Son Gelişmeler Işığında Afganistan’daki Durum ve Beklentiler

Sercan Doğan, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı
30 yıldır aralıksız bir savaş hali içerisindeki Afganistan son on yılda yoğunluğu dönem dönem değişmekle beraber güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yönelik uluslararası çabaların odağında olmuştu. Bilindiği gibi, bu ilginin sebebi 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren el Kaide örgütünün Afganistan’daki Taliban Yönetiminden destek görmesiydi. Bu süreçte uluslararası bir koalisyonun müdahalesiyle Taliban yönetimden devrilmiş ve Afganistan için yeni bir sayfa açıldığı iddia edilmişti. Son zamanlarda, özellikle Obama’nın Başkanlık dönemi başladığından bu yana Afganistan’daki durumun uluslararası güvenlik açısından aciliyet arz ettiği söylenmekteydi. Bu bağlamda Afganistan’da uzlaşma çabaları, Taliban’ın şiddeti reddeden unsurlarının siyasi sisteme entegrasyonu, merkezi hükümetin imkan ve kabiliyetlerinin güçlendirilmesi ve Taliban’ın askeri olarak yenilgiye uğratılması konuları son yıllarda Afganistan özelinde gündeme gelmektedir.   Bilindiği gibi Afganistan’daki el Kaide varlığı 2001’deki uluslararası müdahalenin zeminini teşkil etmişti. El Kaide lideri Üsame bin Ladin’in Pakistan’da ABD tarafından gerçekleştirilen bir operasyonda öldürülmesinin Afganistan’daki durumu nasıl ilgilendireceği geçtiğimiz haftalarda önemli bir tartışma konusu olmuştur. Bu husustaki öngörülerden biri Taliban ve el Kaide bağlantısının bin Ladin sonrası dönemde zayıflayarak, Taliban’ın Afganistan’da sistemin içine daha rahat çekilebileceği iddiasıdır. Bir başka iddia ise Afganistan’da Obama’nın yeni stratejisini açıklamasından sonra 2010 yılı içerisindeki kazanımlarla birlikte el Kaide liderinin de öldürülmesinin ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini kolaylaştırdığı iddiasıdır. Ne var ki Pakistan ve Afganistan’da Taliban tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri bin Ladin’in öldürülmesinin bölge güvenliğine katkı yapacağına dair iyimser beklentileri boşa çıkarmak üzeredir. Özellikle 1 Mayıs'tan bu yana Taliban'ın eylemsiz geçirdiği bir gün olmamıştır.   Gerek el Kaide’nin, gerekse de Taliban’ın şiddet eylemlerini, özellikle 11 Eylül’den bu yana çeşitli yönlerden anlamlandırma çabaları mevcuttur. Bu hususta neredeyse bir kütüphaneyi dolduracak ölçüde bir külliyat oluşmuştur. Bu çabalar bireyler, ideoloji, din, siyasal-toplumsal bağlam, vs. gibi unsurlar üzerine oturtulmuştur. Bu unsurların birini öne çıkartan yaklaşımların süreç yaşandıkça eksik kalabildiğini görmek mümkündür. Örneğin, ABD’nin Taliban ve el Kaide’nin önemli figürlerine karşı giriştiği suikastların terörle mücadelede etkin bir yöntem olduğunu savunmak bu bağlamda bireylerin etkinliğini öne çıkartan bir yaklaşım olmaktadır. Üsame bin Ladin’in ölümünün el Kaide’yi zayıflatacağı ve Taliban’ı daha uzlaşmacı bir pozisyona çekeceği iddiası da bu yaklaşım üzerine kuruludur.
  Afganistan’da otuz yıldır aralıksız devam eden ve aslında daha uzun bir tarihsel süreçte anlamlandırılabilecek olan bu çatışma ve savaş halinin on yıldır devam eden uluslararası çabalarla ne ölçüde düzeltilebileceği ciddi bir soru işaretidir. Obama’nın Afganistan stratejisi kapsamında asker sayısının yükseltilmesi, bölgesel işbirliği arayışları, Karzai hükümetine aktarılan yardımların artırılması gibi çabalara rağmen Afganistan’ın kuzeyindeki şehirlerde dahi Taliban etkisinin artmakta olduğu bildirilmektedir (1). Afganistan’ın merkezinde olduğu bu düğüm Üsame bin Ladin’in öldürülmüş olmasıyla çözülecek gibi durmamaktadır. Zira gerek Afganistan’daki iç etkenler, gerekse de Güney Asya ve Ortadoğu’yu sorunun içine dahil eden dış etkenlerden ötürü el Kaide bu düğümde marjinal bir konumda kalmıştır. Dolayısıyla, terör ve şiddet eylemlerini ve istikrarsızlığı tek bir birey üzerinden anlamlandırmanın yetersiz olacağı gibi Ortadoğu ve Afganistan’da siyasal şiddetin kullanılmasına varan memnuniyetsizliklerin müsebbibini de el Kaide ve dini hassasiyetleri vurgulayan siyasal propagandası olarak belirlemek yanlış olacaktır. Bütün bunlara rağmen, Üsame bin Ladin’in öldürülmesinden sonra coşku içerisinde yapılan iyimser yorumların ABD’nin bölgeden çekilmesine önemli ölçüde zemin hazırlamaya yaradığı görülmektedir. Ötesinde ise, 2001 öncesinde olduğu gibi, Afganistan’daki kırılgan güvenlik durumunun uluslararası gündemin alt sıralarında görüleceği bir yeni dönemin başladığını görmek sürpriz olmayacaktır. Bu suretle uluslararası ilişkilerde, bir kez daha, kısa dönemli sözde başarıların acı meyveleri uzun dönemde kendilerini uluslararası güvenlik gündemine dayatacaktır.         ------------------- (1)  “The Fight Goes On”, http://www.foreignpolicy.com/articles/2011/05/11/the_fight_goes_on