmeye çalışan bir PKK söz konusu. Kerkük ve Süleymaniye civarında yapılanmaya ve nüfuzunu arttırmaya çalışıyor. Terör örgütü IŞİD’in Irak’taki varlığı da PKK’nın bu bölgelerdeki hareketlenmesini arttıran bir etki oluşturdu. Tuzhurmatu, Kerkük, Sincar ve Hanekin’de üs kurma fırsatı bulan PKK, Tavgeda Azari (Kürdistan Özgür Toplum Hareketi) isimli siyasi uzantısıyla da öz yönetim için Kerkük’te bir meclis açtı. Söz konusu süreçte Türkiye de gerçekleştirdiği harekâtlarla terör kamplarının ortadan kaldırılmasını, destek ve bağlantılarının kesilerek örgütün hareket serbestisinin kısıtlanmasını amaçladı.

Ankara Saldırısıyla Başlayan Yeni Süreç
PKK, son yıllarda yaşadığı yapısal dönüşüm, örgüt içerisindeki kayıplar, militan temini güçlüğü çekilmesi, alan kısıtlanması gibi hususlar sonucunda hâlen etkin olduğunu göstermek adına Ankara’da bir girişimde bulunarak öne çıktı. Ancak bu girişim hem Türkiye’nin terörle mücadelesi hem de PKK’nın etkinliği noktasında yeni bir dönemin kapısını açtı.

Örgütün kırsaldan kentlere, temel kale olarak görülen kamplarından tartışmalı bölgelere uzanmaya çalışan etkinliği karşısında TSK’nın gerçekleştirdiği harekât ve operasyonlarda yukarıda bahsedilen temel amaçlarına PKK’nın Süleymaniye ve Kerkük üzerindeki emellerinin de önüne geçmek ve bu alanlara ulaşmasını engellemek de eklendi. Bu kapsamda örgütün etki gösterdiği ve Türkiye’nin operasyonlarında stratejik ehemmiyet taşıyan noktalar Sincar, Mahmur, Süleymaniye ve Kerkük. Dolayısıyla Suriye’deki hava harekâtlarında ve lojistik merkezlerine yönelik operasyonlarda olduğu gibi Irak’ta da bu bölgelere yoğunlaşılması muhtemeldir. Stratejik noktaların zayıflatılması ve diğer bölgelerle iletişimin kesilmesi örgütün erişim kabiliyetine de darbe vuracaktır. Dış politik adımlar noktasında da Ankara’nın bölgede sert güç politikasını kararlılıkla sürdüreceği görülüyor. Bu noktada örgütün Ankara’daki saldırı girişimi, PKK’nın Irak ve Suriye’deki varlığını ortadan kaldıracak etkiler doğurması bakımından yeni bir sürecin kapısını araladı denilebilir. Yıllardır mücadelesini sürdüren ve artık üst perdeden daha sert karşılık veren Türkiye, bu saldırı girişimiyle daha caydırıcı adımlar atacağını gösteriyor. Netice itibarıyla PKK’nın kendini ve etkisini ortaya koymak adına gerçekleştirdiği bu girişim, örgütün daha fazla kayıp vermesine ve zayıflamasına neden olacak süreçleri beraberinde getirebilir. Nitekim örgütün stratejik öneme sahip noktalarına nokta atışı operasyonlar ve atışlar gerçekleştiriliyor. Gerek Suriye gerekse Irak’ın kuzeyinde başlatılan hava harekâtları, ülke içindeki operasyonlar ve son günlerde sıklaşan üst düzey görüşmeler, Türkiye’nin kararlı ve sert duruşunun stratejik sonuçlar üreteceğinin göstergesidir.

Yeni sürecin farklı dinamiklere sahip olduğunun bir işareti de Türkiye’nin kararlı ilerlemesi karşısında uluslararası aktörlerin takındığı tutum, Türkiye’nin operasyonlarının ve dış politik duruşunun hem sahada askerî açıdan hem de siyasi anlamda kazançlı ilerleyeceğinin işareti. Askerî açıdan kazançlı çünkü operasyonlarla örgütün önemli tesisleri, kritik altyapıları etkisiz hâle getiriliyor. Aynı zamanda örgütün finansal kaynaklarını yok etmeye yönelik bir strateji izleniyor. 1 Ekim’den itibaren gerçekleştirilen harekâtlarda Irak’ın kuzeyinde 58 terör hedefi vuruldu. Toplamda ise 194 hedef imha edildi. Siyasi açıdan kazanç sağlayan nokta ise harekâtların meşruiyet konusunda herhangi bir tereddüt doğmasına imkân vermeyecek ölçüde ilerlemesidir.

