Son Gelişmeler Işığında Afganistan’da ABD-Pakistan İşbirliği

Sercan Doğan, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı
Ekim ayı başı itibariyle Afganistan-Pakistan bölgesinde yaşanan birtakım gelişmeler bu bölgedeki uluslararası güvenlik durumunun, mevcut uluslararası çabaların ve devletlerarası ilişkilerin geleceğine dair soru işaretleri yaratabilecek bir gidişata işaret etmektedir. Eylül ayı sonunda NATO birliklerine bağlı helikopterler Afganistan-Pakistan sınırını ihlal edip, bir Pakistan sınır karakoluna ateş açmıştı. Her ne kadar diplomatik girişimler bu olayın yol açtığı krizi düşük seviyede tutmayı hedeflediyse de Pakistan’ın tepkisi NATO ikmal hatlarının geçtiği Hayber dağ geçidindeki Torkham sınır kapısını kapatmak olarak gerçekleşmiştir. Bu gelişmeden sonraki dört beş gün içerisinde de sınırın Pakistan tarafında bekleyen NATO ikmal tankerlerine yönelik dört büyük saldırı düzenlenmiştir. Bu yazı son gelişmeler bağlamında Afganistan sorunu çerçevesinde ABD-Pakistan ilişkilerini ve bu ilişkilerin geleceğini ele almaktadır. 
  11 Eylül saldırılarından sonra Pakistan Amerika’nın terörizme karşı açtığı savaşta bir “cephe ülkesi” olarak yer almış ve Afganistan’ın işgali sırasında ve sonrasında ABD kuvvetlerine destek vermiştir. Pakistan’ın Amerika ile 2001 sonrasındaki işbirliği, 1980’lerdeki Afganistan’da Sovyetler Birliğine karşı örgütlenen direniş hareketinde olduğu gibi temel seviyedeki stratejik yaklaşımlarda bir örtüşmeden ziyade taktiksel düzeyde ortak tehdit algılarının beraberinde getirdiği bir ilişki biçimi olmuştur. Zira bu süreçte Pakistan’ın Taliban ve El Kaide’ye karşı mücadelede tereddütlü ve isteksiz bir tavır aldığı gözlenmiştir. Bu tavrın en belirgin bir şekilde gözlendiği durum 2001 sonunda Pakistan’ın sınırı geçip aşiret bölgelerine sığınan Taliban ve El Kaide militanlarına bir müdahaleden bulunmaktan geri durması olmuştur. Bugün halen Pakistan, Afgan Talibanı’na ve Kuetta şehrinde bulunduğu iddia edilen Taliban liderliğine yönelik bir hareket tarzından kaçınmaktadır.
  Pakistan’ın ABD’nin beklentileriyle çelişen bu hamlelerinin altında bu iki ülke arasındaki işbirliğinin temelindeki birtakım eksiklikler yatmaktadır. Öncelikle Pakistan, ABD işgalinden önce Afganistan’da sahip olduğu siyasi nüfuzu büyük ölçüde kaybetmiştir. Pakistan, Afganistan’da siyasi nüfuz sağlamayı Hindistan’a karşı bir stratejik derinlik arayışı ve “Peştunistan” sorununda ön alıcı bir hamle olarak değerlendirmiştir. Pakistan’ın güvenliğine en büyük tehdit olarak gördüğü Hindistan ise Afganistan’daki yeni süreçte Kabil üzerinde etkisini artırmış ve ülke çapında önemli bir mevcudiyet kurmuştur. Hindistan’ın Afganistan’daki mevcudiyeti Pakistan tarafından bir stratejik çevreleme hamlesi olarak değerlendirilmektedir Pakistan’ın Hindistan tarafından iki yönden sıkıştırılmakta olduğu algısı, ABD ve Pakistan’ın Afganistan’daki beklentileri ve gayretleri arasında önemli bir uçuruma neden olmaktadır. Bu noktada Pakistan, ABD gibi terörist örgütleri toptan karşısına almaktansa bu konuda seçici davranmaktadır. Özellikle Pakistan’ın Hindistan ile yaşadığı Keşmir uyuşmazlığında bu bölgedeki militan grupları kullanıp yönlendirdiği iddiaları mevcuttur. Bunun yanı sıra, 1980’lerdeki Sovyet İşgali esnasında Pakistan devletinin çeşitli direnişçi örgütlerle bağlantılar geliştirdiği de bilinmektedir. Bugün itibariyle Pakistan’ın, desteklediği militan gruplar üzerinden Afganistan’daki bir siyasi şekillenişte nüfuz arayışında olacağı tahmin edilebilir. Bu gerçekleşmese bile Pakistan’ın Afganistan siyasetindeki etkisinin kendine yakın olmayan, Hindistan’la iyi ilişkiler içerisinde bulunan bir Kabil hükümetinin karşılaşacağı zorlukları ve istikrarsızlığı artırmaya yeteceği söylenebilir. 
