İran'ın Suriye'deki Gelişmelere Yaklaşımı

Sercan Doğan, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı
Arap Baharı olarak adlandırılan gelişmelerin Ortadoğu’yu sarstığı aylarda dikkat çeken, üzerinde durulan ve tartışılan konuların arasında bölgede önemli bir aktör olan İran’ın bu gelişmelere nasıl tepki vereceği ve bu gelişmelerden nasıl etkileneceği hususu dikkat çekmiş ve çekmektedir. 21. Yüzyılın ilk on yılında önemli bir bölgesel güç konumuna gelmiş İran öteden beri Ortadoğu’daki mevcut yapılanmaya meydan okuyan bir konumda bulunmaktaydı. 2011 yılı başlarında yeni bir dinamik Ortadoğu’da şekillenir ve rejimleri tehdit ederken sıranın İran’a ne zaman geleceği önemli bir tartışma konusuydu. Zira İran 2009’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana önemli rejim protestolarıyla karşı karşıya kalmaktaydı. Önemli dini günler bu bakımdan rejim protestolarının yoğun olarak yaşandığı günler oluyordu. Dolayısıyla Ortadoğu’daki isyan dalgasının rejimleri birer domino taşı gibi devireceği şeklindeki coşkulu yorumlar sıranın İran’a da geleceğini varsayıyordu.   İran Ortadoğu’da rejimleri sarsan bu hareketlere sempatiyle yaklaşmaya ve dış politik hedefleri doğrultusunda kullanacak şekilde söylemine yansıtmaya çalışmıştır. Bu hareketler, İran tarafından “Ortadoğu’daki İslami Uyanış” olarak yorumlanmış ve Batı ile işbirliği yapan rejimleri deviren halk hareketleri İslami bir söylemle kutsanmıştır. Dolayısıyla, ayaklanmaların bölge devletlerindeki Batı nüfuzunu azaltma veya artırma ihtimallerinin İran’ı yakından ilgilendirdiği ifade edilebilir. Mübarek’in devrilmesinden sonra Mısır ve İran’ın diplomatik anlamda yakınlaşma girişimleri bununla ilgili önemli bir husustur. Öte yandan İran için bir başka önemli husus, kendi rejiminin ve nükleer programının bölgede önemli bir gündem maddesi olmasını engellemektir. Bu bakımdan, Ortadoğu’daki halk hareketleri bölge devletlerinin kendi iç sorunlarıyla meşgul olmasını beraberinde getirdiğinden İran kendisini görece rahat bir dış ortam içerisinde bulmuştur.    Suriye hususunda ise İran’da değişik bir tavır gözlemek mümkündür. Bölgede İran’ın önemli bir müttefiki olarak görülen Suriye’deki gelişmeler İran tarafından bir halk hareketi olarak yorumlanmamaktadır. 18 Mart’ta Beşar Esad yönetimine karşı gösteriler başladığından bu yana İran, Suriye rejiminin arkasında durmuştur. İran’ın bakışına göre Suriye’deki rejim protestoları ve gösteriler özellikle ABD’nin ve İsrail’in Suriye’yi karıştırma çabalarının bir ürünüdür. Bir başka deyişle, İran, Suriye’deki gösterilerin, diğer Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi halkın meşru taleplerinden değil bazı dış kaynaklı kışkırtmalardan kaynaklandığını ileri sürmektedir. [1] Bu görüş, İran devlet kademesinin en üst düzeyinden alt düzeylerine kadar yankı bulmakta ve sıklıkla ifade edilmektedir. Rehber Ayetullah Seyid Ali Hamaney “Bölgedeki İslami uyanış doğası itibariyle ABD ve Siyonizm karşıtıdır; ancak Suriye’deki gelişmelerde ABD ve İsrail’in parmağı olduğu açık bir şekilde görülmektedir”[2], diyerek Suriye’deki durumu ayrı olarak değerlendirdiklerini ortaya koymaktadır. Öte yandan Suriye’de yaşanan gelişmeler, bir kez daha İran’ı ve önde gelen Arap devletlerini karşı karşıya getirirken, İran’ın yarı resmi haber ajansı olan Fars haber Ajansı’nda Haziran ayı boyunca Türkiye’ye yönelik ağır suçlamalar içeren haberler dikkatleri çekmiştir. Bu tür haberlerde, “Türkiye’nin Suriye’yi ABD’ye sattığı”[3], “Türkiye’den Suriye’ye silahlı grupların girdiği”[4], “Türkiye’nin Suriye politikasının değiştiği”[5], konulu haberler çarpıcı başlıklarla duyurulmaktadır. Mayıs-Haziran 2011 sürecinde zor günler geçiren Türkiye-Suriye ilişkilerini hedef alan bu haberlerin, Suriye’nin İran’ın mevzisindeki konumunu tahkim etmek ve İran için bir zaaf teşkil eden Türkiye-Suriye ilişkilerini bozmak amacıyla yayımlandığını söylemek yersiz olmayacaktır.    İran’ın Suriye’deki gelişmelere farklı yaklaşımını nasıl yorumlamak gerekmektedir? Bu soruyu cevaplamak için bölgesel politikadaki son hamleleri gözden geçirmek gerekir. ABD’nin Irak’tan çekilmek suretiyle bölgedeki somut varlığının düzeyini azaltması, Körfez İşbirliği Konseyi askeri kuvvetlerinin Bahreyn’deki protestolara sert müdahalesi ve Lübnan’da Hizbullah’ın baskın olacağı bir hükümetin kurulacağı sinyalleri Ortadoğu’da mezhepsel yönü daha çok vurgulanan jeo-stratejik mücadelenin 2011 yılında hızını kesmediğini göstermektedir. Böylesine bir ortamda İran’ın Basra Körfezi, Irak ve Lübnan’da nüfuzunun artmasından tehdit algılayan devletlerin önünde Suriye’deki karışıklıklar önemli bir fırsat olarak öne çıkmaktadır. Suriye’de bir rejim değişikliğinin İran’ın hem Irak hem de Lübnan’daki nüfuzuna olumsuz etki yapacağı değerlendirilebilir. Bu sebepten ötürü Tahran, sonuna kadar Esad rejiminin arkasında durmayı tercih etmektedir. 
  ----------------------------------
  [1]  http://www.mehrnews.com/en/newsdetail.aspx?NewsID=1347100 [2]  http://www.mehrnews.com/en/newsdetail.aspx?NewsID=1348666 [3]  http://turkish.farsnews.com/newstext.aspx?nn=9003230566 [4]  http://turkish.farsnews.com/newstext.aspx?nn=9003226092 [5]  http://turkish.farsnews.com/newstext.aspx?nn=9003230569