Uluslararası aktörler, Ankara saldırısı karşısında kınama mesajları yayımlarken Türkiye ile dayanışma içerisinde olunduğuna dair açıklamalar da art arda geldi. ABD kanadından yapılan açıklamalar da bu minvalde değerlendirilebilir. Hava harekâtları sonrasında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü yaptığı açıklamada PKK’ya karşı mücadelede Türkiye’nin yanında olduklarını belirtti. Ancak ABD’nin tutumundaki PYD-PKK ayrımı bu noktada mühim. Zira Suriye’de Türkiye’ye ait bir silahlı insansız hava aracının düşürülmesi de bu yeni süreçte tarihî bir nokta oldu. ABD bu eylemi meşru müdafaa kapsamında değerlendirdi. Bir NATO ülkesinin başka bir NATO ülkesinin askerî unsurunu hedef alması sık rastlanan bir durum değil. Dolayısıyla terör örgütü kapsamında değerlendirilen yapılara yönelik bakış açısındaki farklılık önem taşıyor. Ancak Türkiye hissettiği tehdit ve terörle mücadelesinin haklılığı konusunda baskın bir tutum sergiliyor. Bu anlamda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın harekâtlarla ilgili açıklamasında üçüncü tarafların uzak durmasını belirtmesi stratejik bir ayrıntı. Bu ifade de Türkiye’nin eylemlerinin meşruluğunu ve terör ve terörle birlikte olanların aynı düzlemde ele alınacağını vurguluyor.

PKK’yı terör örgütü olarak gören bazı Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin, PYD’yi bu kategoride saymaması noktasında da Ankara’nın daha baskın olmasının yolu açılabilir. Zira PKK’yı yok etmeye çalışırken PYD’nin yükselmesine imkân tanınmaması gerekiyor. Terörle mücadelede daha sonuç odaklı bir yöntem izleyen Türkiye lehine ilerleyecek bir sürece girildiği de ifade edilebilir. Sert güç uygulamalarının ve operasyonların, haklı mücadelenin vermiş olduğu dayanakla daha baskın ilerleyeceği görülüyor. Bu noktada etkin ilerleyen harekâtların sürekliliği önem taşıyor. Irak’ta ve Suriye’de örgütün kilit noktalarına yönelik faaliyetlerin PYD’nin alanını da daraltacak ve sınırlayacak biçimde gelişmesi, ilerleyen dönemlerde yeni tehditlerle yüzleşmemek açısından önemli.

Sonuç olarak operasyonların etkinliği ve başarılı sonuç elde etmek açısından tek bir bölgede değil, örgütün etki gösterdiği tüm alanlarda tehdidin sona erdirilmesine yönelik adımlar atılacağı görülüyor. Bunun sağlanması için de bölgesel iş birliği imkânlarının geliştirilmesi yoluna gidilmesi muhtemel. Bu anlamda Irak yönetimiyle güvenlik ortaklıklarını güçlendirme bölgede daha rahat hareket etme ve daha etkin sonuç alma konusunda fayda sağlayabilir. Yerel destek sağlanması da terörün kaynağında ve tamamen yok edilmesi hedefi noktasında belirleyici olabilir. Bu noktada yerel yönetimlerle yani IKBY ile ilişkiler öne çıkacaktır. IKBY çerçevesinde KDP ile bağlantı kurulmaktadır. Örgütün etki sahası hâline getirmeye çalıştığı alanlardan olan Süleymaniye ve çevresinde ise KYB öne çıkmaktadır. Bu noktada kısa süre önce Süleymaniye’de bulunan Arbat Havaalanı’na düzenlenen saldırı örnek gösterilebilir. Eğitim kampı olarak bilinen bu bölgenin PKK ve YPG için de bir eğitim merkezi olduğunun anlaşılması PKK-KYB ilişkisini de ortaya çıkarmıştı. Bu anlamda PKK ile mücadele de KYB-Türkiye ilişkilerindeki etkili faktörlerden biri. Dolayısıyla Bağdat ve Erbil’in yanı sıra KYB gibi yerel aktörler de terör-güvenlik denkleminin önemli unsurları. Neticede PKK ya da PYD-YPG gibi yapılar yalnızca Türkiye açısından değil bölgesel güvenlik açısından da tehdittir.  Tüm bunlar sonucunda Türkiye’nin terörle mücadelesinin, daha geniş bir alanda, daha caydırıcı yöntemlerle, kritik yapılara yönelik nokta atışı operasyonlarla ve daha kararlı biçimde ilerleyecek bir yapıya evrildiği sonucuna varılabilir.