  Pakistan’la ilgili bu karmaşık durum ABD’nin Aralık 2009’da ilan ettiği yeni Afganistan stratejisi bakımından güçlükler doğurmaktadır. Bu strateji kapsamında ABD amaçlarını Afganistan’da hükümet ve silahlı kuvvetleri Taliban’a karşı koyabilecek bir düzeye getirmek ve El Kaide ve bağlantılı terör şebekelerini yok etmek olarak açıklamıştı. Bu çerçevede ABD aynı zamanda sorunu ele alışında bölgesel bir yaklaşım benimseyecekti. Obama’nın bu stratejiyi açıkladığı konuşmasında müttefiklerine, bunlar arasında ise özellikle Pakistan ile olan işbirliğinin geliştirilmesine büyük önem atfetmişti. Afganistan’da başarının Pakistan ile ortaklıklarına bağlı olduğunu belirten Obama, bu işbirliğinin karşılıklı saygı, güven ve menfaatler üzerine inşa edilmesinin gerekliliğinin üzerinde durmuştu. 
  Bugün itibariyle bakıldığında ABD’nin Pakistan ile sürdürdüğü ilişki biçiminin gereken karşılıklılık ve ortalık üzerine oturduğunu söylemek için henüz erkendir. Bilakis iki ülke arasında güven, saygı ve anlayış zeminini tehdit eden çatlakların oluştuğu ve kapatılmadığı söylenebilir. Yukarıda da belirtildiği gibi Pakistan ve ABD’nin Afganistan’daki beklentilerinin uyuşması hayli zordur. Pakistan Afganistan’da bir Hint etkisini olumlu karşılamamaktadır ve bu bağlamda ABD birliklerinin mevcudiyetini Hint etkisinin dengelenmesi bakımından gerekli görmektedir. Öte yandan, Amerika’nın Hindistan’la giderek gelişen ve nükleer boyutu da kapsayan ilişkileri mevcuttur ve ABD Afganistan’da Hindistan’ın oynadığı rolden bir rahatsızlık duymamaktadır. Daha geniş bir stratejik perspektiften bakıldığında Hindistan’dan vazgeçemeyecek olan ABD’nin Afganistan bağlamında da Pakistan’dan vazgeçemeyeceğine hükmetmesi adeta bir koltuğa iki karpuz sıkıştırmaya çalışması anlamına gelmektedir. Diğer yandan, Taliban ve El Kaide’ye karşı mücadelede NATO kuvvetlerinin izlediği kimi yöntem ve taktikler ABD ve Pakistan arasındaki güven zeminini ortadan kaldırma potansiyelini taşımaktadır. ABD’nin insansız hava araçları vasıtasıyla Pakistan topraklarındaki militanlara yönelik füze saldırıları düzenlemesi Pakistan tarafından bir egemenlik ihlali olarak değerlendirilse bile bir kriz sebebi olarak görülmemişti. Ancak NATO helikopterlerinin Pakistan topraklarında sıcak takibe girişmesi ve bu esnada Pakistan sınır karakoluna ateş açması ABD-Pakistan ilişkileri açısından önem arz etmektedir. Egemenlik ihlali ve askerlerine yönelik saldırganlığın yanı sıra Pakistan’ın bu durumu, Taliban’a karşı mücadelede ABD’nin, bu mücadelede ortak olarak belirlediği Pakistan’ı haberdar etmeden benimsediği yeni bir yöntem olarak değerlendirebilir. Böylesi bir durumun bir gerçekliğe işaret etmesi ise ABD’nin yaklaşımında çelişkiler olduğunu gösterecek ve Başkan Obama’nın konuşmasında değer ve önem verdiği Pakistan-ABD ortaklık ve işbirliğini derinden yaralayacaktır. 
  ABD’nin yeni Afganistan stratejisini benimseyip uygulamasının ilk yılında henüz çok ilerleme kaydedilmemiştir ve yaklaşan kış ayları dikkate alındığında yılın geri kalanında da bir ilerleme potansiyeli tespit etmek mümkün değildir. Elbette Afganistan’daki durumda kısa sürede bir mucize beklemek gerçekçi olmaz; ancak bu kısa süre içerisinde mevcut koşul ve durumlarda Amerika’nın Pakistan ile ortaklık ve karşılıklılık temellerine oturan bir ilişki biçimi geliştirmesinin zorlukları ortaya çıkmaya başlamıştır. Gelinen noktada, Pakistan’ın giriştiği ikmal hattı ablukasının yol açtığı kriz iki ülke ilişkilerindeki durumun taraflarca yeniden değerlendirilmesi ve yeni bir başlangıç yapılması umudu taşıyabilir. Gene de gerek iki ülke açısından gerekse de uluslararası güvenlik bakımından Afganistan’da vaktin uluslararası koalisyonun aleyhine işlemekte olduğu görülecektir.